YORUM | Samet Çayır @sametcayir
"Eğer işimin kolay olmasını isteseydim Porto’da kalırdım... Güzel mavi bir koltuk, Şampiyonlar Ligi kupası, Tanrı ve Tanrı’dan sonra ben…"
Porto’yu hem Şampiyonlar Ligi hem de Uefa Kupası’nda zafere taşıyıp, Chelsea’ye gittikten sonra kuruyordu bu cümleleri Jose Mourinho. İki yıllık görevinde birer Portekiz Kupası, Portekiz Süper Kupa zaferleri de elde etmişti.
Eli çok güçlüydü. ‘Special one’ lakabını “Özel biriyim” dediği için değil, kupaları birer birer kaldırdığı için hak ederek almıştı.
2004’te gittiği Chelsea’de 3.5 sezon görev yaptı. Roman Abramovic’in de piyasaya yüksek perdeden giriş yaptığı dönemler. Yerel kupalardan iki Lig Kupası, birer FA Cup ve Community Shield kazandı.
İki Premier Lig şampiyonluğu ilan etti ve Chelsea taraftarlarına uzun yıllar sonra unutulmayacak bir zafer yaşattı. Londra’nın mavi yakasından ayrıldıktan sonra Inter’in yolunu tutuyordu.
GettyJose, bir kez daha Avrupa'nın zirvesinde
Bu kez Chelsea’ye geldiği dönemden de daha güçlüydü. Kibirli, egosit, kavgayı seven ama en büyük saygıyı hak eden biriydi.
İtalya’da da rüştünü ıspatlıyordu. Birer İtalya Kupası ve İtalya Süper Kupa , iki Serie A şampiyonluğunun yanına 2010’da Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu da ekledi.
Otobüs çekti kaleye evet, ama o da bir sanattı. Alan savunmasının modern futboldaki öncülerindendi. Yarı finalde Pep Guardiola’nın Barcelona’sını saf dışı bırakıp finalde de Bayern Münih’i deviriyordu.
Çeyrek final-final arasında oynanan yedi maçta takımın yediği gol sayısı sadece ikiydi. O süreçte rakipler Chelsea, CSKA Moskova, Barcelona ve Bayern Münih’ti.
Inter döneminde de zirvede o vardı. Avrupa futboluna büyük bir hakimiyet kurmuştu ve sadece saha içinde değil, saha dışında da başa çıkılması çok zor bir adam olduğunu kanıtlıyordu.
Pep Guardiola'ya meydan okuma zamanı
Inter’den sonra, belki de hayatının en büyük meydan okumasına girişiyordu. 2010’da, futbol tarihinin en iyi takımlarından biri olan Barcelona’ya rakip olmak için, Real Madrid ile sözleşme imzalamıştı.
İlk sezonunda şampiyonluğu Barcelona’ya kaptırdı ve Camp Nou’daki El Clasico’da Pep Guardiola’dan ciddi bir tokat yedi. 5-0’lık mağlubiyet, Portekizli için oldukça acı vericiydi ve açıkçası o Barcelona’yı durdurmak dünyanın en zor işiydi.
Mourinho bu. Zoru seviyordu. Zaten kendisinin de söylediği gibi, işinin kolay olmasını isteseydi Porto’da kalırdı.
Bir sezon sonra La Liga’da 100 puanla şampiyon oldu. Pep Guardiola’yı geride bırakmıştı. Bu aynı zamanda Real Madrid için bir kulüp rekoruydu.
Getty ImagesDaha önce üst düzey rakiplerini, tamamen kendi yarı alanında savunma yaparak devirmişti fakat o sezon ciddi bir farklılık vardı.
Pep’in takımını geride bekleyerek durduramayacağını anlayan Jose, inanılmaz bir ön alan baskısıyla Barcelona’nın oyun kurmasını engelledi ve bir çığır açtı. Evet, dünya futbol tarihinin en iyi takımı olarak kabul edilen o ekibin elinden şampiyonluğu aldı.
Zaten bunu o dönemde Jose’den başkası da yapamazdı.
2012-2013’te şampiyonluğu, Guardiolasız Barça’ya kaptırdı fakat bir sezon önce onun hegemonyasını yıkmak, Portekizlinin egosunu beslemişti bile.
Üç yılda bir La Liga şampiyonluğu, bir Kral Kupası bir de İspanya Süper Kupası kazandı.
Londra'ya geri dönüş
2013 yılında geri dönüş zamanıydı. Avrupa’ya tepeden baktığı Londra’ya, Chelsea’ye.
İlk sezonda olmadı fakat ikinci sezonda Premier Lig’i yine kazandı.
Yanına bir de Lig Kupası’nı ekledi.
Çöküşün ilk belirtileri
Chelsea’deki ikinci döneminden sonra, 2016’da sürpriz bir şekilde Manchester United’a gitti. Belki de kariyerinin ilk başarısız dönemiydi. İki buçuk sezonda Premier Lig’i kazanamadı.
O başarısız döneme yine de bir Avrupa Ligi, bir de Community Shield zaferi sığdırdı.
Çünkü kupasız yapamazdı, bağımlısı olmuştu.
United kariyeri sonlandığında 19 senelik kariyerine, 25 kupa sığdırmıştı. Hâlâ en iyilerinden biriydi, ama düşüş yaşadığı da bir gerçekti.
3-0’lık Tottenham yenilgisi sonrası basın toplantısında, “Saygı” diye haykırırken, ligdeki diğer 19 menajerden daha fazla kupa kazandığını söylüyordu.
Getty Images‘Respect’ derken, panik havasında olduğu aşikârdı.
19 yılda 25 kupa kazanan ‘Special one’, futbolun acımasızlığıyla karşı karşıyaydı.
United döneminden sonra, Sky Sports’ taki yorumculuğunun ardından sahaya daha fazla uzak kalamadı ve Tottenham ile sözleşme imzaladı.
Jose değişmiş miydi?
Medya onu çok özlemişti. Hepimiz öyle. Tüm gözler ondaydı. Acaba neler değişmişti.
Eskisi gibi despot, kaba mıydı? Peki ya oyun anlamında? O katı futbolunun çözüldüğünü anlayıp, daha proaktif bir oyun mu oynatacaktı? Hepsi merakla bekleniyordu.
Evet, değişmişti.
Her şeyden önce daha ılımlı, güler yüzlü bir Mourinho vardı. Böyle davranmak zorundaydı çünkü son dönemde o eski gücü biraz kaybolmuştu.
Saha içinde de bir tarz değişikliği yok değildi. Özellikle Manchester City ve Liverpool’un kullandığı set oyunundaki beşliyi, o da kendi takımına uyarlamaya çalıştı. Hem de ilk maçtan.
West Ham galibiyeti ile başlayan Tottenham serüveni, geçen sezon inişli çıkışlı devam etti. İlk üç büyük maçında ciddi tokat yedi. Bir buçuk ayda Manchester United, Chelsea ve Liverpool’a kaybetti. Takım henüz onların seviyesinde değildi.
Sezon sonu gelip çattığında dördüncü sıradaki Chelsea’nin yedi puan gerisindelerdi.
Jose, Şampiyonlar Ligi dışında kaldı.
Bu sezon ise ilk Everton mağlubiyetinin ardından yakalanan müthiş seri, herkese ‘Acaba?’ dedirtti. Dördüncü haftada United’a Old Trafford’da altı tane attıklarına o bile inanmamış olabilirdi ama bir şeyler rayına giriyor gibiydi.
Özellikle iç sahada 2-0’lık skorlarla alınan Manchester City ve Arsenal galibiyetleri, tam da onun imzası olan galibiyetlerdi. Otobüs geri mi dönmüştü? Çünkü aynı 2010 Inter modeli gibiydi.
Fakat aralık ayından bir galibiyet bile çıkmaması, bizi rüyadan çabuk uyandırdı. Yanılmıştık. Evet büyük maçlarda iyiydi fakat Jose, hâlâ eski gücünde değildi.
Harry Kane ile Heung Min-Son’a çok bağlı olan takım, Kane’in sakatlandığı dönemde ciddi sıkıntılar yaşadı. Zaten kapanan takımlara karşı üretmekte zorlanıyorlardı, Kane yokken bu zorluk maksimuma çıktı.
İç sahadaki 3-1’lik Liverpool mağlubiyeti bazı şeyleri daha da netleştirdi. Büyük maçları en iyi oynayan takım, Liverpool’a rahat teslim oldu ve o akşamdan sonra artık şampiyonluk hayâli suya düştü.
Fulham, Brighton gibi maçlarda yaşanan puan kayıpları takımı mental anlamda iyice geriye götürdü. Avrupa Ligi’nde Dinamo Zagreb’e elendiler, takım çöktü.
GettyLigde tek hedefleri ilk dörde girmek ama o da hiç kolay değil gibi. Acı reçete son oynanan ve 3-1 kaybedilen Manchester United maçında karşımıza çıktı.
Bu mağlubiyetle birlikte Tottenham ligde 10. yenilgisini aldı.
Jose Mourinho,’nun bir takımı, bir sezonda ligde ilk kez 10 kez yenildi.
Tottenham, bu sezon öne geçtiği maçlarda, rakiplerine toplamda 18 puan verdi. Her zaman yaptırdığı takım savunmasıyla övülen Jose, şaşırtmaya devam etti.
Otobüsün lastikleri patladı.
Bu arada ‘Special one’, kariyerinde Manchester United’a kendi evinde ilk kez yenildi.
Şimdi Liverpool, Chelsea ve West Ham’ı geçip Şampiyonlar Ligi bileti almaları niyetindeler ama bunun çok zor olduğunu söylemek gerek.
O heybetli, özgüvenli, maçı basın toplantılarında başlatan, rakibe korku salan bir Jose yok artık.
Bunun adı çağa ayak uyduramamak mı veya başka bir şey mi tam olarak bilinmez.
Ama onun o hallerini de çok özlediğimiz bir gerçek.
Tahminen ne zaman küllerinden doğarsın Jose?


