YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
2017’de Hırvatistan’da düzenlenen 17 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’nın en parlak takımlarından biri Türkiye’ydi. Çeyrek finalde İtalya’yı eleyen genç Türkler, yarı finalde ise İngiltere’ye boyun eğmişlerdi. Takımın en dikkat çeken oyuncuları Galatasaray akademisindendi: Üst düzey bir oyun görüşüne ve tekniğe sahip olan merkez orta saha oyuncuları kaptan Recep Gül ve Atalay Babacan, hızlı bir kanat oyuncusu Yunus Akgün ve savunmanın lideri Ozan Kabak.
Şu anda o takımdan üst düzey bir futbolcu olmayı ise yalnızca Ozan başarabildi. Buna karşın İngiltere’de Jadon Sancho, Phil Foden, Callum Hudson-Odoi ve Emile Smith Rowe takımlarının önemli oyuncuları hâlini aldılar. Türkiye’de yalnızca Ozan'ın kendini gösterebilmesi, öncelikle Türk futbolundaki sistemsizlikten kaynaklanıyor elbette. Ama Ozan'ın sıkı çalışmasına da pay vermek gerekiyor.
O turnuvanın en özel savunmacılarından biri olan Ozan, görünüm olarak ise dal gibiydi ve A takım düzeyinde mücadele edebilmek için fiziğinin bir hayli kalınlaşması gerekiyordu. Ve bunu başarması yalnızca bir yılını aldı. 2018-19 sezonunda bambaşka bir fizikle Galatasaray A takımına çıktı.
Henüz 18 yaşındaydı, ama hem fiziği hem de oyunu yaşının çok üzerinde bir olgunluktaydı. Aradığı fırsatı ise eylül ayında o dönemki as stoperlerden Serdar Aziz’in sakatlığı ve Maicon’un formsuzluğunun ardından buldu. Ekim ayında Schalke karşısında ilk Şampiyonlar Ligi maçını oynadı ve gruptaki dört maçta başarılı bir şekilde 90 dakika forma giydi.
Getty ImagesBuna karşın Süper Lig’de daha fazla hataya yatkın bir görüntüdeydi. Tam üç maçta penaltıya sebebiyet verdi ve bu hem medyada hem de taraftarların nezdinde yeterliliğinin sorgulanmasına neden oldu. Ama Fatih Terim, desteğini ve güvenini üzerinden çekmedi ve onu ısrarla oynatmaya devam etti. Özellikle Şampiyonlar Ligi’ndeki üst üste etkileyici performanslarının ardından ise Stuttgart’ın ilgisini çekti. Ekonomik sıkıntılarla boğuşan Galatasaray’ın, Alman kulübünün 12 milyon euro’luk teklifini reddetme şansı yoktu. Bu aynı zamanda Stuttgart tarihinde bir oyuncu için ödenen en yüksek bonservis bedeliydi.
Futbola alt liglerde mücadele eden Silivrispor’un akademisinde başlayan Ozan'ın babası bir cezaevi müdürü. Gençliğinde amatör olarak futbol oynasa da istediği seviyeye gelememiş ve kendisinin ulaşamadığı hayâllere oğlunun kavuşabilmesi için Ozan'ı sürekli desteklemiş.
Başlangıçta bir santrfor olan Ozan'ın futbol hayatındaki dönüm noktası ise Silivrispor’daki antrenörünün onu o dönemde Galatasaray’ın 21 yaş altı takımını çalıştıran Nedim Yiğit’e önermesi oluyor: “Bizde bir santrfor var, izlemek ister misin?”
Ozan'ın Tam Saha' ya verdiği bir röportajda, Galatasaray macerasının başlamasında büyük paya sahip olduğunu söylediği Yiğit’e bunu hatırlattığımda ise bilge bir cevap alıyorum: “Mahatma Gandhi’nin, ‘Dünyada iki tür insan vardır; iş yapanlar ve yapılan işe sahip çıkanlar’ diye bir sözü vardır. Ben adımın ikinci kategoride yer almasını istemiyorum.”
Şu anda Başakşehir’in akademi direktörü olan Yiğit, yine de ısrarlarıma kayıtsız kalamayıp, o günler hakkında bir şeyler anlatmaya başlıyor:
“O dönemde Galatasaray’da ünlü 2000 jenerasyonunu kurmaya çalışıyorduk. Ozan tam zamanında bize gelmişti. O zaman da tıpkı şimdiki gibi iyi bir fiziği vardı ve yaşıtlarından çok daha farklı görünüyordu. Hatta başlarda yaşının gerçekte daha büyük olup olmadığından şüphelenmiştik, ama sonra böyle bir durumun olmadığını anlamıştık.
“Ozan'ın babası bir devlet memuruydu. O zaman tayini Tekirdağ’a çıktığı için bize oğlunu her gün antrenmanlara getiremeyeceğini söylemişti. Biz de ona, ‘Olsun, 15 günde bir getir, ama mutlaka getir’ demiştik.”
AAYine de bu Ozan için zorlu bir süreçti. Başarılı bir öğrenciydi, ama antrenmanlara gelebilmek onun için hiç kolay olmuyordu. Ortaokulu bitirdiğinde, kulüp ona bir seçenek sunmuştu.
“Galatasaray’ın tesislerinin hemen yanında bir kolej vardı ve istediği takdirde oraya hemen kaydını yaptırabilirdik,” diyor Yiğit. “Fakat o bunu istememişti. Girdiği sınavda bir Fen Lisesi’ni kazanmıştı ve oraya gitmişti. Sadece bu bile onun ne kadar özel bir çocuk olduğunu gösteriyordu.”
Peki Galatasaray’a bir santrfor olarak gelen Ozan'ın bir savunmacıya evrilmesi nasıl gerçekleşti? Ozan, Galatasaray akademisinde önce kanat, ardından bek olarak oynatılmaya başlanmıştı. Yiğit o günleri, “İlk zamanlarda bu durumdan memnun değildi, çünkü gol atamıyordu. Fakat sonrasında alışmaya ve başarılı olmaya başlamıştı” diye hatırlıyor.
Tamam ama ondan neden böyle bir değişim istenmişti? Yoksa Ozan'da en başından beri doğal savunmacı özellikleri mi vardı? Yiğit bunu onu eğitmek ve ona futbolun temellerini öğretmek için yaptıklarını söylüyor:
“Biz akademi antrenörleri, genç oyuncuları izlerken onların kimi andırdıklarını düşünürüz. Ozan'ı da Fatih Akyel’e benzetmiştik. Onun tarzında bir koşu stili vardı. Bu yüzden acaba bek olarak oynayabilir mi diye düşünmüştük.
“Ön tarafta sürekli topu alıp götüren bir tarzı vardı. Topu her ayağına aldığında kopup gidiyordu, takım arkadaşları ise ona bakıyordu. Biliyorsunuz, çocuklar mahalle aralarında futbola böyle oynayarak başlarlar. Yetenekler genellikle böyle çıkar. Biz ise onlara futbolun nasıl oynanmasını gerektiğini öğretmeye çalışıyorduk. Bu yüzden onun arkadaşlarıyla biraz daha yardımlaşabileceği bir mevkide oynamasını istedik.
“O da hemen kendine bir yol çizgi. Ozan hep futbol algısı yüksek bir oyuncuydu. Hâlâ da öyle. Hem etrafında olan biteni algılaması hem de kendisine öğretilenleri uygulaması çok kısa sürelidir. Hemen adapte olur.”
Getty ImagesOzan 17 yaşında Galatasaray’ın 19 yaş altı takımındaydı, 18 yaşında A takımdaki ilk Şampiyonlar Ligi maçına çıktı, aynı sezonun ortasında rekor bir bedelle Stuttgart’a transfer oldu, takımı küme düşse de Yiğit’in altını çizdiği çabuk adapte olma becerisi sayesinde Bundesliga’daki ilk sezonunda yılın çaylağı seçildi ve o sezonun sonunda Schalke’ye transfer oldu. 20 yaşında ise dünyanın zirvesine çıktı.
Onun özel bir oyuncu olduğunu ilk fark eden insanlardan biri olarak, kariyer basamaklarını bu kadar hızlı tırmanabileceğini tahmin edip etmediğini sorduğumda ise Yiğit dürüst bir cevap veriyor:
“Elbette onu yetiştirirken ilk olarak tüm hedefimiz Galatasaray A takımında oynaması üzerineydi. Ama Stuttgart’a gittiği günden itibaren Bayern Münih ya da Borussia Dortmund’un seviyesine çıkabileceğinden emindik.”
Nitekim Ozan, Schalke’ye transfer olmadan önce Bayern’in de listesindeydi ve isteseydi Bayern’e imza atabilirdi. Ama kendisine daha fazla oynama ve gelişme fırsatı sunan Schalke’nin teklifini kabul etti ve ilk sezonunda gayet iyi bir performans sergiledi. Bu sezon ise dramatik bir düşüş yaşayan ve Bundesliga’nın en dibinde yer alan kulüpte her oyuncu gibi onun da formu geriledi. Açıkçası onun için yeni bir sayfa açma zamanı gelmişti ve ona bu şansı kendisini uzun süredir takip eden Liverpool verdi.
Sanki lanetlenmiş gibi elindeki bütün savunmacıları bir anda kaybeden Jürgen Klopp’un takımında son maçlarda Jordan Henderson dahi stoper olarak oynamaya başladı. Tottenham maçında Joel Matip’in de sakatlanıp sezonu kapatmasının ardından Liverpool, Ozan'ı transferin son gününde satın alma opsiyonuyla birlikte kiralamaya karar verdi.
Ozan, Galatasaray’da oynarken idolü Virgil van Dijk’in kendisi için imzaladığı 4 numaralı Liverpool formasıyla bir poz vermişti. Ona bu formayı, Galatasaray’daki takım arkadaşı Ömer Bayram getirmişti. Hollanda doğumlu Ömer, Van Dijk ile çocukluk arkadaşıydı. Ozan ise şimdi idolüyle aynı takımda. Üç yıl içinde rüyası gerçek oldu.
Yine de onunla birlikte oynamak için Hollandalının uzun süreli sakatlığının geçmesini bekleyecek. Bu onun için hem avantaj hem de dezavantaj. Avantaj; çünkü takımda onun ve bir alt ligden gelen bir diğer yeni transfer Ben Davies dışında stoper orijinli bir oyuncu kalmadı ve bu onun kısa süre içinde kendisini gösterebileceği anlamına geliyor. Dezavantaj; çünkü Van Dijk ile birlikte oynamak hem onun gelişimi hem de Premier Lig’e adaptasyonu açısından hızlandırılmış bir kurs anlamına gelebilirdi.
Yine de çocukların yüzmeyi öğrenebilmesi için en pratik yol suya bir anda atılmalarıdır, öyle değil mi?
Evet, Ozan her ne kadar Klopp onun için övgü dolu konuşsa da Liverpool için şu anda bir soru işareti. Ama kim değildi ki? Mohamed Salah, Roberto Firmino ya da Andrew Robertson. Hiçbiri gelirken bir süperstar değildi, ama şimdi hepsi Liverpool’un kahramanları. Klopp’un kulübe getirdiği olağanüstü ortam, pekâlâ Ozan'ı da kısa süre içinde vazgeçilmezlerden biri yapabilir.
Liverpool her zaman önde basan ve topa sahip olmayı seven bir takım. Bu yüzden savunmacılarının hızlı, agresif ve teknik olması gerekiyor. Ozan'ın mevcut atletizmi, Liverpool ve Premier Lig için yetersiz olabilir, ama kesinlikle geliştirilebilir bir potansiyele sahip. En büyük ihtiyacı ise Schalke’de hırpalanan öz güvenini yeniden geri kazanmak.
Türk taraftarlar ise şimdiden Avrupa’nın en genç ve en iyi savunmalarından birine sahip oldukları için gururlanabilirler: Çağlar Söyüncü, Merih Demiral ve şimdi de Ozan Kabak. Bakalım Euro 2021’de bu duvarı aşabilecekler mi?
