Senol Gunes Turkey CoachGetty Images

YORUM | Şenol Güneş'in dönüm noktası


YORUM | Emre Sarıkuş @the_emres


Türkiye'nin Avrupa Şampiyonası tarihi 1996 ile başladı. 1960'tan o yıla dek geçen dokuz şampiyona süresince ülke futbolu Avrupa'ya ayak uyduramayacak derecede uzaktı.

Özkaynak uzmanı teknik direktör Adnan Dinçer'in deyimiyle Türkiye, "top ayağına gelince oynayan bir ülkeydi". Topsuz oyunda da hareketli, fiziksel olarak baskın, pres gücü yüksek, bir oyun disiplini ve kültürüne sahip Avrupa futbolunu kulüp düzeyinde Jupp Derwall, millî takım düzeyinde de Sepp Piontek'in çabalarıyla yakalama uğraşı içine giren Türk futbolu, sonuçlarını uzun vadede alabilecekti.

Bu değişim her ne kadar kaçınılmaz olsa da, bunun bir devrim olduğunu söylemek abartı olmazdı. Danimarka ve Türkiye’de futbolun kaderini değiştirdikten sonra kendisini bir devrimci olarak görüp görmediği sorulan Piontek buna, “Hayır. Ben sadece genç ve potansiyelli takımlara nasıl başarılı olabileceklerini gösterdim. İki millî takım da ben ayrıldıktan sonra başarılı olmaya devam etti. Almanya’da ne gördüysem onu uygulamaya çalıştım,” cevabını verecekti.

Bu mütevazılık, yıllarca disiplin sorunu yaşayan Türk futboluyla taban tabana zıttı. Oyuncular kamplarda gazetecilerle kalıyor, kötü besleniyor, antrenmanı çekilmez bir angarya olarak görüyordu. Bunları değiştirmek, yeni bir yaşam kültürünün yerleşmesi demek olacağı için uzun, zahmetli ve başarısız sonuçlarla dolu bir geçiş dönemi yaşandı. Millî takıma iyi bir oyuncu tarama çalışması sonucu katılan genç oyunculara, özel maçlarla bu yeni alışkanlıklar aşılandı. Piontek'in ayrılışından iki sene sonra millî takım ilk Avrupa Şampiyonası'na katıldı. 2000'de bunu tekrarlayan takım çeyrek final gördü. Aynı yıl o jenerasyonun başına geçen Şenol Güneş ile iki sene sonra dünya üçüncülüğü kazanıldı.

Umit Davala Turkey WC 2002Getty Images

Jupp Derwall, Mustafa Denizli'nin; Sepp Piontek ise hem Fatih Terim hem Mustafa Denizli hem de Şenol Güneş'in işlerini kolaylaştırmıştı. Sadece futbolcular değil, teknik direktörler de gelişen “yeni” oyuna dair bir bakış açısı kazandılar.

Euro 2000'de çeyrek final, 2002 Dünya Kupası'nda yarı final görmüş millî takım için Euro 2004 ise yeni ve büyük bir fırsat olarak duruyordu. 

2002’de Porto'da çekilen kuralarda Türkiye, son Avrupa şampiyonu Fransa'nın yanı sıra; İsveç, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Almanya, İrlanda Cumhuriyeti, Romanya, İtalya ve Belçika ile birlikte seri başı olarak yer almıştı. Kuralar çekildiğinde Türkiye; İngiltere, Slovakya, Makedonya ve Lihtenştayn ile aynı gruba düşmüştü. Grupların liderleri doğrudan Portekiz’e gidecek; ikinciler ise baraj maçı oynayacaktı. Dönemin federasyon başkanı Haluk Ulusoy, "Düşebileceğimiz en iyi gruba düştük, gruptan birinci çıkacağız” demişti.

İlk maç Eylül 2002'de Slovakya ile içeride oynandı. 3-0'lık bir açılıştan sonra Makedonya'da alınan 2-1'lik galibiyet ve Lihtenştayn’a karşı 5-0'lık bir moral maçı keyifleri yerine getirmişti. Sırada İngiltere deplasmanı vardı. Millî takımın İngiltere'ye karşı galibiyet bir yana, golü bile yoktu (Üç yıl arayla alınan iki 8-0'ın travmasını yaklaşık on sene önce Ünal Karaman'ın Wembley'de  direkten şutu yok etmeye çok yaklaşmıştı).

Hem bu travmadan kurtulmak, hem de grup liderliğini almak için Sunderland'in sahası Stadium of Light'ta İngiltere karşısına çıkan Türkiye yine mahkûm bir oyunla 2-0 kaybetti. İngiltere de sahasında Makedonya'ya puan verdiği maçtan sonra bu karşılamaya büyük bir motivasyonla hazırlanmıştı. Öyle ki, futbolcular 75'te gelen Darius Vassell'in golünü sahaya inen taraftarlarla kutladı. Grup liderliği için tren kaçmış gibi gözükse de, Türkiye rövanşa dek aradaki Slovakya, Makedonya ve Lihtenştayn maçlarını kazandı. İngiltere ise Makedonya maçındaki sürpriz puan kaybını Türkiye’ye ikinci maçta da yenilmeyerek telafi edebilecekti.

Türkiye, 11 Ekim 2003 günü, Şükrü Saraçoğlu'nda İngiltere'yi ağırladı. Kazanılması durumunda doğrudan Euro 2004 finallerine katılma hakkının elde edileceği maç öylesine gergin bir ortamda oynanıyordu ki, Alpay Özalan, maç sırasında penaltı kaçıran David Beckham'ın yanına giderek, Beckham'ın ifadesine göre annesine küfretmiş ve saha karışmıştı. Türkiye, iki yıl sonra aynı stadyumda oynanacak İsviçre maçında yaşanan gerilimin ve kaybedişin neredeyse aynısını o maçta da yaşadı. 0-0 biten maçın sonunda İngiltere, Portekiz biletini alırken, Türkiye ise doksanlı yılların ortasında başlayan çıkışını sonlandıracak bir kırılma yaşayacağı Letonya maçlarını oynayacaktı.

Turkey Frustration vs. 11/15/03LatviaAA

Play-off kuralarının çekileceği gün basının gözüne kestirdiği o meşhur “lokum gibi kura” Letonya'ydı. Hatta Fanatik gazetesi, “Çek bir Letonya” manşetini atmıştı. Federasyon ve basın,  İspanya ve Hollanda'nın çıkmamasının büyük şans olduğunu ve Letonya’nın gelmesi durumunda Portekiz biletinin cepte olacağını düşünüyordu. Letonya, İsveç ve Polonya'nın da olduğu grupta ikinci sırayı almış, hatta lider İsveç'i deplasmanda yenerek dikkat çekmişti. Ortalama bir Avrupa takımına göre daha zayıf bir kadrosu olmasına rağmen kontratağa dayalı hücum eden, sert savunmayla rakibi karşılayan, diş geçirmesi kolay olmayan bir takımdı.

Sonuç olarak kurada herkesin istediği gibi Letonya çıktı. Riga'da, 15 Kasım 2003'te, dondurucu bir soğuk altında oynanan maçta Skonto Riga'nın ele avuca sığmaz santrforu Maris Verpakovskis'in savunma arasına sızıp attığı golle Letonya karşılaşmayı 1-0 kazandı. Maçın sonunda Şenol Güneş, hakem Gilles Veissiere'den şikâyet ediyordu. Rakibin galibiyetinin net bir şekilde Veissiere'den kaynaklandığını söyleyen Güneş, sahanın ısıtma sisteminin devreye sokulmamasının da bilinçli olarak yapıldığını iddia ediyordu. Her ne olursa olsun, Letonya'nın kolay lokma olmadığı belli olmuştu. Bununla birlikte İstanbul'da ilk dakikalardan itibaren baskılı bir oyunla bulunacak gollerin işi bitireceğine inanılıyordu. Rövanş dört gün sonra İnönü Stadı'nda oynanacaktı.

Oyuna yüksek motivasyonla başlayan Türkiye, ilk yarım saat dolmadan İlhan Mansız'ın jeneriklik volesiyle öne geçti. İkinci yarıda beklenen diğer gol de 64. dakikada geldi. Portekiz’e gitmemek imkânsız gibi görünüyordu. Ancak bu golden iki dakika geçmemişti ki, önce Juris Laizans’ın serbest vuruşu kimseye çarpmadan ağlara gitti. Bitime 13 dakika kala da kaleci Aleksandrs Kolinko’nun degajından gelen topu Deniz Barış’ın sektirmesiyle çabukluğunu kullanan Verpakovskis ikinci golü attı. Letonya Türkiye’yi, Portekiz uçağından indirmişti. Golden sonra hiçbir şekilde nitelikli bir baskı kuramayan Türkiye, maçtan tamamen kopmuştu.

Son düdüğe kadar geçen sürede taraftarlar Şenol Güneş'i istifaya çağırmıştı. Uzun süredir tartışmalarla görevini devam ettiren Güneş’in Dünya ve Konfederasyon kupalarındaki üçüncülükleri ne taraftarları ne de kamuoyunu tatmin ediyordu. Kuralar çekildiğinde, "Letonya ile 50 maç yapsak, 49'unu kazanır, birinde berabere kalırız" diyen Ulusoy’un ve bazı gazetelerin en başından beri rakipleri küçümsemeleriyle bu sonun geldiğine dikkat çeken Can Bartu, Hürriyet’ teki köşesinde, “Biz ukalalığımızın da cezasını çekiyor, Portekiz'e gidemiyoruz,” demişti. “İngilizleri çime gömüyorduk, Letonya'yı rakip görmüyorduk. Centilmen değiliz, hakemlere saldırıyoruz. Seyirci alkışlayacağına futbolcunun kafasına bir şeyler atıyor. Böyle tuhaf bir spor kamuoyu oluşturuldu. Rakiplerimizi küçük düşürücü başlıklar atıldı, peki şimdi ne olacak?”

Senol Gunes Turkey Coach WC 2002Getty Images

Olacak şey, kendilerine Dünya ve Konfederasyon kupalarında üçüncülükler kazandıran Güneş'in istifasını beklemekti. Güneş ise bir yakınlarını kaybetmiş kadar üzgün olduklarını söylüyor ve özür diliyordu. İstifa etmek gündeminde değildi ve maç sonunda “görevimin başındayım” mesajını vermişti. Fakat bu maçtan birkaç ay sonra federasyon Güneş ile yollarını ayırmıştı.

2003 yazında Fransa’daki Konfederasyon Kupası'nda başarılı olan yeni oyunculara kritik maçlarda şans vermemesini ve az sayıda oyuncuyla rotasyon yapmasını kamuoyu eleştiriyordu. Sahadaki yorgun oyuncular kritik maçlarda tuhaf bir sinir harbi yaratıyor ve belli bir oyun şablonu olan kendisini zorlayacak rakipler karşısında takım zihinsel olarak kolayca çözülüyordu. Gruptaki zayıf rakiplere karşı alınan galibiyetler sorunların üstünü kapatmıştı. 2002 Dünya Kupası’nda Kosta Rika maçının son dakikasında Parks’ın kaçırdığını Letonya maçlarında Verpakovskis kaçırmayınca sorunları konuşmak kaçınılmaz hâl almıştı.

Letonya maçları Türk futbol tarihi için büyük bir kırılma noktası oldu. Jenerasyon döngüsünün sağlanamamasıyla Euro 2004 bir hayâl olarak kaldı. Bu da turnuva alışkanlığının kesintiye uğramasına ve ileride sadece periyodik ve kısa süreli başarıların gelmesine neden oldu.

Aradan geçen 18 yıldan sonra Mircea Lucescu’nun birkaç yıl önce millî takma monte ettiği yeni jenerasyonun ne kadar Avrupalı olabileceğini yabancı sınırına takılmayan bir ülke futboluyla görebiliyoruz. Derwall ve Piontek ile başlayan Avrupalılaşmayı şimdi yurt dışına çıkan jenerasyon sürdürecek.

Reklam

ENJOYED THIS STORY?

Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

0