Chelsea tarihinin en unutulmaz ve en acı gecelerinden biri olan 2008 Şampiyonlar Ligi finali, aradan geçen yıllara rağmen John Terry’nin zihnindeki ağırlığını koruyor. İngiliz futbolunun sembol isimlerinden biri olan Terry, Moskova’da Manchester United’a karşı oynanan finalde kaçırdığı penaltının ardından yaşadığı psikolojik çöküşü ve intiharı düşündüğü anları tüm açıklığıyla anlattı.
Reece Mennie’nin podcast’ine konuk olan 45 yaşındaki eski savunmacı, finalin ardından takımın kaldığı otelde yaşadıklarını ilk kez bu kadar net bir şekilde dile getirdi.
Terry, “Maçtan sonra hepimiz otele döndük. Moskova’daydım, 25. kattaydım ve pencereden dışarı bakıp ‘Neden? Neden?’ diye soruyordum. O an insanın aklından çok fazla şey geçiyor. O fırsatı yakalasaydım atlayacağımı söylemiyorum ama zihnin seni çok karanlık yerlere götürebiliyor” sözleriyle yaşadığı ruh halini özetledi.
Luzhniki Stadyumu’nda oynanan ve yağmur altında geçen finalde, Terry’nin penaltı vuruşu öncesinde kolundaki kaptanlık bandını çıkarıp topun başına geçmesi, Chelsea taraftarları için zaferin habercisi olarak görülüyordu. Ancak Terry’nin kayarak yaptığı vuruşun direkten dönmesi, maçın ve kulüp tarihinin kırılma anı oldu. Nicolas Anelka’nın da penaltıyı kaçırmasıyla kupa Manchester United’a gitti ve Terry, o gecenin en çok konuşulan ismi haline geldi.
Terry, o anın sadece sportif bir hayal kırıklığı olmadığını, kişisel olarak da derin bir yıkım yarattığını vurguladı. Takım arkadaşlarının kendisini yalnız bırakmadığını belirten eski kaptan, “Sonra çocuklar geldi ve beni aşağı kata götürdüler. İşte o anlarda ‘ya olsaydı?’ diye düşünüyorsun. Asla bilemezsin, değil mi?” dedi.
Finalin ardından geçen günlerin de en az maç kadar zor olduğunu anlatan Terry, çok ağladığını, geceler boyunca uyuyamadığını ve sürekli o penaltıyı zihninde tekrar tekrar yaşadığını söyledi. Kısa süre sonra İngiltere Milli Takımı kampında Manchester Unitedlı oyuncularla aynı ortamda bulunmak zorunda kalmasının ise durumu daha da ağırlaştırdığını dile getirdi. “Zaten en kötü şeydi. Henüz her şey çok tazeyken, o masada oturmak inanılmaz zordu” ifadelerini kullandı.
Wembley’de ABD’ye attığı golün bile bu acıyı dindirmediğini belirten Terry, “Gol attım, ceza sahası dışından kafa vuruşuyla. Ama hemen ardından ‘neden o anı bununla değiştiremedim?’ diye düşündüm” dedi. Yıllar geçmesine rağmen o gecenin zihninde hâlâ canlı olduğunu vurgulayan Terry, emeklilik sonrası bu duygularla baş etmenin daha da zorlaştığını söyledi.
Yıllar geçse de tamamen atlatamadı
“Artık her hafta oynadığım, taraftarların önünde olduğum, adrenalini yaşadığım bir odak noktam yok. Bu beni gerçekten etkiliyor. Gecenin ortasında uyanıp ‘Evet, bu gerçekten oldu’ diyorum. Sanırım bu his asla tamamen geçmeyecek” sözleriyle ruh halini anlattı.
Terry, o dönemde kendisine en büyük desteği veren isimlerden birinin Chelsea’nin yardımcı antrenörü Ray Wilkins olduğunu özellikle vurguladı. “Ray Wilkins muhtemelen en iyisiydi. Kaçırdığım penaltıdan sonra beni ilk arayan, iyi olup olmadığımı soran oydu. Futbolda gerçek arkadaşların kimler olduğunu zor zamanlarda çok hızlı anlıyorsunuz” dedi. Wilkins’in 2018’deki vefatının ardından onu “yanında bulunması harika bir insan” olarak tanımladığını hatırlattı.
2012 yılında Chelsea’nin Bayern Münih’i penaltılarla mağlup ederek Şampiyonlar Ligi kupasını kazandığı finalde, yarı finalde gördüğü kırmızı kart nedeniyle cezalı olmasına rağmen kupayı kaldıran Terry, kariyerini beş Premier League, beş FA Cup, üç League Cup, bir Europa League ve bir Şampiyonlar Ligi zaferiyle tamamladı. Ancak tüm bu başarıların, Moskova’daki o penaltının yarattığı duygusal izi tamamen silemediğini kabul etti.
Futbolda geçmişte duyguların bastırıldığını ve “ayağa kalk, devam et” anlayışının hâkim olduğunu söyleyen Terry, günümüzde zihinsel sağlığın daha fazla konuşulmasının son derece önemli bir değişim olduğunu da sözlerine ekledi. “Eskiden üzgünsen bunu içine atardın. Şimdi bunun konuşulabiliyor olması futbol için çok değerli” dedi.


