Topu rakibe bırakma konusu son dönemde Türkiye’de de tartışılmaya açılan konulardan biri. Bazı takımların kadrosu, topla oynamaya çok fazla elverişli değildir. Teknik adam da bunun farkında olduğu için kendi yarı alanında beklemeyi tercih edip, kontratak futbolunu uygulatmaya çalışır.
Bazı takımlar ise teknik kapasitesi yüksek oyunculardan oluşur ve pasa dayalı oyunları tercih eder. Bazı istisnalar hariç bu takımlar genellikle ligin doğal favorileri olan ekiplerdir.
Bir de teknik kapasitesi yüksek olmasına rağmen zaman zaman toplu oyunu tercih etmeyen takımlar vardır. Özellikle kendi seviyelerindeki takımlara karşı bunu uygularlar. Bunun sebebi de rakibin savunma çizgisini olabildiğine ileri çıkarmasını sağlayıp daha fazla alan bulabilmektir.
Bu, bazı hocalar için zorunluluk olurken bazı teknik adamlar için zaman zaman bir tercihtir. Öyle olmaya da devam edecek.
AAErol Bulut, "Hücum futbolu oynayacağız" diyerek kendi kaygısını giderdi
Erol Bulut, Fenerbahçe’den önce çalıştırdığı takımlarda takım boyunu kısa tutan, genelde topun arkasına 11 kişiyle geçen, kilidi açılması zor ekipler yarattı. Hem Yeni Malatyaspor’da hem de Alanyaspor’da tercih ettiği bu oyun ciddi oranda başarı sağladı ve Erol Bulut’a Fenerbahçe’nin kapısını açtı.
Bu takımlarda, topa çok fazla sahip olmayan bir kurguyu tercih etmesi hem mantıklı hem de kolaydı. Çünkü iki kulüp de doğal şampiyonluk adayı değil, camia baskısı minimum ekipler. Ama Fenerbahçe’ye gelince işler biraz değişmek zorundaydı.
Zaten bunun farkında olan Erol Bulut, ilk açıklamalarından birinde taraftarın bu kaygısını giderecek mesajı, “Hücum futbolu oynayacağız” diyerek verdi ve bu kaygıları giderdi. Erol Bulut’un bu açıklaması aslında kendisinin de bu konudan dolayı kaygılı olduğunun bir göstergesiydi.
Fakat sezon başlandığında çok geçmeden Erol Bulut’un; oyunu domine eden, kontrolü tamamen elinde tutan, rakip sahaya yerleşik bir set oyununu tercih etmediği ayyuka çıktı. Bu, çoğu maçta pozisyon kısırlığını da beraberinde getirdi.
Erol Bulut’un bu tercihi, sahaya göze hoş gelen bir futbol yansıtmasa da takımı şampiyonluk yarışında tuttu ve tutmaya devam ediyor. Hatta Fenerbahçe’nin topa daha az sahip olduğu maçlar, skor tabelasına daha olumlu yansıyor.
AASüper Lig’de 28 hafta geride kalırken Fenerbahçe, ligde 18 galibiyet elde etmiş durumda. Bu 18 galibiyette sarı-lacivertlilerin topla oynama yüzdesinin ortalaması yüzde 50,6.
Fenerbahçe’nin puan kaybettiği 10 karşılaşmada ise topla oynama yüzdesinin ortalaması yüzde 57.2.
Deplasmanda bu sezon ligin zirvesinde yer alan sarı-lacivertliler, dış sahada ortalama yüzde 49,6 topa sahip olma oranını elde etti. Fenerbahçe, kazanmakta zorlandığı iç saha maçlarında ise ortalama yüzde 56.1 topa sahip olma oranını yakaladı.
Bu durum, son maçlarda iyice ayyuka çıktı. Sarı-lacivertliler, iç sahada kaybettiği Göztepe maçında yüzde 68 topla oynarken, 3-0 kazandığı Konya deplasmanında ise topa yüzde 38 oranında sahip oldu.
Bu da gösteriyor ki Erol Bulut’un ekibi topla daha az oynadığında sonuçlar sahaya daha olumlu yansıyor. Elbette erken atılan goller rakibin daha fazla topla oynamasını sağlar ama yine de bir şampiyonluk adayı için bu rakamlar oldukça düşük.
Mesut Özil, Erol Bulut’un oyun planını nasıl etkiledi?
Fenerbahçe’nin devre arasında transfer ettiği dünya yıldızı Mesut Özil, gelirken özellikle taktiksel anlamda birçok tartışmayı beraberinde getirdi.
Mesut, Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’sine gelseydi aslında bu kadar tartışma yaşanmayabilirdi. Zira, Fenerbahçe'nin geçen sezon ilk 28 karşılaşmada topla oynama yüzdesinin ortalaması 61,6’ydı. Bu rakam, bu sezon ise bu ortalama %52.9’a düşmüş durumda.
Yani Mesut’un, doğal şampiyonluk favorisi bir takıma göre topa nispeten daha az sahip olan takıma gelmesi, bazı problemleri beraberinde getirebilirdi. Zira Mesut’tan faydalanabilmek için oyunun merkezini 3. bölgeye çeken, pas sayısını arttıran ve pozisyon oyunu oynayan bir takıma ihtiyaç vardı.
Mesut’un gelişi, oyunu da biraz bu yönde etkiledi. Fenerbahçe, bu sezon Mesut Özil’in ilk 11’de olmadığı karşılaşmalarda yüzde 52.2 topa sahip olma ortalaması elde etti.
Mesut’un ilk 11’de sahaya çıktığı 4 karşılaşmada ise bu oran %57’ye yükseldi. Bu artış, üretkenliği ne kadar etkiledi bilinmez ama yıldız oyuncunun Fenerbahçe’nin daha çok topa sahip olmasını sağladığı bir gerçek.
AAErol Bulut, oyununu değiştirmek zorunda kalıyor
Sezon başında, “Caner Erkin ortayı yapıyor Pelkas kafayı vuruyor” şeklinde, basit bir oyun tarzına sahip olduğuna yönelik eleştiriler alan Erol Bulut, bunu bir müddet sonra değiştirmek zorunda kaldı ve kenar orta orta sayısında ciddi bir düşüş yaşandı. Fakat bunun skorlara ne kadar olumlu yansıdığı bir muamma.
Fenerbahçe, 23 Aralık - 6 Şubat arasında 9 maçlık bir yenilmezlik serisi yakaladı ve bu seri Galatasaray derbisinde sona erdi. İlginçtir ki serinin sona erdiği dönem, Mesut Özil’in transfer olduğu döneme denk geldi. Sarı-lacivertliler, Özil’in süre aldığı 6 maçtan üçünde puan kaybetti.
Bu, bize Mesut Özil’in takımı kötüye götürdüğüne dair ciddi bir kanıt sunmayabilir belki ama Erol Bulut’un sezon içinde farklı sebeplerle sürekli oyun planını değiştirmek zorunda kaldığı yadsınamaz bir gerçek.
Erol Bulut, ne zaman kendi DNA’sına uygun bir oyun tercih etse Fenerbahçe daha iyi sonuçlar alıyor. Ama ne zaman oyununu çeşitli sebeplerle değiştirmek zorunda kalsa, skor tabelası gerçekleri yüzüne vuruyor.
Bu yüzden belki de Fenerbahçe, Erol Bulut'u her konuda özgür bırakırsa şampiyon olma ihtimali o kadar artar. Zira şu anda onda ne Sergen Yalçın ne de Fatih Terim özgürlüğü mevcut.


