YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
“Türk futbolunda her şeyden biraz var, ama hiçbir şey tam değil” demişti Frank Rijkaard. Henüz Galatasaray’ın başındaki ikinci ayında söylemişti hem de bunu. Belli ki gözlem kabiliyeti oldukça iyiydi.
Aradan 10 yıl geçse de, Türk futbolunu tüm paydaşlarıyla hâlâ en iyi tanımlayan sözdür bu. İdarecilerin çoğu kendi sektörlerinde başarılı iş adamlarıdır, ama spor yöneticiliğini bilmezler. Stadyumlar yenilenmiştir, ama sahaların zemini çok çabuk bozulur, tribünler de büyük oranda boştur. Takımların mazisi oldukça köklüdür, ama buna rağmen kulüp kültürleri gelişmemiştir.
Ve oyuncuların pek çoğu yeteneklidir, ama içlerinden çok azı nitelikli bir futbol tedrisatından geçmiştir.
Bir santrforu ele alalım. Bitiriciliği iyidir. Ceza sahasında topla buluşturulduğunda etkilidir. Ama etrafıyla pas alışverişine girmez. Topsuz oyunda çok zayıftır. Hareketli değildir.
Ya da bir kanat oyuncusu... Hızlıdır. Çizgiyi iyi kullanır. Ceza sahasına isabetli ortalar gönderir. Ama topu çok fazla ayağında tutup takımına zaman kaybettirir. Savunmada ise bekinin yardımına gelmez. Oyun disiplininden çok çabuk kopar.
Stoperler güçlüdür, ikili mücadelelere girmeyi ve agresif oynamayı severler. Ama pozisyon bilgileri çok zayıftır. Geriden oyun kurmayı ya da topla çıkmayı beceremezler.
Merkez orta saha oyuncuları da savunmacı ve hücumcu olarak ikiye ayrılır. Bu yüzden ligde en fazla kullanılan formasyon 4-2-3-1’dir. Savunmanın önünde hücuma katkısı zayıf iki savaşçı orta saha oyuncusu kullanılır, forvetin arkasında da yaratıcı ama savunmaya katkısı zayıf bir 10 numara olur.
Nadiren çok yönlü oyuncuların çıktığını görürüz. Bunlar da büyük ihtimalle Süper Lig'de çok fazla durmaz, kariyerlerine Avrupa’nın büyük liglerinde devam ederler.
Depo PhotosFakat bu jenerasyon, alıştığımızın oldukça dışında görünüyor. Artık farklı rolleri bir arada üstlenebilen, oyunun iki yönünü de oynayabilen ve taktik açıdan donanımlı olan birçok oyuncumuz var: Ozan Kabak, Merih Demiral, Çağlar Söyüncü, Zeki Çelik, Okay Yokuşlu ve Cengiz Ünder. Ortak özellikleri, hepsinin bu ülkede yetişmesi ve günümüz futbolunun oyunculardan talep ettiği çok yönlülüğe sahip olmaları. Bu yüzden de her biri Avrupa’nın beş büyük ligi tarafından tercih edildi.
Ayak izlerini takip edenler de var. Dorukhan Toköz onlardan biri. Bu sezon bittiğinde, Beşiktaş adına olumlu anlamda üç şey saymak istersek, bunlardan ilki kesinlikle Dorukhan olacaktır. Üstelik sezonun ilk 11 haftasında, bir dakika dahi süre bulamamasına rağmen. Tolgay Arslan kadro dışı bırakılmasaydı ya da Oğuzhan Özyakup büyük bir düşüş yaşamasaydı, bugün Dorukhan hâlâ yedek kulübesinde kendisine şans verilmesini bekliyor olabilirdi.
Ama öyle olmadı. Aradığı ilk şansı, Belçika’da buldu. Genk’in İstanbul’da dört golle kazandığı maçın rövanşında, Şenol Güneş plan değişikliğine gitmişti. Sahada eskisi gibi topa çok fazla sahip olmayan, rakip kaleye daha direkt gitmeye çalışan, daha dinamik bir takım vardı. Dorukhan da Gary Medel’in ekürisi olarak bu yeni planın yeni bir aktörüydü artık.
İlk maçında gördüğümüz Dorukhan; çalışkan, dinamik, top rakipteyken rakip orta saha oyuncularına büyük zorluk çıkaran bir oyuncu rolündeydi. Öyle ki, İstanbul’daki maçın yıldızlarından olan Ruslan Malinovskyi, rövanş maçında Genk’in en fazla top kaybı yapan oyuncusu olmuş ve ancak 60 dakika sahada kalabilmişti. Ukraynalı oyuncunun kötü performansında, Dorukhan’ın baskısı altında oynamasının büyük etkisi vardı.

Ardından Dorukhan’ın ekürisi değişti, Atiba Hutchinson geri döndü. Ama Dorukhan formayı bir daha bırakmadı ve Atiba’yla oynamanın rahatlığıyla da her geçen maçta bizi yeni bir yüzüyle tanıştırmaya başladı. Sadece top rakipteyken bozan bir oyuncu olmadığını, top kendilerindeyken de yapabileceği özel şeyler olduğunu gösterdi.
Standart bir pas tekniği, dripling becerisi, şut tehditi, topsuz oyun bilgisi ve dinamizm... Rijkaard'ın da söylediği gibi, normalde Türkiye’de yetişen bir merkez orta saha oyuncusunda bunlardan en az birinin eksik olması gerekirdi, ama Dorukhan’da hepsi tam. Bu yüzden farklı mevkilerde ve rollerde de kullanılabiliyor. Bazı oyuncular vardır; kendi mevkilerinde yeterince iyi görülmezler, bu yüzden başka mevkilerde de kullanılırlar. Ama Dorukhan onlardan biri değil.
Beşiktaş’ta birçok maçta sağ içte çok iyi bir “box-to-box” performansı gösterirken, Göztepe maçında oyun onun sağ stopere geçmesini gerektirdi. Zorunluluktan sol bekte oynayan Medel’in de etkisiyle Beşiktaş maçın ikinci yarısını üçlü ve dörtlü savunma arasında geçişler yaparak geçirdi. Dorukhan ise her iki düzende de çok iyi işledi.
Ardından ilk defa çağrıldığı Milli Takım’daysa Güneş tarafından yine orta sahada, ama bu defa farklı bir rolde kullanıldı. Mahmut Tekdemir ile 4-2-3-1’in çift pivotundan biriydi. Ama Mahmut daha önde oynarken, Dorukhan ise savunma önünde kaldı. Hatta Zeki Çelik ve Hasan Ali Kaldırım’ın ileriye çıktığı anlarda geride üçüncü bir savunmacı olarak bekledi. Böylece derin oyun kuruculuk meziyetleri olduğunu da gösterme fırsatı buldu.
Depo PhotosMarcelo Bielsa, “Her oyuncu saha üzerinde tek bir pozisyondan çok daha fazlasını işgal etmelidir” der. Dorukhan, bunun en iyi örneklerinden biri. Çok kısa süre içinde ülkenin en büyük takımlarından birinin ve ulusal takımın değerli parçalarından olmayı başarması tesadüf değil. Hatta bir adım ileri giderek, Tugay Kerimoğlu ve Emre Belözoğlu'ndan beri Türkiye'de yetişen en komple orta saha oyuncusu olduğunu söyleyebiliriz.
Gelişimine bu hızla devam ettiği müddetçe, onu Avrupa'nın büyük liglerinden birinde seyretmeye başlayacağımız günler ise hiç uzakta görünmüyor.


