Hangi transfer daha önemliydi? Messi -> PSG / Ronaldo -> Manchester United
Ethem Sündük
Geçtiğimiz transfer döneminde Lionel Messi, ‘çok sevdiği’ Barcelona’dan ayrılarak Avrupa’nın 5 rekabetçi liginden en az ilgi çekenini tercih etti. Bu seçimin temel nedeni tabii ki PSG'nin sunduğu maddi şartlardı. Arjantinli yıldızı, başka bir takımda ilk kez izlemek şüphesiz ki heyecan yarattı. Ancak, 2021 yılını Premier Lig’de 9 puan farkla lider tamamlayan Manchester City’e gitmeyen ve kendisini dünyaya tanıtan Manchester United’ın yolunu tutan Cristiano Ronaldo’nun imzası; çok daha çarpıcıydı.
İdil Erin Tetik
Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi dönemlerinin en iyileri bu nedenle başarılarının verdiği popülerlik attıkları her adımı önemli kılıyor. Ronaldo'nun Manchester United'a dönmesi çok anlamlıydı, özellikle son güne kadar City'ye gideceğini düşünürken eski kulübüne imza atması oldukça sürprizdi. Ancak yıllardır aynı forma altında izlediğimiz bir kulüp efsanesinin vedasına şahit olmak bence daha etkileyiciydi. Çoğu kişi için Barcelona, Messi; Messi de Barcelona demek. Onu farklı bir formayla izlemek gerçekten bir değişimi ifade ediyordu. Cristiano Ronaldo, Manchester United'a dönmüşken Messi de City'ye imza atmış olsaydı daha heyecanlı olabilirdi. Ancak yine de, Messi'nin Barcelona'dan ücretsiz ayrılıp PSG'ye transfer olması büyük bir değişimdi ve bence daha önemliydi.
Getty ImagesNazım Emre Gömleksiz
Ben Ronaldo-Manchester United transferini daha önemli gören taraftayım. Öyle ki Messi’nin son birkaç yıldır çocukluk aşkına kırgın olduğunu ve bir noktada bu ayrılığın kaçınılmaz olduğunu düşünüyordum. Geçen sezon başındaki faks kriziyle birlikte Messi, Barcelona’yı dava etmek istemediği için kulüpte kalmıştı. Arjantinli yıldızın Neymar-Mbappe gibi yıldızların olduğu bir yapıya gitmesi de Messi-PSG transferini benim adıma önemini azaltıyor. Öte yandan her zaman “yuvaya dönüş” hikayelerini romantik ve önemli bulurum. Son yıllarda kupa kazanmaktan uzak bir kulüple dünyanın en zor liginde yarışmak istemek bana daha önemli geliyor. Cristiano’nun Old Trafford’a döndüğü maçta medyadan taraftarlara, rakip takımdan ekranları başındaki seyircilere bıraktığı etki de bence bu durumu kanıtlar nitelikteydi.
Samet Çayır
Messi'nin transferi elbette daha çarpıcıydı zira ilk kez yuvasından çıkmak zorunda kaldı. Hatta Ronaldo, Messi Barça'da kalmış olsaydı belki Juve'de kalabilirdi. Zira yazın konuşulan tek şey Messi'nin transferiydi ve Ronaldo gibi bir yıldız bunun gölgesinde kalmak istememiş olabilir.
Tolga İnan
Kariyerleri boyunca hep zıt kutupları oluşturan iki yıldız bu kez de farklı yönlere gitmeyi tercih etti. Messi profesyonel hayatı boyunca evi olan Barcelona’ya veda ederken, Cristiano Ronaldo süperstarlığa adım attığı yuvaya döndü.
Her iki transfer de ekonomik açıdan devasa bir etkiye sahip. Ama bana göre Messi transferi, bilinmezlik faktörüyle sonucun nasıl olacağı konusunda daha büyük merak uyandırıyor. Ronaldo’yu geçmişte Manchester United formasıyla sayısız başarı kazanırken izlemiştik. Ancak diğer tarafta yeni bir macera var. Konfor alanını ilk kez terkeden Messi’nin, başka bir takımda, başka bir ülkede aynı seviyede kalıp kalamayacağı sorusu hala yanıt bekliyor.
Uğur Aktan
Açık konuşmak gerekirse Cristiano Ronaldo'nun sezonun geri kalan bölümünde Manchester United'ı Premier Lig şampiyonluğuna taşıması mümkün görünmüyor. Diğer yandan PSG her ne kadar geçtiğimiz sezon şampiyonluğu kaybetse de Lionel Messi'nin PSG'deki başarı ölçütünün Ligue 1 şampiyonluğu olmayacağı da çok açık.
Ronaldo'nun United'da çok sayıda gol atacağını herkes biliyordu çünkü bunu her yerde başarmıştı. Messi'nin sınavı ise daha çok Barcelona dışında da var olabileceğini gösterme mücadelesi ve şu ana kadar ligde sadece bir golde kalması bu sınavda ne kadar zorlandığını da ortaya koyuyor.
Soruya geri dönecek olursak, önem açısından bakıyorsak Messi'nin ilk kez takım değiştirmiş olması elbette ki daha önemliydi ancak Cristiano Ronaldo hiç sanmıyorum ama sözleşme süresi içerisinde Manchester United'ı yeniden Premier Lig'in zirvesine taşıyabilirse o zaman hem bu soruya hem de Messi mi Ronaldo mu sorusuna tekrar geri dönmemiz gerekebilir.
Getty ImagesHangisi kariyerini daha fazla Ballon d'Or ödülüyle bitirecek? Kylian Mbappe / Erling Haaland
Ethem Sündük
Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo, futboldaki çıtayı o kadar yükseltti ki artık yeni nesil oyunculardan daha fazlası bekleniyor. Messi ve Ronaldo ‘yüzünden’ futbolcuların hem çok iyi performans göstermesine hem de başarılarının sürdürülebilir olmasına bakılıyor. Şu anda Haaland ve Mbappe’nin performansları göz dolduruyor, fakat bu performanslarını kaç yıl sürdürebilirler?
Ronaldo 37, Messi 35 yaşında olmasına rağmen hala zirvedeler. Tüm bu tartışmalar arasında, Fransız yıldızın üstün çalım yeteneği ve patlayıcı gücünü gösteren aniden hızlanması, onu diğerlerinden farklı kılıyor. Haaland, tabii ki üst düzey oyununu sürdürebilir, ancak futbolun zirvesinde olacak kadar farklı nitelikleri yok. Dolayısıyla, Mbappe'nin daha fazla Ballon d'Or kazanması muhtemel.
İdil Erin Tetik
Kylian Mbappe, Fransa'da dört lig şampiyonluğu yaşamışken Erling Haaland da Bayern Münih hegemonyasındaki Bundesliga'da kupaya aç bir şekilde oynuyor. Zaferlere imza atma isteği onu gelecek yıl başka bir takıma götürebilir. Mbappe'nin de Haaland'ın da gelecekte kulüplerinde sayısız kupa kaldıracağı ve birçok rekora imza atacağı aşikâr. Ancak milli takım düzeyi göz önüne alındığında ülkesiyle Dünya Kupası şampiyonluğu yaşayan ve bu zafere şimdiden nail olan Mbappe'nin bu konuda Haaland'ı geride bırakacağını düşünüyorum. Özellikle Dünya Kupası'nı dört yerine iki yılda bir düzenleme uygulaması faaliyete geçerse Mbappe'nin popülerliğinin daha da artacağına inanıyorum. Bu nedenle de Fransız yıldız Kylian Mbappe'nin gelecekte Norveçli Haaland'dan daha çok Ballon d'Or kazanabileceğini düşünüyorum.
Nazım Emre Gömleksiz
Mbappe, Messi-Ronaldo sonrası rekabette bence rakipsiz. Haaland’ın kariyerini bitirdiğinde tarihin en büyük golcülerinden biri olabileceği çok açık. Norveçlinin bir fiziksel anomali olması bir avantaj olabileceği gibi sakatlık anlamında vücuduna yük binebilir. Öte yandan Mbappe’nin komple bir paket olduğunu düşünüyorum. Fizik, hız, adam geçme, asist, gol. Ballon d’Or konusunda Milli takım da büyük etken olabiliyor. Mbappe Fransa etmeniyleNorveçli Haaland’a göre daha fazla uluslararası kupa kazanabilir ki 2021 Ballon d’Or’u Messi’nin Copa America sayesinde kazandığını düşündüğümüzde Mbappe burada bir fark yaratabilir.
Samet Çayır
Haaland'ın iki yaş daha genç olması bir avantaj. Fakat buna net bir cevap vermek için yaz transfer dönemini görmek gerekebilir. Mbappe, yazın Real Madrid'e gitmeyi çok istedi ve buna çok yaklaştı. Ancak Messi geldikten sonra özellikle son dönemde biraz tavırları değişti ve Paris'te kalabilir.
Haaland'ın ise bu yaz Dortmund'dan ayrılacağı kesin gibi. Avrupa'nın tüm ağır sikletleri onun peşinde. Dolayısıyla iki oyuncunun da yapacağı kariyer planlaması, Ballon d'Or rekabetini de belirleyecek. Zira bu ödüle kavuşmak için kupa kazanmak önemli bir etken.
Yine de ben Mbappe'yi çeyrek adım önde görüyorum.
Tolga İnan
Ballon d’Or her ne kadar bireysel bir ödül olsa da, takım başarısının futbolseverler ve oylamayı yapan gazeteciler üzerindeki etkisi tartışılmaz. Bu etkiyi 2021’deki Ballon d’Or oylamasında da belli ölçüde gözlemlemek mümkün. Lionel Messi’nin bireysel istatistiklerde Robert Lewandowski’nin gerisinde kaldığını iddia etmiyorum, fakat Messi’nin Arjantin milli takımıyla kariyeri boyunca eksikliğini çektiği kupayı koleksiyonuna eklemesi epik bir hikaye yarattı.
Bu ikili arasında Haaland’ı Lewandowski’ye benzetmek mümkün. O da Lewa gibi acımasız bir gol makinesi, ancak biri Polonya, diğeri ise Norveç gibi başarı şansı düşük milli takımlarda oynamanın dezavantajını yaşıyor. Mbappe’nin genç yaşına rağmen Dünya Kupası apoletine sahip olduğunu düşünürsek, gelecekte Fransa’yla kazanacağı olası zaferler onun insanların gözündeki algısını daha da yukarı çekebilir.
Uğur Aktan
Mevki itibarıyla Haaland'ın kaleye daha yakın oynaması kariyeri boyunca Mbappe'den daha fazla gol atacağı izlenimini bırakıyor ve bu da bence Norveçli oyuncuyu bir adım öne taşıyor.
Elbette kariyer tercihi doğrultusunda iki oyuncunun forma giyecekleri yeni takımlar da belirleyici bir unsur olacak ancak her ikisinin de elit takımlardan birinde devam edeceğini düşündüğümüzde, Haaland'ın bu ödülü daha fazla kazanacağını düşünüyorum.
Gerçi yıllardır çok sayıda gol atan Robert Lewandowski'nin bu ödülü bir kez bile kazanamamış olması gol atmanın da yeterli olmayacağını ortaya koyuyor ama genç oyuncunun Bundesliga'dan daha rekabetçi bir ligde atacağı gollerle dünya futbolunun zirvesine çıkması şimdiden kaçınılmaz görünüyor.
Getty ImagesPremier Lig'de şampiyonluk yarışını kim kazanacak?
Ethem Sündük
Guardiola’nın Manchester City’si; yılı en yakın rakibi Chelsea’nin 8, maç fazlasıyla Liverpool’un 9 puan önünde bitirdi. İngiltere Premier Lig ekipleri, Covid-19’un yeni türü nedeniyle bir hayli sıkıntı yaşarken özellikle Tottenham ve Chelsea’nin kadro kurmakta zorlandığı dönemler oldu. Bütün bunlara rağmen, tüm etkenleri masaya koyduğumuzda Guardiola’nın bu sene şampiyonluğu kimseye bırakacağını düşünmüyorum.
Pep’in; alternatifli ve her oyuncusuna uygun, farklı sistem çeşitliliğine sahip geniş bir kadrosu var. Bu nedenle, oyuncularını maç maç dinlendirebiliyor. City, bu ve daha birçok olumlu etken sebebiyle Premier Ligi en az 5 puan farkla zirvede tamamlar. Böylece İspanyol hoca, tarihin en büyük hocası olduğunu bir kez daha kanıtlar.
İdil Erin Tetik
Guardiola'nın ekibi hız kesmeden yoluna devam ederken Klopp yönetimindeki Liverpool ciddiyetini bozmuyor. Chelsea ise Tuchel ile farklı bir kimlik kazandı. Guardiola'nın bu yarışta ödün vereceğini asla düşünmesem de gönlüm Klopp'un Liverpool'undan yana.
Ancak Liverpool'un işi hiç kolay değil. Premier Lig'de takımlar corona virüs vakalarıyla mücadele ederken Afrika Uluslar Kupası da kulüpleri önemli ölçüde etkileyecek. Bu kulüplerin başında da Liverpool var. Klopp bir süre Salah - Mane imha timinden faydalanamayacak. Bu süreçleri de düşününce Manchester City oturmuş karakteristik oyunu ve geniş kadro rotasyonuyla yarışta önde görünüyor.
Nazım Emre Gömleksiz
Mancester City. Pep Guardiola takımları lig formatında kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Oyun gücü inanılmaz bir noktada ve bu oyun hiçbir oyuncuya bağımlı değil. En değerli oyuncuları belki Kevin de Bruyne gibi gözüküyor ancak o olmadığında Bernardo takımı sırtlıyor, Cancelo acayip formda. Rakiplerini incelediğimizde Liverpool en büyük yıldızı Salah ve Mane’den Afrika Kupası nedeniyle yoksun olacak. Yerlerine oynayacak isimlerin ne kadar katkı vereceği soru işareti. Van Dijk’ın da sakatlık dönüşünde en üst formunda olmadığını düşündüğümüzde Klopp’un elinde çok fazla avantaj yok. Chelsea ise bence zaten sezon başlarken bu iki takımın gerisindeydi. Merkez orta sahaların sakatlık sorunları, ön taraftaki oyuncuların yaratıcılık problemleri derken Chelsea üstüne COVID-19 belasıyla da uğraşıyor. Bu noktada kadrosunun derinliği, oyun gücü, her futbolcudan katkı alma gibi maddeler ile birlikte Pep Guardiola’nın City’si 1 değil 3-5 adım önde.
Samet Çayır
Omicron varyantı Chelsea'yi ciddi derecede vurdu. Aralık ayında yedi puan kaybettiler ki Premier Lig'de bir şampiyonluk adayı için bu kayıp çok fazla. Lukaku'nun sakatlanması ve beklenenden geç dönmesi üretkenlikte problemlere neden oldu. En iyi dönemlerinde bile Manchester City, Stamford Bridge onları ezici bir oyunla 1-0 yendi. Şampiyonluk pek kolay görünmüyor.
Liverpool da aralık ayında beş puan kaybetti. Alisson'un sakarlığından dolayı gelen Tottenham beraberliği, ardından Salah'ın penaltı kaçırdığı maçta Leicester mağlubiyeti, ciddi ivme kaybetmelerine neden oldu.
Manchester City ise rekor transferi Greaslih'i yedek bıraktığı maçta bile, Liverpool'u yenen Leicester'ı rahat bir şekilde 6-3 mağlup edebiliyor. Üstelik Foden da yedek kulübesindeyken. Şu anda City, Bayern ile birlikte Avrupa'nın tıkır tıkır işleyen iki makinesiden biri.
Hem oyun kalitesi hem kadro derinliği hem de psikolojik üstünlük olarak Manchester City açık ara favori.
Tolga İnan
İngiltere’de ligin llk 15 haftalık bölümü son düzlüğe kadar sürecek unutulmaz bir üçlü şampiyonluk yarışını müjdeler gibiydi. Fakat son maçlarda Chelsea ve Liverpool’un yaşadığı puan kayıpları Manchester City’yi zirvede yalnız bırakmış durumda. Ligde 10 maçlık galibiyet serisi yakalayan City, Chelsea’ye sekiz, bir maç eksiği bulunan Liverpool’a ise dokuz puan fark attı.
Yazın istediği santrafor transferini yapamayan City’nin bu kadar dominant bir performans sergilemesi beklenmiyordu, ama Pep Guardiola sihrini konuşturup yine bir makine ortaya çıkarmayı başardı.
Chelsea son dönemde covid-19 salgınından en çok etkilenen takımlardan biri. Premier Lig’de fikstürün en yoğun olduğu dönemde düşüş yaşamaları onlar adına büyük bir talihsizlik. Liverpool’un ise 9 Ocak’ta başlayacak Afrika Uluslar Kupası’na gidecek olan Sadio Mane, Mohamed Salah ve Naby Keita’nın yokluğunda City’ye ayak uydurması zor gözüküyor.
Uğur Aktan
Manchester City 2021'in son günü itibarıyla en yakın rakibinin sekiz puan önünde ve bir Pep Guardiola takımının sekiz puan öndeyken şampiyonluk vermesi bence oldukça zor.
Sezon başında Chelsea'nin şampiyonluk yarışını daha uzun süre ve daha iddialı bir şekilde sürdürebileceğini düşünüyordum ama Lukaku takviyesine rağmen sekiz puan geriye düşmeye engel olamadılar.
Şampiyonlar Ligi'ndeki yol haritaları Premier Lig'de zaman zaman puan kayıplarını beraberinde getirecek olsa da City'nin bu noktadan sonra şampiyonluk vermesi Leicester City'nin şampiyonluğu kadar olmasa da çok büyük bir sürpriz olur.
GettyDünya Kupası iki yılda bir mi, dört yılda bir mi yapılmalı?
Ethem Sündük
Dünya Kupası, tarihin en büyük organizasyonu olarak gösteriliyor. Bence, son yıllarda Şampiyonlar Ligi’ndeki kalite ve seyir zevki daha keyif verici. Yine de tarihsel olarak farklı duygular uyandıran Dünya Kupası’nın, 4 yılda bir yapılması değerini artırıyor. İki yılda bir yapılması, kendisine has özellikleri olan bu milli takım organizasyonun değerini düşürür. Futbolcuların konsantrasyonunu ve verimliliğini azaltır. Bu tür kalıplaşmış turnuvaların değerinin düşmesine de kimsenin gönlü razı olmaz.
İdil Erin Tetik
Kolay ulaşılamayan daha çekici gelir ve içinde daha büyük sürprizler barındırır. Dünya Kupası'nı özel kılan Dünya Kupası'nı beklemekti aynı zamanda. İki yılda bir düzenlenmesi bu organizasyonu daha sıradan bir turnuvaya dönüştürebilir. Bu nedenle yeni projenin destekçisi değilim. Ancak iki yılda bir Dünya Kupası demek, daha çok para demek. Endüstriyelleşen her şeyin önünde dağ olsa dayanmıyor, büyükler bu kez gözünü Dünya Kupası'na dikti ve kaçınılmaz son geliyor.
Nazım Emre Gömleksiz
Kesinlikle 4 yılda bir yapılmalı. Dünya Kupası organizasyonun büyüklüğü onu beklemekten geçiyor. Sürekli izlediğiniz bir turnuva ihtişamını kaybedecektir. Futbolseverler hayatları boyunca izledikleri Dünya Kupası’nı genellikle hatırlar. 2006 Almanya, 2010 Güney Afrika gibi... 2 yılda bir yapıldığında bu hafıza etkisi kaybolur ve sıradan bir sezon turnuvalarına dönüşür. Öte yandan aktif olarak kariyeri 14-15 yıl süren bir futbolcuyu düşünelim. Muhtemelen 2 Dünya Kupası’na katılacaktır ve belki de bu anlar kariyerindeki en özel şeylerden biri olacaktır. Kupayı kazanmak için veya bir üst turda daha oynamak için her şeyini verecektir. İki yılda bir düzenlenecek Dünya Kupası’na bir futbolcu kariyeri boyunca 7-8 defa katılabilir. Öyle ki başarısız olması durumunda 2 sene sonrayı rahatlıkla bekleyebilir. Dünya Kupası’nı küçültmeye gerek yok diyor bu yüzden turnuvanın 4 yılda bir kalması tarafına oy kullanıyorum.
Samet Çayır
Bu tartışmaya bahis ve medya patronları dışında herhalde kimse dört yıl olarak yanıt vermeyecektir. Futbolculara da oyunun diğer paydaşlarına da haksızlık. Evet çok iyi paralar kazanıyorlar fakat hayatta her şeyin paradan ibaret olmadığı apaçık ortada.
Dinlenmeye ihtiyaçları var. Özellikle dünya, coronavirus ile mücadele etmeye başladığından beri bu ihtiyaçları daha da arttı.
Geçtiğimiz günlerde Kylian Mbappe de Dünya Kupası'nın iki yılda oynanma düşüncesine karşı çıktı. Tıpkı birçok teknik direktör ve oyuncu gibi.
Bu turnuvanın iki yılda bir oynanması kalitesini de düşürecektir.
Tolga İnan
Bu soruya FIFA dışında iki yıl cevabını verecek biri var mıdır, şüpheliyim. UEFA Uluslar Ligi’nin yükselişi pastadan en büyük payı kapma yarışında FIFA’yı hamleye zorladı. Ama böylesine büyük bir değişikliğin Dünya Kupası gibi geleneksel ve köklü bir turnuvanın imajına zarar vereceği çok açık. Dünya Kupası’nın iki yılda bir düzenlenmesi için, İşin parasal boyutu dışında elle tutulur bir argüman bulmak pek mümkün değil.
Şu ana kadar hem futbolculardan, hem de uluslararası federasyonlardan bu fikre karşı sert bir tepki geldi. Yoğun fikstürün sürekli tartışıldığı bir ortamda Dünya Kupası’nın prestijini erozyona uğratacak bu düşünceden en kısa sürede vazgeçilmeli. Dünya Kupası ve Olimpiyat dört yılda bir güzel.
Uğur Aktan
Dünya Kupası'nı özel yapan şeyin dört yılda bir olması olduğu çok açık ve bence herkes bunun farkında. İlk turnuvasını 20 yaşında oynayan genç bir yıldız 35 yaşında kariyerini bitirdiğinde dört veya beş Dünya Kupası şansı oluyor ve bu sayıyı yükseltmek şu andan önceki kuşaklara büyük bir haksızlık olacak.
FIFA'nın da bu durumun farkında olduğunu düşünüyorum çünkü uzun zamandır futbolun içerisinde olan ve bu oyunun ruhunu hepimizden iyi bilen Arsene Wenger'in bunu bilmiyor olması hiç gerçekçi gelmiyor ancak ticari kaygıların oyunun ruhunu her geçen gün öldürdüğü de bir gerçek. Bu değişimin gerçekleşeceğini en azından kısa vadede pek mümkün görmüyorum.
Getty Images
