YORUM | Samet Çayır @sametcayir
Bu zamana kadar A Milli Takım’dan en yüksek beklenti olan Avrupa Şampiyonası hangisiydi?
İlk kez katılım sağlanan Euro 96? Mucizevi geri dönüşlerin olduğu Euro 2008? Hayır, kesinlikle hayır.
Kuşkusuz en yüksek beklenti Euro 2000’deydi. Bunun en büyük sebebi de Galatasaray’ın o dönemde UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı kazanmış olması, harika bir jenerasyonun yakalanmasıydı.
Esasında o jenerasyonun hakkını vermediğini söylemek de biraz haksızlık olabilir. Zira A Milli Takım Euro 2000’de Mustafa Denizli ile çeyrek finale kadar geldi fakat Nuno Gomes’i durduramayınca evine dönmek zorunda kaldı.
Fakat ikinci kez katılım sağlanan bir turnuvada son sekize kalmak hiç de fena bir durum değildi.
2008'de rakipleri, 2016'da kendisini bitiren Türkiye
Euro 2004’e katılamayan A Milli Takım, 2008’de ise Fatih Terim önderliğinde yarı finale kadar çıkma başarısı gösterdi. Hem de bunu yaparken mucizevi geri dönüşlere imza attı. Öyle ki Avrupa basınında ‘Türkler takım otobüsüne binmeden maçın bittiğine inanmayın’ diye başlıklar atılıyordu.
2008’de yarı finalde Phillip Lahm’a engel olamayan ve Almanya’ya son nefeste elenen milliler, 2012’de turnuvaya katılamadı. Euro 2016’ya ise sürpriz bir şekilde, en iyi üçüncü takım kontenjanından katılan Türkiye, prim tartışmalarının gölgesinde Fransa’da adeta kayboldu.
AA/Getty ImagesBaşrollerde Teknik Direktör Fatih Terim ve o dönem Barcelona’da forma giyen Arda Turan vardı. Saha içinde kalınamadı, yaşananlar büyük bir hüsrandı.
Şimdi, pandemi dolayısıyla 2021’de oynanmak zorunda kalan Euro 2020’ye çok farklı bir gözle bakıyor Türkiye. Kaostan uzak, halkın ve medyanın tamamen desteklediği, sempatik bir milli takım var hâlihazırda.
Avrupalı Türkler, meydan okumaya hazır
Türkiye gibi duyguların çok ön planda olduğu bir ülkede manevi bir bütünlük sağlamak büyük bir avantaj. Tabii ay-yıldızlıların Euro 2020 öncesinde tek avantajı psikolojik etkenler değil. Çok daha fazlası var.
Bunlardan en önemlisi takımın kadro kalitesi. Bu takımın, milli takımlar tarihinin en iyi kadrosu olmadığını kim söyleyebilir?
Sezonu Liverpool’da tamamlayan Ozan Kabak, Leicester City’nin lider stoperi Çağlar Söyüncü, West Bromwich Albion’daki performansıyla Leeds United’ın transfer listesine giren Okay Yokuşlu, Ligue 1’de Lille’i şampiyonluğa taşıyan Burak Yılmaz, Yusuf Yazıcı ve Mehmet Zeki Çelik.
Cristiano Ronaldo’nun takım arkadaşı Merih Demiral, Avrupa’da olmasalar da o seviyede oldukları apaçık ortada olan Uğurcan Çakır, Altay Bayındır ve Ozan Tufan, Milan’da sezonun en etkili performanslarından birini sergileyen Hakan Çalhanoğlu.
Evet, beklentilerin zirve yaptığı Euro 2000’de de kadro hiç fena değildi fakat o turnuva öncesinde Avrupa’da Mustafa İzzet ve Tugay Kerimoğlu dışında oynayan oyuncu yoktu.
Alpay Özalan’ın Aston Villa’ya, Okan Buruk’un Inter’e, Tayfun Korkut’un Real Sociedad’a transferleri Euro 2000 sonrası gerçekleşmişti.
Avrupa’nın o dönemde de şu anda da Türkiye’den daha önde olduğu yadsınamaz bir gerçek. Sadece bir sezon Lille’de top koşturan Burak Yılmaz’ın nasıl bir pivot santrfora dönüştüğüne, nasıl bir bağlantı oyuncusu haline geldiğine bakmak bile bunun için yeterli bir done.
Hâl böyleyken, son hazırlık maçı olan Moldova karşılaşmasının ilk 11’inde sadece iki oyuncusu yurt içinde oynayan Türkiye’nin, geçmiş turnuvalara göre çok daha farklı bir konumda olduğunu söylemek güç değil.
AATabii bireysel gelişimler eğer takıma yansımıyorsa bu oyuncuların kendi liglerindeki performanslarının çok bir önemi kalmaz. Fakat burada da her şey yolunda görünüyor.
Zira A Milli Takım, Euro 2020 Elemeleri’nde son şampiyon Fransa’dan dört puan alırken grubu da Fransa’nın ardından ikinci sırada tamamladı.
Grupta 23 puan toplayan A Milliler, kalesinde üç gol gördü ve grubun en az gol yiyen takımı oldu.
Hazırlık maçları kıvamındaki UEFA Uluslar Ligi’ndeki kötü performansı bir kenara bırakmak gerekebilir zira pandemi döneminde, sıkışık fikstürde oyuncuları böyle çok da gerekli olmayan bir turnuvaya motive etmek oldukça zordu.
UEFA Uluslar Ligi’nin ardından milli takım, Euro 2020 elemelerindeki performansına geri döndü. 2022 Dünya Kupası Elemeleri’nde G Grubu’nda yer alan Şenol Güneş’in öğrencileri; Hollanda’yı İstanbul’da 4-2, Norveç’i de deplasmanda 3-0 mağlup ederek şakasının olmadığını gösterdi.
İç sahada Letonya karşısında alınan 3-3’lük beraberlik ise Şenol Güneş’in söylemiyle rakibi küçümsemekten ibaretti.
Pandemi şartlarında yorucu geçen sezonun ardından Euro 2020 hazırlıkları kapsamında üç dostluk maçı oynayan milliler, yedek ağırlıklı çıkılan Azerbaycan maçından 2-1 galip ayrıldı.
Yine yedek ağırlıklı çıkılan Gine maçından 0-0’lık beraberlikle ayrılan Türkiye, İtalya maçının provası olarak görülen ve muhtemelen o karşılaşmanın ilk 11’inin sahaya sürüldüğü Moldova maçından Burak Yılmaz ve Cengiz Ünder’in golleriyle 2-0’lık galibiyetle ayrıldı.
Bol rotasyonla çıkılan üç maçta yenilen bir gol, Türkiye’nin Euro 2020’ye takım savunması güçlü olarak gittiğine dair işaretlerden biriydi.
Tabii burada, rakiplerin ölçü olmadığını ve buna rağmen hücumda bazı sıkıntıların yaşandığını da söylemek gerekir. Bu da Türkiye için özellikle skor olarak geriye düşülecek maçlar için endişe verici olsa gerek. Zira Türkiye, mevcut kontrollü oyun sistemiyle 0-0’ı iyi oynayan bir ekip.
Artık her şey hazır. Türkiye, tıpkı 2000’de olduğu gibi yine 11 Haziran’da, yine İtalya ile oynayacak. Açılış maçını sırasıyla Galler ve İsviçre karşılaşmaları takip edecek.
Formda İtalya, 2018'in izlerini silmek istiyor
Grubun favorisi olan İtalyanlar, turnuvaya 2018 Dünya Kupası’na katılamamış olmanın açlığı ile geliyor. Sadece aç değiller, olabildiğince de formda ve gözü karalar.
Roberto Mancini ile bir değişim içerisinde olan Gök Mavililer; Finlandiya, Yunanistan, Bosna-Hersek, Ermenistan ve Lihtenştayn’ın yer aldığı grupta Euro 2020 elemelerinde 10 maç üst üste kazanmayı başardı. Nispeten kolay bir fikstürdü ama 2018’de sona eren 25 maçlık yenilmezlik serisini tekrarladılar.
Karizmatik teknik direktör 30 maçın 21’ini kazanmayı başardı ve şimdi 1930’da Vittorio Pozzo’nun kırdığı 30 maçlık rekora gözünü dikmiş durumda. Değişim dönüşüm içerisinde olmasına rağmen sancıya izin vermeyen italya, Euro 2020’ye olabilecek en iyi şekilde geliyor.
Savunmada büyük tecrübesi ile Bonucci, topa sahip olma oyununda büyük rol oynayan Verratti, yükselen yıldız Chiesa, her zaman patlamaya hazır olan Insigne ve harika bir bitirici olan Immobile’ye sahipler.
En önemlisi de, tempoyu istediği gibi ayarlayan ve savunmada sıkıntı yaşamayan bir takım görüntüsündeler. İtalya’nın 2018’deki başarısızlıktan sonra bu turnuvada geri dönüp dönemeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
İsviçre ve 2016 yarı finalisti Galler, küçümseniyor mu?
Xhaka, Shaqiri gibi üst düzey ve tecrübeli oyunculara sahip olan İsviçre, kadro kalitesi ile grupta Türkiye ile ikincilik için yarışacak gibi görünüyor.
Fakat sezonu formda tamamlayan Gareth Bale, yine Bale gibi Tottenham forması giyen sol bek Ben Davies, Juventuslu Ramsey, Manchester United’da çoğu zaman yedek kulübesinde otursa da açık alan bulduğunda rakipler için bir diş ağrısı kadar baş belası olabilecek bir isim olan Daniel James’e sahip Euro 2016 yarı finalisti Galler’in de yabana atılmaması gerek.
Zira hem İsviçre hem de Galler’de, Türkiye’de olduğu gibi üst düzey takımlarda forma giyen oyuncular var. O yüzden A Milli Takım, turnuvaya bunun farkında olarak başlamak zorunda.
Belki de tarihin en iyi kadrosuna sahip olan Türkiye, muhtemelen beklentinin en yüksek olduğu turnuvaya katılıyor. Bu bir yandan iyi, bir yandan ise oldukça tehlikeli. Zira beklenti ne kadar yüksek olursa, beğenilmek de o kadar zor olur.
Türkiye, tarihi turnuvalardaki yerini unutmadan, ayakları yere sağlam basarak, gerçekçi hedeflerle elinden geleni yapmak zorunda. Aksi takdirde olası bir rehavet, bir çuval inciri berbat edebilir.
