YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Kadıköy’deki derbiden birkaç saat önce geçiş odaklı iki Kuzey Londra takımının yüksek tempodaki nefis karşılaşmasını seyretmiştik. Böyle bir Premier Lig maçından Süper Lig’e dönmek çoğu zaman acı verici olsa da bu defa daha iyimserdik. Süper Lig’de sezona en iyi giriş yapan iki büyük takım karşı karşıya gelecekti ve hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor yüksek tempoya dayalı pozitif bir oyun anlayışına sahipti. Dolayısıyla bu iki takımın çarpışmasının keyifli olacağı düşünülüyordu; öyle de oldu.
Trabzonspor, hafta içindeki AEK maçının rahat geçmesini beklerken, aksine turu geçebilmek için çok fazla efor harcamak zorunda kalmıştı. Öte yandan AEK tarafından zaafları da çok net ortaya çıkarılmıştı. Trabzonspor’un adam markajına dayalı orta blok presi aşıldığında savunma geçişlerinde çok zorlandığı, büyük boşluklar verebildiği ve bununla birlikte bireysel hatalar da yapabildiği görülmüştü. Fenerbahçe’nin de iç sahada baskılı başlayıp, Trabzonspor’u aynı şekilde hata yapmaya zorlayacağı açıktı.
Trabzonspor ise buna karşı iki çözüm bulabilirdi: Birincisi, topa sahip olmak. Ama AEK maçında Abdülkadir Ömür’ün kaybedilmesi ve verimsizliği devam eden John Obi Mikel’den bu maçtan da faydalanılamayacağının belli olmasıyla bu seçeneğin üstü direkt çizildi. İkinci seçenek ise adam markajından vazgeçmekti; çünkü bu savunma tarzıyla Fenerbahçe’nin rakip yarı alandaki hareketli oyunu karşısında zor durumlara düşülebilirdi. Nitekim öyle de oldu.

Futbolda taktiğin en basit tanımı, bir takımın güçlü yanlarının ortaya çıkarılması, buna karşın zaaflarının ise gizlenmesidir. Bu anlamda ilk yarıda başlangıç planı itibarıyla galip gelen taraf açık bir şekilde Ersun Yanal’dı.
Temponun Süper Lig standartlarının oldukça üstünde olduğu ilk 15 dakikada beklenildiği gibi hücumda çok hareketli bir Fenerbahçe vardı. Vedat Muriqi ve Max Kruse sık sık derine indi, bu da adam markajına odaklanmış Trabzonspor stoperlerini peşinden sürükledi ve böylece hem merkezde hem de iç koridorlarda büyük boşluklar oluştu. Fenerbahçe’de bu boşlukları ilk değerlendiren oyuncu ise Tolga Ciğerci oldu. 8. dakikada Deniz Türüç’ün tek pasıyla savunma arkasına çok iyi sızan Tolga, pozisyonun finalinde bencil bir şekilde kaleye vurmak yerine müsait durumdaki Garry Rodrigues’e pasını verseydi, ilk gol boş kaleye atılmış olacaktı.
Ancak Fenerbahçe’nin esas üzerinde çalıştığı alan, sol iç koridordu. Derine inen Kruse ve Muriqi’in boşalttığı bu alanlara Rodrigues çok iyi sızdı ve üst üste tehlikeler yarattı. Üstelik Donis Avdijaj’ın savunmaya katkısının çok az olmasını fırsat bilen Nabil Dirar da geriden bu hücumlara destek verince, Fenerbahçe o koridorda rakibine karşı ciddi bir sayısal üstünlük yakaladı.
Gol de bu şekilde geldi. Avdijaj’ın iki kişinin arasından geçmeye çalışırken kaptırdığı topun ardından Rodrigues çok rahat bir şekilde sol kanattan ceza yayı üzerine kadar top sürdü, ardından savunma arkasına sızan Kruse’yle yaptığı verkaçın neticesinde uzak köşeye doğru plasesini bıraktı. Harikulade bir geçiş hücumu golüydü bu!
AAFakat Fenerbahçe’nin hücumdaki en güçlü tarafı olan sol kanadı, aynı zamanda savunmada en zayıf olduğu yerdi. Fenerbahçe ilk yarı boyunca hücumlarının %42.2’sini sol kanattan gerçekleştirirken, buna karşın Trabzonspor’un hücumlarının %51.9’u da bu kanattan oldu. Nitekim golden sonraki 10 dakikalık dilimde topu biraz daha almaya başlayan bordo-mavililerin cevabı da Fenerbahçe’nin solundan geldi.
Trabzonspor’un 20. dakikada yakaladığı geçiş hücumunda Fenerbahçe savunması dengesiz yakalandı. Alexander Sörloth akıllı bir şekilde ikiye iki oldukları sağ kanada doğru topu götürdü. Ardından geriden bindiren Joao Pereira, çizgideki Avdijaj’a pasını verdi. Onu sol stoper Jailson karşılarken, Sörloth ve Caleb Ekuban ise içeriye doğru hareketlendiler. Ama Tolga takibini yarıda kesince Ekuban bomboş kaldı ve Avdijaj’ın adrese teslim ortasına yaptığı kafa vuruşuyla skora dengeyi getirdi.
30 - 45 arasındaysa Fenerbahçe yeniden topa hâkim olup, tempoyu yükseltti ve rakip yarı sahadaki baskısını artırdı. Böylece ilk 15 dakikadaki manzara yeniden ortaya çıktı. Fenerbahçe yine sol iç koridoru çok iyi kullanmaya, Trabzonspor da rakibinin geçişlerini savunamamaya başladı. Ardından ilk yarının sonlarında beş dakika içinde Fenerbahçe’nin dört net gol pozisyonu oldu.
43’te Abdülkadir Parmak fazla önde kaldı, Kruse hatlar arasına sızdı ve tam golün geldiği alanda Muriqi ile verkaça girip bu defa kendisi pozisyon yakaladı. Bir dakika sonra aynı bölgede Kruse yine kendini boşa çıkardı, içeri doğru verdiği pasında ise Rodrigues’in şutu direkten döndü. Ondan bir dakika sonra ise Tolga’nın ara pasında yine Pereira ile Hüseyin Türkmen’in arasına Rodrigues sızdı, kaleciyi de geçti; ama boş kaleye atamadı. Bir dakika sonra bir pozisyon daha gerçekleşti; Tolga orta sahayı rahat bir şekilde topla kat etti, ceza yayı üzerinde kaleciyle karşı karşıyayken şut imkânı yakaladı, ama iyi bir vuruş yapamadı. Ardından Trabzonspor'u rahatlatan düdük sesi duyuldu ve ilk yarı sona erdi.
Dolayısıyla ikinci yarı öncesinde oyuna müdahale etmesi gereken taraf Ünal Karaman’dı. Öyle de oldu. Asisti yapan oyuncu olsa da savunmada yarattığı zaaflardan dolayı Avdijaj’ı çıkardı ve yerine Doğan Erdoğan’ı oyuna aldı. Doğan’ı savunma önüne çekti, merkezi üçledi, Ekuban’ı ise sağ kanada koydu. İşe de yaradı. Doğan’ın savunma önüne geçmesi hem o bölgenin direncini artırdı hem de Fenerbahçe’nin iç koridorlarda sayısal üstünlük yakalamasının önüne geçti.
Ekuban’ın kanada çekilmesi ise özellikle Jailson’un geriden daha rahat bir şekilde topla çıkabilmesine neden oldu. Ama Doğan’ın girişiyle birlikte merkez daha sıkı bir yapıya kavuştuğundan dolayı bu Trabzonspor için göze alınabilir bir riskti.

Nitekim Fenerbahçe rakip yarı sahaya yerleşse de ilk yarıya göre alanlar bulmakta zorlandı. Yalnızca iki defa merkezden geçiş fırsatı yakalayabildi: 48’de Altay Bayındır’ın başlattığı oyunda Fenerbahçe iki pasla Muriqi’i kaleciyle karşı karşıya bıraktı, Uğurcan’ın ayakları golü önledi. 67’de ise Jose Sosa’nın pasını kesen Emre Belözoğlu’nun orta yuvarlaktan verdiği ara pasıyla Rodrigues ceza sahasına girdi; ama topu ayağından fazla açınca Uğurcan araya girerek tehlikeyi önledi. İkinci yarı boyunca Fenerbahçe’nin merkezden yaratabildiği başka pozisyonu yoktu.
Bu yüzden kenar ortalarına yöneldiler. Birinde Ozan Tufan’ın ortasında Muriqi, diğerinde ise Tolga’nın ortasında Kruse müsait bir şekilde kafa vuruşu yapma şansı buldu; ama ikisinde de Uğurcan’ın reflekslerini geçemediler.
Oyunun temposu ise dakikalar ilerledikçe Süper Lig standartlarına düştü. Yanal bu duruma tıpkı Başakşehir maçında olduğu gibi 70’ten sonra dört dakika arayla yaptığı iki hamleyle kanatları değiştirerek müdahale etmeyi denedi ve Miha Zajc - Ferdi Kadıoğlu ikilisini oyuna aldı. Karaman’ın buna cevabı ise Abdülkadir’in yerine sağ kanada Yusuf Sarı’yı alıp, merkezi Sosa - Doğan ikilisine bırakıp, Ekuban’ı yeniden forvet arkasına çekmek oldu. O da geride geniş alanlar bırakan Fenerbahçe’ye karşı son 20 dakikada daha fazla geçiş fırsatı yakalamak istiyordu.
Ama bu değişikliklerle ne Yanal tempoyu yeniden yükseltip ilk yarıdaki hücum hareketliliğini sağlamayı başarabildi ne de Karaman beklediği hücum geçişlerini gerçekleştirebildi. Böylece 45 dakika boyunca Premier Lig temposuna yakın bir şekilde oynanıp bizi heyecanlandıran maç, kalp hızımızın giderek yavaşladığı ikinci yarıda ise yerini Süper Lig’in alışılmış temposuna bıraktı ve takımlar puanları paylaştı. Galiba adil bir sonuçtu.





