YORUM | Alp Çolak @colakkalp
2008-09 sezonu başında Barcelona, son senesi şampiyon Real Madrid'i Bernabeu'da alkışlamak zorunda kalacak kadar depresif bir şekilde neticelenen Frank Rijkaard deneyinin ardından yeni bir teknik direktör arayışına girdiğinde kulüpteki bazı isimlerden tecrübeli, ne yaptığını bilen ve CV'si kabarık olan bir antrenörle anlaşılması yönünde talepler yükseliyordu.
Bu tarife uyan en uygun kişi Jose Mourinho'ydu.
Bakmayın siz bu iki kutbun birbirine çok zıt göründüğüne ve öncesindeki yıllarda büyük münakaşalar içine girdiklerine, Portekizli teknik adamın en büyük hedeflerinden biri vaktiyle Bobby Robson'ın teknik ekibinde yer aldığı günlerden tanıdığı Barcelona'yı çalıştırmaktı. Katalan ekibi önümüzdeki yıllarda futbolu domine edebilecek bir jenerasyona sahipti. İhtiyaç olan tek şey güvenilir bir rehberdi.
Fakat dönemin başkanı Joan Laporta bambaşka bir yöne gitti. Barcelona B takımını ikinci lige çıkaran kulübün sembol oyuncularından Pep Guardiola, takımın başına getirildi. Barcelona DNA'sı isimli kavram da tam olarak o dönemde popülarite kazandı. Bu DNA korunmalıydı ve Pep bunun için en uygun isimdi.
GettyKariyerindeki henüz ikinci antrenörlük yılında bir anda Barcelona'nın teknik direktörü olan Pep'in kadrosu ligdeki ilk iki maçında Numancia'ya yenilip Racing Santander ile berabere kaldığında Camp Nou'da protesto mendillerini sallayanlar bile oldu. Sonrası ise herkesin malumu... Pep, belki de futbol tarihinin en iyi takımını yaratarak dört yılda üç La Liga ve iki Şampiyonlar Ligi zaferi elde ettikten sonra bir yıl ara verdiği kariyerini Bayern Münih'e giderek sürdürdü.
Barcelona adına 'DNA' dediği bir meşruiyetle teknik direktör sürekliliğini sürdürmeye çalıştı. Rahmetli Tito Vilanova, Bielsa ekolünden Tata Martino, takımın eski oyuncularından Luis Enrique... Bu üçlüden sadece Luis Enrique, Guardiola'nın yükselttiği standartlara erişip Şampiyonlar Ligi'nde zafer tattı ama 2014-15 sezonundan sonra özellikle Kupa 1'de istikrarlı bir düşüş başladı. Bu düşüş takımın futboluna da yansıyordu. Orta alan yaşlandı, hantallaştı. Xavi ve Andres Iniesta gibi önemli oyuncular kulüpten ayrıldılar. Ön alanda Lionel Messi'ye eşlik eden isimlerden Neymar 2017'de PSG'ye gitti, Luis Suarez ise yaşıyla birlikte daha istikrarsız bir görüntü ortaya koymaya başladı.
Barcelona 2015 yılından itibaren, kademe kademe, Lionel Messi'ye daha bağımlı hale geldi. Neredeyse 50 yılda bir görülen bir yeteneğe bağımlı olmakta görünürde yanlış bir durum yok. Bu denli üst düzey bir yeteneğe bir noktaya kadar bağımlı olmak zorundasınız zaten ama bu takıma, şiddetle, birkaç yıl içinde çok büyük başarılar tatmış bu kadrodaki egoları yönetecek ve artık rakiplerin tamamen aşina olduğu oyun stilinde gerekli iyileştirmeleri yapabilecek yüksek profilli bir antrenör gerekiyordu. Bir de gittikçe sıradanlaşan orta alanı yenilemek...
Yönetim bunların hiçbirini yapmadı. Yapmadığı yetmiyormuş gibi, daha sonra ortaya çıktığı üzere, bir sosyal medya ajansıyla anlaşarak kulübün yüksek profilli isimleri aleyhinde haberler dahi yaptırdı - her ne kadar bunu reddediyor olsalar da. Evet, bu isimlerin arasında dünya tarihinin en önemli üç futbolcusundan biri olarak gösterilen Lionel Messi de var. Kulübün yaşayan efsanesi Messi.
GettyKariyerinin ilk yıllarında Madrid medyasında görmeye alışkın olduğumuz "Messi şu antrenörü istiyor, bunu istemiyor" haberleri daha sonra İspanya geneline yayıldı ve sonrasında da tüm Avrupa gazetelerinde kendine yer bulur oldu. Sözleşme yenileme görüşmelerinde imzaların gecikmesi Messi'nin tavırlarına bağlandı. Takıma bazı transferlerin yapılıp yapılamayacağı Messi'nin onayına bağlı, dendi. Katalonya'da bir kahraman olan Messi'nin itibarının zedelenmesi adına her yol denendi. O 'sakin ve sessiz' görünen Arjantinli aslında bir 'diktatör' idi. Ne İspanya'da ne de Avrupa'nın diğer ülkelerindeki ciddi gazeteciler ve haber kaynakları bu iddiaları hiçbir zaman doğrulatamadılar ama bu haberler her daim alıcı buldu.
Messi buna rağmen, hele ki Guardiola Manchester City'ye gittiğinden bu yana kulübün kendisine ilgisi biliniyorken, Barcelona'ya sadık kalmaya devam etti. Neticede kendisini çocuk yaşta Avrupa'ya getiren ve tedavi masraflarını karşılayan bu kulübe bir minnet borcu vardı. Çocukları bu şehirde doğmuştu ve yerleşik aile hayatından vazgeçmesi zordu. Her biri makul nedenler ama hepsi artık raf ömrünü yitirdi.
Leo Messi kulübe bu sadakati gösterirken Barcelona ne mi yaptı? Önce Xavi'nin, ardından Andres Iniesta'nın boşluğunu doldurmadı. Dahası, Guardiola'nın sık sık kullandığı Seydou Keita tipinde bir orta saha oyuncusunu kadroya katmadı. Orta alan gittikçe daha statik, daha temposuz ve fiziken daha güçsüz hale gelirken, Barcelona sırf bu nedenle Şampiyonlar Ligi maçlarında rakip takımlardan dayak yerken yönetim bu durumu izlemekle yetindi. Son 6 yılda transferlere harcanan 1 milyar euro'nun üzerindeki paranın önemli bir kısmı Ousmane Dembele, Philippe Coutinho, Malcom, Paulinho, Andre Gomes gibi amaçsız transferlere heba edildi.
GettyYönetimin Messi'ye ve Barcelona'ya yaptığı en büyük kötülük ise, artık ne anlam ihtiva ettiği çok da net olmayan ve altını dolduracak oyuncu kalitesinin bulunmamasına rağmen üzerinde ısrar edilen "Barcelona DNA'sı" ezberini sürdürmesi oldu.
87 jenerasyonu eşi benzeri olmayan bir jenerasyondu ama aşağıdan gelenler onlar gibi değildi. Dahası, bazı önemli oyuncular henüz La Masia sıralarındayken rakip takımlara kaptırılıyordu. Buna rağmen, tek sezonluk Luis Enrique başarısı haricinde (ki onu da Messi Neymar Suarez üçlüsünün bireysel kalitesine borçlulardı) takımın 2009 - 2012 model futboluyla önümüzdeki 10 yılı da domine edebileceği yanılgısına girildi. Enrique'den sonra Ernesto Valverde ve Quique Setien ile anlaşıldı. Başta Messi olmak üzere kalan herkesin mutlak surette ihtiyaç duyduğu A sınıfı hoca bu takımın başına bir türlü getirilmedi. Messi'nin üstün performansı bu kusurları kapattı. Ta ki 2019-20 sezonuna dek...
Ezberler, küstahlık, yeniliğe ayak uydurmamak ve Messi'nin sürekli mucizeler gerçekleştirmiş olmasına gereğinden fazla alışmak Barcelona'nın sonunu getirdi. Bundan sonrası yokuş aşağı.
Messi bu otobüsle birlikte şarampole yuvarlanmak zorunda değil. Vakit, ayrılık vakti.


