YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Birkaç ay içinde büyük bir başkalaşım geçiren iki takımın karşılaşmasını izledik.
Bir yanda geçen sezon %56.5 topa sahip olma oranıyla oynayan, bu sezon ise ilk dört haftada bu oranı %65.1’e çıkaran; yine geçtiğimiz sezon 384 isabetli pasla oynayan, bu sezonki dört lig maçında ise ortalama 499 isabetli pası bulunan ve pas yüzdesi de %80.4'ten %86’ya çıkan Beşiktaş...
Diğer yanda topla oynama oranı %57.9’dan %50.5’e, maç başına isabetli pas sayısı 451’den 323’e, pas yüzdesi de %83.1’den %77.7’ye gerileyen Başakşehir...
Depo PhotosAbdullah Avcı, Başakşehir’den Beşiktaş’a hiçbir oyuncusunu getirmedi belki; ama oyunu alıp geldi. Böylece Slaven Bilic ve Şenol Güneş döneminde altı sezon boyunca geçiş oyununu esas alan Beşiktaş’ın topa sahip olma oyununa; Avcı’yla özellikle son iki sezondur topa sahip olma oyununa yönelen Başakşehir’in ise Okan Buruk’la yeniden geçiş oyununa dönüşüne tanıklık etmeye başladık.
Fakat bu değişim süreci, sezon başı itibarıyla her iki takımı da kendi alışkanlıklarından kopardı. Geçen sezon Galatasaray’la birlikte ligin en golcü takımı olan Beşiktaş’ı pozisyona girmekte zorlanan bir takıma; yine geçen sezon 17 maçı gol yemeden bitiren ve ligin en az gol yiyen takımı olan Başakşehir’i de hiçbir maçında kalesini gole kapatamayan bir takıma dönüştürdü.
Avcı, Beşiktaş’a geldiğinden beri bir oyun tarifi yapıyor. Beşiktaş’ın topa hükmetmesi, rakip yarı sahada oynaması, savunma çizgisini önde kurması ve topu kaybettiği yerde baskı uygulayıp, bir an önce topu geri kazanması gerektiğini söylüyor. Bunu da her büyük takımın oynaması gereken dominant oyun olarak tanımlıyor. Kesinlikle haklı! Ama ne yazık ki Beşiktaş, Avcı’nın tarif ettiği bu büyük takım oyununu en azından şimdilik oynayamıyor. Rizespor maçının ilk yarısı haricinde, şu ana kadar sahada gördüğümüz şey, topa sahip olma oyununun kötü bir imitasyonu gibi.
Beşiktaş topa sahip oluyor; ama çoğunlukla rakip yarı sahada değil. Savunma çizgisini önde kuruyor; ama topu kaybettiğinde nitelikli bir baskı uygulayamadığı için rakibin hücum geçişleri karşısında çok savunmasız kalıyor. Bu da sonuç olarak gol pozisyonuna girmekte zorlanan, buna karşın rakiplere de birçok gol şansı veren bir takım ortaya çıkarıyor. Yani Avcı’nın hayal ettiğinin tam tersi.

Başakşehir karşısında ise önceki maçlara göre defansif olarak işler daha iyi gitmiş olabilir. Hâlbuki elde stoper orijinli bir oyuncunun kalmamasından dolayı tam tersinin olması bekleniyordu. Ama futbol sürprizlerle dolu. Belki de Gökhan Gönül ve Necip Uysal’ın bu maçta stoper olarak oynamak zorunda kalmaları daha iyi oldu. Böylece Başakşehir’in kontralarına, Gökhan ve Necip’in çabuklukları sayesinde daha iyi karşılıklar verildi.
Ama hücumda manzara yine hiç iç açıcı değildi. Top Beşiktaş’tayken, Başakşehir 4-5-1 şeklinde karşılıyor, Beşiktaş ise önceki maçlarda olduğu gibi 3-2-5 düzenini alıyordu. Tıpkı geçen sezonki Başakşehir gibi. İlk on birlerindeki yedi oyuncu, geçen sezon da takımdaydı. Muhtemelen Beşiktaş’ın oynamaya çalıştığı oyunu, Beşiktaş’tan daha iyi biliyorlardı; bu yüzden maç boyunca bütün boşlukları çok iyi kapattılar. Ve muhtemelen top Beşiktaş’tayken, “Biz bu oyunu daha iyi oynuyorduk” diye düşünmüşlerdir. Bu da çok normal. Çünkü onlar bu oyunu iki yıl boyunca oynadılar, Beşiktaş ise beş haftadır oynuyor.
Beşiktaş için temel sorun şu; topa sahip olma oyunu, rakibe karşı hücumda sayısal üstünlük kurma fikrine dayalıdır. Beşiktaş ise topa sahip oluyor; ama rakip yarı sahanın hiçbir bölgesinde rakibi ikiye bir ya da üçe iki olarak yakalayamıyor. Başakşehir’in savunma hattı ve orta bloğu arasında konumlanan Beşiktaş’ın ön beşlisi öyle hareketsizler ki, oyunu kurmakla görevli olan geri beşli bir türlü bu oyuncuları topla buluşturamıyor ve ardından geride anlamsız bir pas sekansı başlıyor. Anlamsız; çünkü bu pas trafiği rakibin presini üzerine çekemiyor, rakibi hareket ettiremiyor ve dolayısıyla boşluk bulunamıyor. Ama top sizde kalmış oluyor. Topa sahip olmak demek bu değil!
Topun bir şekilde ön tarafa iletildiği pozisyonlarda ise büyük bir kalite ve uyum eksikliği göze çarpıyor. İlk kontrollerin yapılamaması ya da hatlar arasında kendini boşa çıkaramama kalite eksikliğini, oyuncuların birbirleriyle arasında bağlantının olmaması da uyum eksikliğini gösteriyor.
GoalÖrnek vermek gerekirse, Beşiktaş’ın bu oyun düzeninde kanatlar ve iç koridorlar arasında sık sık ikiye birlerin denenmesi gerek. Kanat oyuncularının çizgiye basmalarının ilk amacı da rakip bekle stoperlerin arasındaki mesafeyi açmak ve bu boşluklara iç oyuncularını sokmak. Ama bunların hiçbirini göremiyoruz. Bir süre sonra da kanatlar, Avcı’nın hiç hoşlanmadığı ve “hedefsiz orta” olarak tanımladığı ceza sahasına şişirilen toplardan medet ummaya başlıyorlar. Peki o esnada ceza sahası içinde kaç oyuncu bulunuyor dersiniz? Genellikle sadece santrfor oluyor.
Bir diğer sorun da bu; kanat oyuncularıyla santrfor arasındaki mesafe çok uzun. Aralarındaki bu boşluğu ise çoğunlukla iç oyuncularının, bazen de beklerin doldurmaları bekleniyor. Ama bu boşluklar nitelikli bir şekilde doldurulamıyor. Top sağ kanatta Abdoulay Diaby’ye geldiğinde, Dorukhan Toköz’le arasında bir etkileşim olmuyor ya da sol kanatta Georges-Kevin N’Koudou rakip beki karşısına aldığında Adem Ljajic ona yaklaşmıyor. Aralarında ne bir pas alışverişi ne de bir pozisyon değişimi oluyor. Bu da Beşiktaş’ı çok fazla statik ve rakip için son derece tahmin edilebilir bir hücum oyununun içine hapsediyor.
Öte yandan bu oyun şekli, Başakşehir’de Edin Visca’ya son iki sezonda 22 gol attırmıştı. Toplamda ise 52 golün altında Visca’nın imzası vardı. Dolayısıyla Avcı’nın Beşiktaş’ta da kanat oyuncularını bu şekilde kullanmak istemesi tuhaf değil. Ama Başakşehir’de Visca’yı kral yapan bu oyun tarzının şu an için Beşiktaş’ta Diaby ve N’Koudou’yu pozisyona dahi sokamadığı bir gerçek. Bu yüzden Avcı’nın biraz esnemesi ve maç içinde zaman zaman beklerin çizgiyi kullandıkları, kanatların içe kat ettikleri, daha ortodoks bir 4-3-3’e geçiş yapması iyi olabilir. Böylece her oyuncu daha alışık oldukları bir pozisyonda ve rolde oynayabilir.
Açıkçası takımın şu ana kadar attığı goller de bunu gösteriyor. Göztepe ve Rizespor maçlarındaki dört golün üçü Caner Erkin’in ortalarıyla gelmişti. Dün akşam da penaltı atışı Caner’in ortasıyla kazanıldı. Belki de iki bekin “sahte bek” rolünde kullanılmaları yerine oyunu genişletme görevini üstlenmeleri, takımın daha efektif bir şekilde hücum etmesini sağlayabilir.
GoalAvcı'nın Beşiktaş topa sahipken büründüğü 3-2-5 şeklinin ilhamını Manchester City'den aldığı kesin. Kendi liginde şampiyonluğa oynayan her takımın Pep Guardiola'nın takımlarından etkilenmesinden daha doğal bir şey yok. Ancak Guardiola'nın "usta" olarak gördüğü Marcelo Bielsa'nın bu konuda ilginç bir görüşü bulunuyor. Şöyle diyor Bielsa:
"Guardiola'ya olan saygımı ve hayranlığımı açıklamak için şu düşüncemi itiraf edebilirim; onun kurduğu takımların oynadığı oyunun güzelliğini asla kopyalayamazsınız. City'nin maçlarını seyrederken kendimi cahil biriymiş gibi hissediyorum. Manzara bellidir; rakibin 10 oyuncusu kendi ceza sahası önündedir ve City topu dolaştırarak, pas vereceği bir boşluk arar. Ne olduğunu gayet iyi görüyorum ve yaptıklarını kopyalayarak anlamaya çalışıyorum. Ama Guardiola takımlarını kopyalayamazsınız. Metotlarının ne olduğunu çok merak ediyorum. Bunu yapmak için neyi tekrar etmeliyiz? Bu kompakt savunmayı açabilmek için önceden belirlenmiş gereklilikler nelerdir? Ancak yaptıkları şeyin iç yüzünü asla anlayamazsınız. Onlar ise daima bir çözüm bulurlar."
Belki de Bielsa haklıdır. Guardiola'nın takımlarından etkilenmeli, esinlenmeli; ama kopyalamaya çalışılmamalıdır belki de. Benzer bir yoldan Peter Bosz'un Bayer Leverkusen'i de geçiyor. Bosz da sol bek Wendell'in içe kat etmesini istiyor. O da takımının çok pas yapmasını ve aşırı bir top hâkimiyetiyle oynamasını arzuluyor. Geçtiğimiz hafta Borussia Dortmund'a 4-0 kaybettikleri maçta topa sahip olma oranları %67'ydi, Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk maçlarında Lokomotiv Moskova'ya kendi sahalarında 2-1 kaybettiklerinde ise bu oran %79'a kadar çıkmıştı. Ancak iki maçta da bulabildikleri net gol pozisyonu, bir elin parmaklarını geçememişti.
Beşiktaş ise dün akşam Süper Lig'de 2016-17 sezonu başından bu yana iç sahada rakip ceza sahasında topla en az buluştuğu ilk yarıyı oynadı (2). 53. dakikaya kadar isabetli bir şutu yoktu. Ve maç sona erdiğinde tek bir köşe vuruşu dahi kullanamamıştı. Dominant bir oyunun peşinde olan bir takım, bir iç saha maçında bu istatistiklerle karşılaşıyorsa, ortada büyük sorunlar var demektir.
Siyah-beyazlılar, Vodafone Park’a en son yirmi üç gün önce çıkmıştı. Rizespor maçında zemin çok daha kötüydü; ama Beşiktaş’ın özellikle ilk yarıdaki oyunu çok daha iyiydi. Aradan geçen yirmi üç günde ise zeminin biraz daha iyileştiğini gördük; ama aynı şeyi Beşiktaş’ın oyunu için söyleyemeyiz. Ve bu durum, beş haftada kaybedilen on puandan çok daha endişe verici.




