YORUM | Alp Çolak @colakkalp
Futbol tarihinde çok az insan bu sporu Pep Guardiola kadar radikal bir şekilde değiştirebilmiştir.
2008-09 sezonunda Barcelona'nın başına geçtikten sonra ortaya koyduğu futbol ve Katalan devinin yıllar süren dominasyonunun eşi benzeri yoktu. Messi'nin önce kanatta sonra da sahte 9 olarak ileri üçlünün merkezinde olduğu 4-3-3'ü o denli kusursuz bir hale getirdi ki başta Real Madrid olmak üzere birçok büyük kulüp proaktif değil reaktif bir pozisyon almak zorunda kaldı. Bugün kıta genelinde hakim olan 4-2-3-1'leri ve baş edilmez yıkıcılıktaki geçiş hücumlarını biraz da buna borçluyuz.
Guardiola'nın farkı, sanılanın aksine, tek bir doğrusunun olmaması. 2012'de Barcelona'dan ayrıldıktan sonra bir yıl ara verdiği futbola Bayern Münih'te geri döndü. Herkes Alman ekibine de Barça'daki standart düzenini oturtacağını düşünürken Pep özellikle büyük maçlarda (bkz: Dortmund'u deplasmanda 3-0 yendikleri müsabaka) bambaşka Bayern Münih takımları ortaya çıkarabildi. Özellikle Philipp Lahm ve David Alaba'yı birer orta saha merkez oyuncusu gibi oynatması belki de modern futbolun en etkileyici taktik hamlelerinden biriydi.
Manchester City'de de yaptıkları ortada. Dört sezonda iki şampiyonluğu elde ederken lig tarihinin en yüksek puanlarını topladı (100 ve 98) ve bunlardan birinde tarihi bir Liverpool takımını, 97 puan toplayan Liverpool takımını ikincilikte bıraktı. Takım bu ligin tarihinde görülmemiş düzeyde baskın bir futbol ortaya koyuyor ve bunu kazanırken de yapıyor, kaybederken de.
Ancak Guardiola'nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor. UEFA Şampiyonlar Ligi hayaleti.
GettyKatalan teknik adam karamsarlığıyla ünlü. 2011 yılında Barcelona muazzam bir futbolla önüne geleni süpürürken ve sonunda Şampiyonlar Ligi zaferine ulaşacakken, çeyrek final aşamasında Shakhtar Donetsk ile Camp Nou'da oynayacakları maç öncesinde "Eleyecek gibi değil, elenecekmiş gibi hissediyorum" açıklaması rakibe karşı oynadığı bir akıl oyunu değildi. O dönem Mircea Lucescu'nun çalıştırdığı Ukrayna ekibi özellikle çok hızlı ayakları ve müthiş direkt hücumlarıyla tam olarak Barcelona'ya problem yaratacak bir ekipti. Dolayısıyla evet, Pep'in korkması doğaldı, ama bu kadar korkması değildi. Sonuç ne mi oldu? Barça maçı 5-1 kazandı ve rövanşı da deplasmanda 1-0 alarak yarı finale yükseldi.
Barça'da geçen dört sezonun ikisinde Şampiyonlar Ligi'ni kazandı, diğer ikisinde yarı finalde, çokça da şanssız şekillerde, elendi. 2010'da Jose Mourinho'nun Inter'ine, İzlanda'daki Eyjafjallajökull yanardağının patlaması sonrasında Avrupa'daki uçuş trafiği sekteye uğrayınca Barcelona'dan otobüsle seyahat ettikleri Milano'da 3-1 kaybetti. Rövanşta 1-0 öne geçti, 2-0'ı da buldu ama hakem Yaya Toure'nin golü öncesinde Bojan Krkic'in eline çarpan topa ihlal kararı verdi. 2012'de Chelsea'yi deplasmanda domine etti, 1-0 kaybetti. Rövanşta Barça ilk yarıyı 2-1 önde tamamladı, ikinci yarıda Lionel Messi'nin penaltı kaçırmasına Fernando Torres'in duraklamalarda attığı gol eklenince 2-2'lik skorla finale yükselen taraf İngiliz ekibi oldu. Barça her iki maçta da çok net fırsatları harcadı, Chelsea ise kulüp tarihinin en epik savunma savaşlarından birini verdi.
Ama Barcelona'daki etkileyici Şampiyonlar Ligi dönemlerinde bile Pep Guardiola, özellikle de eleme turlarındaki deplasmanlarda, işi takımı için olması gerekenden daha zor hale getiriyordu. Bunda o karamsarlığın etkisi vardı elbet ama kariyerinin henüz başında olması nedeniyle bir nebze tecrübe eksikliğinden de söz edebiliyorduk. 2008-09'da son 16 turunda Lyon ile deplasmanda 1-1 berabere kaldı. Yarı finalde Chelsea'yi tartışmalı hakem kararlarının damga vurduğu maçta son saniye golüyle eledi. 2009-10'da Stuttgart ve Arsenal'le deplasmanda çıktığı eleme maçlarından beraberlikle ayrıldı, Inter'e kaybetti. 2010-11'de yine Arsenal deplasmanında kazanamadı, hatta bu defa kaybetti. 2011-12'de sıradan bir Milan'ı deplasmanda yenemedi. Yarı finalde Cesc Fabregas'lı kadro Chelsea deplasmanını domine etti ama bir türlü gol atamadı.
Pep Guardiola, Devler Ligi'ndeki "ayarını bozan" maç olarak değerlendirilen, 2013-14 sezonunda Almanya'da Real Madrid'e 4-0 kaybettikleri maçtan sonra bu turnuvada işleri olduğundan daha karmaşık hale getirme alışkanlığını bambaşka boyutlara taşıdı.
GettyBernabeu'da 1-0 kaybettiği maçın ardından rövanşa 4-2-4 gibi cesur bir dizilişle çıkınca Real Madrid, kontrataklarla Bayern'i dağıttı. Pep o maçı hâlâ kariyerinin en büyük hatası olarak değerlendiriyor ve belli ki, o müzmin karamsarlığı da hesaba katılınca, o yenilgiyi henüz atlatabilmiş değil.
2014-15 sezonunda Barcelona deplasmanında yoğun prese dayalı bir futbol oynadıktan sonra takımı son 20 dakikada yoruldu ve Lionel Messi turu bitirdi. 2015-16'da şanssızdı. Atletico Madrid'e karşı yarı finalde 1-0 kaybettiği maçın rövanşını 2-1 kazandı ama deplasman golüyle elendi. 2016-17 sezonunda Manchester City ile Monaco'ya yine deplasman golüyle boyun eğdi.
City'deki "işleri olduğundan daha karmaşık hale getirme" alışkanlığı ise 2017-18 sezonundaki Liverpool maçıyla kendisini gösterdi. Sezonu 100 puanla Premier Lig şampiyonu olarak tamamlayan takım Anfield deplasmanına orta sahada bir fazla eleman ile, İlkay Gündoğan ile çıktı. Maç boyunca takımın hücumdaki akıcılığının yerinde yeller esiyordu. Liverpool müthiş bir direkt oyun dersiyle rakibini henüz ilk yarıda bulduğu gollerle 3-0 yendi. Aynı İlkay hamlesini bir sonraki sezonda, 2018-19'da da yaptı ve deplasmanda 1-0 kaybettiği maçta Kevin De Bruyne'yi yedek bırakıp İlkay Gündoğan'la oynadı. Çılgın bir rövanş maçının ardından bir kez daha deplasman golü kuralıyla hayal kırıklığına uğradı.
Rakibin geçiş aksiyonlarından çekinerek ve biraz da onlara olduğundan daha fazla saygı göstererek Şampiyonlar Ligi'ni kazanması gereken yıllarda çeyrek finalden ötesini görememeye başlayan Pep Guardiola'nın en büyük günahı ise bu sezonki Sekizli Final'de geldi. Salgın dünyayı sarmadan önce Real Madrid'i deplasmanda, dünya genelinde büyük alkış alan bir taktik anlayış ile 2-1 mağlup eden City, salgın sonrasındaki rövanşı da aynı skorla kazanınca "Bu sefer oluyor" beklentisi, ister istemez, oluştu. Hele ki çeyrek finalden itibaren tüm turların tek maç üzerinden oynanacağı düşünüldüğünde... Neticede bu defa başının belası olan deplasman golü kuralıyla uğraşmak zorunda kalmayacaktı.
Fakat Pep, anlaması mümkün olmayan bir şekilde, Ligue 1'i yedinci sırada bitiren bir takıma karşı kadrosunu zaman zaman 3-5-2 zaman zaman 5-3-2 düzeninde sahaya yayan muhafazakar bir anlayışla sahaya sürdü. Bunda bir önceki sezon Lyon'un gruplarda City'ye yenilmemesi elbette etkiliydi ve Pep rakibin hızlı ön alan oyuncularından apaçık bir şekilde çekiniyordu. Anlamı var mıydı? Her şey olup bittikten sonra geriye dönüp değerlendirmek elbette daha kolay ama kadrolar açıklandığında İngiliz medyası Pep'in bir kez daha şansını fazla zorladığını ve kendi gücünün farkında olmadığını söylemeye başlamıştı bile.
Belli ki bu duruma oyuncular da şaşırmışlardı. The Athletic'in geçtiği bilgiye göre futbolcular maç öncesinde gerçekleştirdikleri üçlü savunma antrenmanlarının Lyon maçı için değil, Bayern Münih'e karşı oynamayı arzu ettikleri yarı final için olduğunu düşünmüşlerdi.
Getty ImagesDavid Silva, Phil Foden, Riyad Mahrez, Bernardo Silva gibi çok yetenekli ayakların yedek kulübesinde başladığı, Rodri, Fernandinho ve İlkay'ın aynı anda sahada olduğu maçı kazanan taraf 3-1'le Lyon oldu. Evet, City bu maçta da önemli şanslar kaçırdı (Raheem Sterling'in uykuları bir müddet kaçacak) ama bu yenilginin şanssızlıkla izah edilecek bir tarafı da yoktu. Lyon, her ne kadar önemli bir başarı elde etmiş olsalar da, City'den bu denli büyük bir saygıyı görmeyi hak edecek bir takım değildi.
Kulübün transfere harcadığı paraları Pep Guardiola'ya yormak ve neticeyi bunun üzerinden eleştirmek çok anlamlı değil. Halihazırda Manchester United, Barcelona ve vaktiyle Liverpool çok önemli transfer harcamalarıyla çok sıradan futbollar ve neticeler ortaya koyabildiler. Bununla birlikte Pep'in elindeki çok büyük kaynağı isabetli ya da isabetsiz transferleri Lyon gibi takımlardan çekinerek heba ettiğini söylemek de haksızlık olmaz.
Pep Guardiola futbolu sonsuza dek değiştirdi ve gelecek sezon da takımına izleyenleri hayran bıraktıran baskın bir futbol oynatmaya devam edecek. Ancak 2011'den bu yana ilk Şampiyonlar Ligi zaferini elde etmek istiyorsa işleri olması gerekenden çok daha zor bir hale sokmaktan vazgeçmeli.
Dahası, 2014'teki Real Madrid travmasını artık atlatmalı.




