YORUM | Kutay Ersöz @48kutay
Süper Lig’de şampiyonluk yarışının kızıştığı haftalarda gündeme bir tartışma konusu oturur. Aslında bu konu fikstür çekildiğinde de kendini bir hatırlatır ama sezon sonuna doğru şampiyonluk potası şekillenince biraz daha hararet kazanır.
Tartışma konusu; sezonun kırılma maçı olan derbinin hangi sahada oynandığıdır. Deplasmanda olan, avantajı kaybettiğini düşünür. Final niteliğindeki maçı rakibinin ateşli taraftarları önünde oynamayı kimse istemez. Yakın dönemde Beşiktaş’ın özellikle Galatasaray maçlarını, Galatasaray’ın ise biraz daha uzak geçmişte Fenerbahçe maçlarını deplasmanda oynamasından dolayı yakındığını hatırlıyoruz.
Peki gerçekten böyle mi?
Tabi ki tek maç odaklı bakarsak, kimse sezonun kırılma maçını rakip sahada oynamak istemez. Bunun bir dezavantaj olduğu da aşikâr. Mart ayından sonra sıklıkla yapılan “Kimin kaç maçı kaldı, kimle nerede oynayacak” tabloları ortamlara düştüğünde, ezeli rakibiyle deplasman maçının olduğunu gören taraftarın canı sıkılır.
Fakat bir de işin genel resmi var. Bir sezondan bahsediyoruz. Koca bir sezona herkes 0 puanla başlıyor ama son dönemece şampiyonluk potasında giren takımların sayısı bir elin parmaklarından az oluyor. Sizi şampiyon yapacak olan maç son virajdaki 90 dakika olabilir ama sizi potaya sokan mücadeleler diğerleri.
Sanıldığının aksine derbileri ilk yarıda kendi sahanızda oynamak daha avantajlı olabilir. Muhakkak futbol üç ihtimallidir ve her sonuca açıktır. Fakat muhtemel bir senaryoyla başlayalım. Mesela bir İstanbul takımının sezonun ilk yarısındaki iki derbiyi de iç sahada oynadığını düşünelim. O derbi zaferlerinin takıma nasıl bir moral katkısı vereceği belli. Sezona fırtına gibi girmenin şifresi adeta. Öz güven tavan olacak. Diğer yandan derbi kaybeden takımların yaşayacağı buhranları da gözümüzün önüne getirebiliriz. Teknik direktörlerin ve futbolcuların tartışılmasına neden olacak sonuçlar…
İstanbul derbileri 1990’ların başına kadar yarı yarıya oynanıyordu. Hatta çoğunlukla İnönü Stadı’ndaydı. Yani bir saha ve seyirci avantajından bahsetmek için 90’ları ortalamamız gerekiyor.
Biz de 2000-2001 sezonundan başlayarak bazı istatistikleri vurgulamak istedik.
İstatistiklere geçmeden önce bazı özel sezonları da hatırlayalım.
2000-01 sezonunda Fenerbahçe, Galatasaray’ın üç puan önünde şampiyon oldu. Herkesin aklında 6 Mayıs’ta oynanan ve Fenerbahçe’nin 2-1 kazandığı maç kaldı. Şükrü Saracoğlu’nun yenilenmiş halinde oynanan maç, saha ve seyirci avantajının bambaşka bir boyuta taşındığının göstergesiydi. Kadıköy’de gelen galibiyet, Fenerbahçe’ye şampiyonluk kapılarını açtı.
Fakat ilk yarıda ne olmuştu? Galatasaray ev sahibi avantajını çöpe atmıştı. Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan maç 0-0 sona ermişti. Eğer Galatasaray oradan galibiyet çıkarabilseydi, üst üste beşinci şampiyonluğuna ulaşabilirdi. Tüm sezondan sadece o maçın skoru değişse bile puanlar eşit olacaktı.
2002-03’te yine ikinci sırada kalan takım Galatasaray’dı ama şampiyon değişmişti. Beşiktaş, 100. yılında ‘Sergen attı şampiyonluk geldi’ cümlesiyle hatırlanan maçta zirveye oturdu. Galatasaray’ın 33. haftada oynanan o maçtan galibiyet çıkarması kolay değildi. Fakat Aralık ayında Ali Sami Yen Stadı’nda saha ve seyirci avantajı sarı-kırmızılı takımdaydı. İbrahim Üzülmez’in sağ ayağıyla attığı gol üç puanı Beşiktaş’a getirdi. Daha da önemlisi Galatasaray’ı krizin içine atarken, Beşiktaş’a önemli bir hava kattı.

Tabi ki şampiyon olmak için her puana ihtiyacınız var. Sezon sona erdikten sonra da yaşanan her kayıp için hayıflanılır. Fakat örneklerde verdiğimiz maçları Galatasaray kazansaydı sadece tablo değil, sezonun atmosferi de değişecekti. Fazladan puanlarla girilecek Mart aylarında sarı-kırmızılı takım kovalayan değil kovalanan olacaktı.
Gelelim istatistiklere… 2001’le beraber Süper Lig 20 farklı sezon yaşadı. Başakşehir ve Bursaspor’un şampiyon olduğu sezonları kenara bırakırsak 18 kere İstanbul kulüpleri zirveye çıktı. Bu 18 sezonun 18 şampiyonu, ezeli rakipleriyle 19 kez sezonun ilk yarısında karşılaştı. Ve sadece birinde yenildi. Sadece 2005-06 sezonunda Ali Sami Yen’de Fenerbahçe’ye 1-0 yenilen Galatasaray sezonu şampiyon olarak bitirdi. Hatırlanacağı gibi biraz değişik bir sezondu. Fenerbahçe o sezon, Süper Lig’in son haftasına lider girip şampiyonluk kaybeden ilk takım olmuştu. Yani son haftada bile ipler Galatasaray’ın elinde değildi.
Öte yandan, son 20 yılda birçok takımın derbilerde iç saha baskısı kurduğu ve kolay kolay yenilmediğini gördük. İlk yarı veya ikinci yarı pek fark etmiyor. Bir İstanbul takımının ezeli rakibine kendi sahasında kolay kolay yenildiğini görmediğimiz için yukarıdaki istatistik pek anlamlı olmayabilir.
O zaman bir diğerine geçelim.
Bu bahsettiğimiz 19 maçta 8 beraberlik ve 10 galibiyet var. Bu 10 galibiyetin yarısında, yenilen taraf sezonun ikinci yarısında şampiyonluk yarışına dahi giremiyor. Yani bir galibiyetle bir rakibinizi saf dışı bırakabilirisiniz.
Şöyle bir özetleme yapmak mümkün. Sezonun ikinci yarısında iç sahada oynanacak derbinin atmosferi kesinlikle çok farklı. Bir final maçı için bulunmaz bir avantaj. Fakat finale çıkmadan önce bir yarı final aşmanız lazım. Eğer aşamazsanız, finali göremezsiniz.
Sezonun ilk yarısında oynanacak derbilerde toplanacak puanlar ligin kaderini etkiliyor.
Tüm bunların Galatasaray – Beşiktaş maçı öncesi bir anlamı var mı? Pandemi nedeniyle saha avantajının eskisi kadar güçlü olmadığı ortada. Fakat şöyle bir durumdan bahsedebiliriz;
DepoPhotosİki takım arasında altı puanlık fark var. Galatasaray kendi sahasında oynayacağı maçı kazanırsa fark üç olacak. Avantaj yine Beşiktaş’ta. Soru şu: Sezonun ilk yarısındaki maçı Galatasaray kendi sahasında oynasaydı ve kazansaydı, bu haftaya Beşiktaş yine üç puanla önde girebilir miydi?
O derbi galibiyetinin Galatasaray’a farklı bir hava katacağı kesindi. Tabi ki devamında olacakları tahmin etmek kolay değil. Fakat ilk yarıdaki maçları iç sahada oynamak, veya tersten okursak ikinci yarıdaki maçı deplasmanda oynamak, sanıldığı kadar kötü olmayabilir.




