1. MAURICIO POCHETTINO SAYGIYI HAK EDİYOR
Getty ImagesTottenham'ın yıllar boyunca büyük tartışmalara sahne olan, inşaatı beklenenden uzun süren, açılışı sürekli geciken stadyumu en çok Mauricio Pochettino'nun sinirlerini bozmuştur.
Evet, "Çalıştırdığı takımın maçlarını oynayacağı muazzam bir kompleksin inşa edilmesi, Pochettino'nun sinirlerini neden bozsun ki?" dediğinizi duyar gibiyim.
Sinirlerini bozmuştur çünkü kulübün finansal anlamdaki eforlarını tamamen bu yeni komplekse yoğunlaştırması, Arjantinli teknik adamın transfer yapamamasına neden oldu. 2018-19 sezonu kadrosuna takviye yapamadan takımını 57 yıl sonra ilk kez Kupa 1'de son dört takım arasına sokmayı başaran Pochettino, övgülerin tamamını hak ediyor.
Poch'un Tottenham'ı her daim bir noktaya kadar gelen fakat sonunu getiremeyen bir takım olarak tanınmış olsa da, Manchester City'yi eleyerek o eşiği aştıklarını gösterdiler. Ajax kağıt üzerinde onlar için ideal bir rakip. City eşleşmesinin bir tesadüf olmadığını orada göstermek zorundalar. Bunun için güvenecekleri isim Harry Kane değil, Mauricio Pochettino olacak.
2. DEPLASMAN GOLÜ KURALI NE KADAR GEREKLİ?
getty ImagesTottenham ve Manchester City birbirlerine iki maçta toplam dört gol attılar ve 4-4 berabere kaldılar fakat futbolun en adil olmayan kuralı gereği bir tarafın gülmesi gerekti. O taraf, Manchester City deplasmanında üç gol attığı için, bir maçta dört gol birden yiyerek maçı kaybetmesine rağmen tur atladı.
Bu kural, vaktiyle, takımların deplasmanlarda tamamen savunmaya yönelik bir görüntü ortaya koymalarını engellemek için ortaya konmuş olsa da, yıllar ilerledikçe faydadan çok zarar sağladı. Çünkü ilk maçı iç sahada oynayan takımlar, kendi evlerinde gol yeme riskini almamak adına fazla temkinli olmaya başladılar. 2018-19 sezonunda çeyrek final aşamasında oynanan ilk maçların skorları şöyle: 1-0, 2-0, 1-1, 0-1. Maçların bir tanesinde bile bir takımın üç golü bulmuşluğu yok. Hatta iki takımın totalde üç golü bulmuşluğu da yok. İddaa deyimiyle bu maçların hiçbiri 'ÜST' bitmedi.
Çeyrek finalde ilk maçı deplasmanda oynayıp turu geçen tek takım Barcelona oldu. Rövanşı iç sahada oynayan takımlar ortaya ne kadar patlayıcı bir hücum performansı koymuş olsalar da (Hem Porto hem de Manchester City rakiplerini çaresiz durumlara düşürdüler) konuk takımların attıkları bir gol, onları çok zor duruma düşürdü. Porto, Liverpool kalesini abluka altına almışken Sadio Mane'nin attığı gol ev sahibi ekibin psikolojisini alt üst etti. Totalde skor Liverpool lehine 3-0 oldu ve Porto'ya atacağı 3 gol yetmeyecekti.
Fakat yetmeli. "Üç gol ile dört gol arasında ne fark var?" dememelisiniz, çünkü var. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde bu sezon oynanan 30 maçta takımlardan en az biri üç gol attı. Fakat takımlardan birinin dört gol attığı maçların sayısının sadece 10 olduğunu görüyorsunuz. (Bilgi için: Beş gol atılan maçların sayısı dört, altı gol atılan maçların sayısı iki, yedi gol atılan maçların sayısı bir)
Manchester City ve Tottenham iki maçta birbirlerine dört gol attılar. Maç uzamalıydı. Kazananın ve kaybedenin, atılan toplam golle ölçüldüğü bir sporda bu gollerden birinin atıldığı stadyuma göre daha fazla değerli kabul edilmesi kabul edilir bir iş değil.
3. KALAN DÖRT TAKIM ARASINDA EN 'KOMPLE' OLANI LIVERPOOL
GettyPorto, Liverpool ile oynadığı maçın ilk yarısında rakip kalede 10'un üzerinde gol girişimine sahipken bu sayı konuk ekip için sadece 2 idi fakat üstün olan taraf da onlardı.
Maç, Jürgen Klopp'un ekibinin 4-1'lik üstünlüğüyle sonuçlandı.
Belki de bu seneki Liverpool'u daha önceki Liverpool'lardan ayıran en önemli şey bu. Bu takım, eski Liverpool'ların tökezleyeceği maçlarda, çok iyi oynamıyor olsa da, kazanmayı biliyor. Bu örnek üzerinden gidersek, ilk yarısında çok zorlandığı bir maçı 4-1 kazanmayı bile biliyor.
Liverpool için bu sezon Premier Lig ve Şampiyonlar Ligi dublesi yapma ihtimali hiç az değil - her ne kadar ikide sıfır çekme ihtimalleri de hiç az olmasa da. Bunu 30 yıldır oluşturdukları en dengeli kadroya borçlular. Ölümcül hücum üçlüleri her daim övülüyor fakat Virgil van Dijk önderliğindeki savunma hatları, Jordan Henderson'ın yükselen formuyla birlikte baskın olmaya başlayan orta sahaları ve Alisson ile güven veren kaleleri hesaba katıldığında, Devler Ligi'nde son dört arasında en 'komple' olan kadronun onlara ait olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz.
Liverpool'un altıncı Avrupa şampiyonluğunun önünde sadece bir engel var: Lionel Messi.
4. LEO MESSI, ŞAMPİYONLAR LİGİ ZAFERİNİ KAFASINA KOYMUŞ
Getty ImagesKariyerinde dört Şampiyonlar Ligi zaferi bulunan Lionel Messi, bu şampiyonlukların iki tanesinde bunun müjdesini henüz sezonun ilk maçı öncesinde vermişti.
Barcelona geleneksel olarak sezonu Gamper Kupası'yla açar ve bu organizasyon öncesinde oyuncular sahaya çıkarak taraftarlara bir mikrofon eşliğinde mesajlar verirler. Messi, 2010-11 sezonu öncesinde ve 2014-15 sezonu öncesinde taraftarlara şu mesajı verdi: Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak için her şeyi yapacağız.
Messi, Devler Ligi'ne özellikle vurgu yaptığı konuşmalardan sonra bir şekilde o kupayı kaldırmayı başarıyor. 2010-11 sezonu öncesinde o konuşmayı yaparken bir önceki sezon Inter'e dramatik bir şekilde yenilmeleri aklındaydı. 2014-15 sezonu öncesinde o konuşmayı yaparken de artık Barça'nın devrinin bittiği yönündeki söylemler onu baya kızdırmışa benziyordu. Aynı konuşmayı bu sezon başında da yaptı. Geçen sezon Roma karşısında aldıkları açıklanamaz mağlubiyetin bu konuşmaya etkisi büyüktü. La Liga'da son 11 sezonda 8. mutlu sona ulaşmayı bekleyen Katalan devi, özellikle Real Madrid'in son beş sezonda elde ettiği dört Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunun ardından, bu turnuvayı kazanmaya açtı.
Arjantinli yaşayan efsane konuştu. O konuştuktan sonra Barça hedefe ilerlemeye başladı. Bu sezon Messi bu turnuvayı istiyor ve turnuva da Messi'yi mutlu edecek bir yolda ilerliyor. Liverpool, daha iyi bir takım olan Liverpool, Messi'yi 'yavaşlatmanın' bir yolunu bulmalı. Çünkü Klopp'un da söylediği gibi: Onu durdurmayı bugüne kadar kimse başaramadı.
5. VAR RÜŞTÜNÜ İSPATLAMAYA DEVAM EDİYOR
Getty ImagesFutbol tarihinin en ilginç anlarından biriydi.
Raheem Sterling duraklama dakikalarında attığı golle Manchester City'yi 5-3 öne geçirdi ve gitti denen tur Pep Guardiola'nın ekibine geri geldi. Katalan teknik adam çıldırmış bir vaziyette koşuyordu. Tıpkı 2009 yılında Barcelona'nın başındayken Andres Iniesta'nın attığı golden hemen sonra koşması gibi.
Fakat bir anda TV ekranlarına sevinen Tottenhamlı taraftarların sesi geldi. Çünkü Şampiyonlar Ligi'nde artık VAR incelemesi vardı ve VAR incelemesi, Christian Eriksen'in geri pasının Manchester City'li bir oyuncuya çarptıktan sonra Agüero'ya geldiğini ve Arjantinli yıldızın bu esnada ofsayt pozisyonunda olduğunu tespit etmişti. Man City'nin golü iptal edildi. Tottenham yarı finale yükseldi. Az önce bir çocuk gibi yoğun bir sevinçle koşturan Guardiola, çöktü kaldı.
VAR'a yöneltilen en büyük eleştirilerden biri, Man City'li futbolcuların bu sevinci yaşadıktan sonra gollerinin iptal edilmesinin oluşturduğu ortamın "futbolun ruhuna aykırı" olduğu iddiası. Futbolun ruhu da ne demekse artık... Her ne kadar Eriksen'in pasında sırf topun Man City'li bir oyuncuya 'çarpması'nın Agüero'yu ofsaytta bırakması, bu sporun tarihi geçmiş kurallarından birinin tezahürü olsa da, kural kuraldı.
Tottenham'ın yanlış bir kararla elenmemiş olması, Manchester City'nin gol sevincinin boşa çıkmasından daha önemli. UEFA, VAR uygulamasını bu sezon Devler Ligi'nde erkene alarak uygulamaya koymasının en büyük meyvesini bu maçta aldı.
6. İHALEYİ PEP GUARDIOLA'YA ÇIKARMAK HİÇ ADİL DEĞİL
Getty ImagesManchester City, UEFA Şampiyonlar Ligi'nde Pep Guardiola yönetiminde hiç yarı final göremedi. Pep, bundan önce çalıştırdığı Barcelona ve Bayern Münih ile her sezon en az yarı finale kadar çıkmış bir teknik adam ve bu durum, bazılarına göre, onun aslında 'abartılmış' bir teknik adam olduğunun başka bir delaleti.
O kadar çaresiz ve saygısız bir çıkarım ki...
Her konu hakkında çok sıcak ve çok keskin bir şekilde fikir sahibi olmaya itildiğimiz şu dönemde Guardiola'nın çalıştırdığı 'zengin' bir takımın UEFA Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale dahi çıkamamış olmasını, o teknik direktörün beceriksizliğiyle açıklamamız da bazen kaçınılmaz oluyor. Çünkü radikal fikirlere sahip olmamız gerekiyor ve bu fikirleri bolca 'like' alabilmek adına radikal bir şekilde ifade edebilmemiz bekleniyor. Sosyal medya çağı bunu gerektiriyor.
Barcelona'yla iki defa Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşayan Guardiola'ya bu yılın Şubat ayında Nijyeryalı bir gazeteci tarafından şu soru soruldu: "Sizin için Messi, Xavi ve Iniesta olmadan Şampiyonlar Ligi'ni kazanamadığınız söyleniyor. Buna ne diyorsunuz?" Pep'in cevabı, kendisini anlatan türdendi: "Doğru. Onlarla çalıştığım için çok şanslıydım."
Antrenörlükle ilgili birçok takım sporunda söylenen bir söz vardır: "Oyuncular kazanır, antrenörler kaybeder." Realite, bu sözün mana ettiğinden çok daha farklı. Hele ki futbolda artık antrenörlerin çağının yaşandığını söylemek mümkün. Fakat iş Şampiyonlar Ligi'nin eleme turlarına geldiğinde, birçok farklı faktörün lehinize işlemesi gerekiyor. Konu Guardiola olduğunda, bu faktörlerin onun lehine işlediği pek de söylenemez.
Volkanik patlama yüzünden otobüsle Milano'ya gittiği 2010 Inter eşleşmesi, Messi'nin uzatmalarda penaltı kaçırdığı 2012 Chelsea eşleşmesi, teknik direktörlük hayatının en kötü performansını sergilediği 2014 Real Madrid eşleşmesi, MSN'e boyun eğdiği 2015 Barcelona eşleşmesi, Atletico Madrid'e deplasman golü kuralıyla elendiği 2016 eşleşmesi, Monaco'ya deplasman golü kuralıyla elendiği 2017 eşleşmesi, Liverpool makinesine kaybettiği 2018 eşleşmesi ve Tottenham'a deplasman golü kuralıyla elendiği 2019 eşleşmesi...
Real Madrid için beş sezonda elde edilen dört şampiyonlukta rast giden birçok şey (Ronaldo'nun Bayern Münih'e ofsayttan attığı goller de dahil olmak üzere) Guardiola'nın çalıştırdığı takımlar için hiç de rast gitmedi. Rast gittiği tek sezon, hakemin çok kötü yönetiminin de etkisiyle Chelsea'yi elediği 2009 eşleşmesiydi.
Pep Guardiola bir gün yeniden Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmanın keyfini yaşayacak. 2011'den bu yana devam eden kuraklık, bu kalibrede bir hoca için oldukça garip, bu doğru. Ama Şampiyonlar Ligi'nde mutlu sona ulaşmak için, sizin dışınızda gelişecek birçok şeyin de rast gitmesi gerektiğini unutmamalısınız. İstiyorsanız Zinedine Zidane'a sorun...
7. AJAX İÇİN FİNAL YOLU SONUNA KADAR AÇIK
Getty ImagesAjax hafife alındıkça engelleri aşmaya devam etti.
Bu sezon faciadan faciaya koşan bir Real Madrid'i Bernabeu'da perişan etmek bir şey, Cristiano Ronaldo önderliğindeki bir takımı Torino'da devirmek bambaşka bir şey.
Southampton'da 'olmadı' denen Dusan Tadic'in belki de Lionel Messi'den sonra en iyi sahte dokuz olduğu bir sistemde De Jong ve Van de Beek'in orta sahadaki patronluğunu izlemek büyük keyif. Ajax'la ilgili okuyacağınız onlarca kilişeden önce bilmeniz gereken şey şu: Bu grup, yaptığı şeye inanıyor ve kimeden korkmuyor. İlk maçlarda Real Madrid'e yenilse de Juventus'la berabere kalsa bile o deplasmanlarda sonuç alabileceğine inanıyor, doğrularından vazgeçmiyor.
Mauricio Pochettino'nun ardından hakkını vermemiz gereken başka biri varsa, o da Erik ten Hag. Pep Guardiola ekolünün temsilcilerinden biri olan 49 yaşındaki teknik adam, karşısında Pep'i değil ama Pochettino'yu bulacak. Gözler Barcelona - Liverpool eşleşmesinde olacaksa da belki de en büyük taktik çarpışma bu maçlarda yaşanacak.
Ajax için Tottenham eşleşmesi daha idealdi. İdeali buldular. Finale çıkmamaları için hiçbir sebep yok. Çünkü artık 'sürpriz' değiller.
