YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
“İnsan, Tanrı’ya nasıl yalvarırsa yalvarsın mucize istiyor demektir,” der Ivan Turgenyev, “Bütün dualar şöyle özetlenebilir: Ulu Tanrım, ne olur iki kere iki dört etmesin.”
Kim bilir, belki de futbol, insanın bu mucize arayışının bir sonucudur; Tanrı’nın bir hediyesidir. Belki de o yüzden, üzerindeki tüm rasyonel ve pozitivist dayatmalara rağmen, bu oyunda iki kere iki hâlâ dört etmiyor. Ama kabul edelim ki, futbol bu sıralarda aklımızı biraz fazla sınadı.
Bilinen ilk futbol kulübü olan Sheffield F.C.’nin kuruluşu, Babalar ve Oğullar’ın kaleme alınışından bile eski. Belki de 162 yıldır oynanan bu oyunun yarattığı mucizelere hâlâ şaşırmamızdır garip olan. Ama her seferinde şaşıracağız. Çünkü hiçbir hikâye, bir öncekine benzemeyecek.
Eşsiz bir Şampiyonlar Ligi sezonu yaşadık. Aslında Madrid’de Barcelona ve Ajax’ın olmasını bekliyorduk; Johan Cruyff’un gövde gösterisi! Ama Liverpool ve Tottenham henüz son sözlerini söylememişti. Birer gün arayla sahneye çıkıp kendi muhteşem şarkılarını söylediler.
Peki hangisi daha büyük bir mucizeyi gerçekleştirmişti? Galiba Tottenham. Çünkü Liverpool, maç öncesinde 3-0’dan geri dönmesi gerektiğini zaten biliyordu. Evet, yaptıkları şey inanılmazdı; ama sonuçta bütün hafta boyunca kendilerini buna hazırlamışlardı. Tottenham ise ilk golü atması halinde eşleşmede beraberliği sağlayacakken, bir anda toplam skorda 3-0 geriye düşmüştü. Üstelik arkalarında durmadan kendileri için tezahürat yapan bir Anfield korosu da yoktu. Bu, üstesinden gelmesi daha zor bir şeydi. Birdenbire karşılaştığın bir durumu kendi lehine çevirmek... Lucas Moura ve arkadaşları bunu başardı.
Getty ImagesMauricio Pochettino’nun her rakibe karşı bir çözümü vardı. Dortmund'u kanat ortalarıyla geçmişlerdi. Ajax'ı da Fernando Llorente'ye atılan uzun topların ardından seken topları kazanarak sindirmişlerdi. Fakat aynısını Virgil van Dijk'ın olduğu ve Fabinho'nun da ekstra bir savunmacı olarak desteklediği Liverpool'un geri hattına karşı yapabilmeleri kolay değil.
Peki Tottenham, Liverpool'a nasıl zarar verebilir? Öncelikle Barcelona'nın Anfield'da düştüğü tuzağa düşmemeye çalışabilirler. Her ne kadar bu sezon durum biraz değişmiş olsa da, bir Jürgen Klopp takımının en güçlü yanları hâlâ topsuz oyunda yatıyor. Barcelona karşısında ise bu durumun daha da ayyuka çıkacağı aşikârdı; çünkü Roberto Firmino ve Mohamed Salah'ın yaratıcılıklarından yoksunlardı. Ayrıca merkezdeki en teknik oyuncuları Gini Wijnaldum da yedekler arasındaydı. Dolayısıyla Klopp'un bütün imha planını topsuz oyun üstüne kurduğu çok belliydi. Öyle de oldu. Jordan Henderson, Fabinho, James Milner ve ikinci yarıda onlara katılıp maçın adamı olan Wijnaldum’un agresif presine karşı Barcelona nefessiz kaldı ve boğuldu.
Finalde ise Salah ve Firmino geri dönüyor. Dolayısıyla Liverpool, bu defa top kendisindeyken de çok tehlikeli olacak. Fakat merkezde bir değişiklik yok, orası yine kapalı. Bu yüzden Tottenham topa sahipken Barcelona'nın yapamadığını yapıp oyunu genişletmek zorunda.
Pochettino’nun bu sezon en sık kullandığı formasyonlar 4-1-2-1-2 ve 3-1-4-2’ydi. Hatta bu sezon Liverpool’a karşı oynadıkları iki maçta da bu iki formasyonu kullanmışlardı. Fakat her iki formasyon da Liverpool’un geniş alanlardaki hücumlarını karşılamalarında sıkıntı yaşamalarına neden olmuştu. Anfield’daki maçın ikinci yarısında ise sol stoper Jan Vertonghen’in sol beke kaymasıyla takım dörtlü savunmaya geçmiş ve klasik 4-4-2 düzeninde kanatları ikişer oyuncuyla kullanınca hem Liverpool’un geniş alan hücumları durdurulmuş hem de Tottenham rakip beklerin arkasındaki boşluğu daha iyi değerlendirmeye başlamıştı. Dolayısıyla Pochettino finalde Harry Kane’in de durumuna bağlı olarak yine 4-4-2 ya da 4-2-3-1 formasyonlarından birini kullanabilir; ama her halükarda kanatları sadece beklerine bırakmaz gibi görünüyor.
Zira maç içinde bambaşka bir senaryo yaşanmaz ise merkezin sıkıştığı, kanatların birbiriyle çarpıştığı bir final bizi bekliyor. Ve kulağa tuhaf gelebilir ama, Trent Alexander-Arnold ve Andy Robertson, her ne kadar bu sezon Avrupa’nın en iyi bek performanslarını göstermiş olsalar da, paradoksal bir şekilde aynı zamanda Liverpool’un savunmadaki en zayıf halkaları olacaklar. Elbette aynı durum, Kieran Trippier ve Danny Rose için de geçerli.
Getty ImagesFakat Liverpool'un beklerinin açık bir şekilde üstün oldukları bir nokta var. Her iki takımın hücum hattının da geçişlerde rakip savunmaların arkasına sızmak konusunda fazlasıyla korkutucu olduğunu biliyoruz. Zaten bu yüzden finaldeler. Ama bir an için her iki savunma hattının da mükemmel ötesi bir maç çıkardıklarını, rakip hücumculara en ufak bir boşluk vermediklerini ve elbette merkezin yine kapalı olduğunu varsayalım. Bu durumda sahada fark yaratması beklenen oyuncular yine bekler ve ortaları olacak. Alexander-Arnold ve Robertson'ın, Tottenham'ın beklerine karşı kurdukları en bariz üstünlük ise burada ortaya çıkıyor. Çünkü onların ceza sahasına etkili orta yapabilmeleri için son çizgiye inmek gibi bir zorunlulukları yok. Başta Alexander-Arnold olmak üzere her iki oyuncunun da derinden tam adrese ortalar yapabildiklerine sezon içinde defalarca şahit olduk. Bu yüzden Liverpool, Tottenham’ın aksine rakibi savunmada yerleşikken de tehlikeler üretebilir. Ama Tottenham’ın tek şansı, Alexander-Arnold ve Robertson’ın önde olduğu pozisyonlarda geçiş fırsatları yakalamak gibi duruyor.
Elbette tüm bu varsayımlar, maçın başlama düdüğüyle birlikte deli saçması sayıklamalara dönüşebilir. Çünkü bu futbol, evet. Ama bu defa daha da fazlası var. Sıradan bir futbol maçında öngörülemezlik ve rastlantısallık, sonucun belirlenmesinde ne kadar etkili oluyorsa; bu maçta o etkiyi ikiyle çarpabilirsiniz. Zira mucizeler finaliyle karşı karşıyayız.
Her iki takım da burada olmanın mutluluğunu doyasıya yaşamalı. Çünkü bu finalin bir kaybedeni olmayacak. Elbette biri kazanacak; ama diğeri kaybedeceği için değil, ortada sadece bir kupa olduğu için. Çünkü maç öncesinde Klopp’un da bir Zen ustası edasıyla söylediği gibi, “Yolculuğun kendisi, yolun sonundan daha değerlidir.”



