Mesut Ozil ArsenalGetty Images

YORUM | Mesut Özil: Cennetin en gözde meleği


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur


“Mesut Özil, bu takımın muazzam bir oyuncusu. Daha önce de söylediğim gibi, istediğim şey, onların nasıl hissettiklerini ve neye ihtiyaçları olduğunu anlamak. O, tabiî ki çok büyük bir oyuncu. Takıma neler getirebileceğini biliyorum. Ve ondan en iyi şekilde yararlanmak benim işim.”

Bu sözler, Arsenal menajeri Mikel Arteta’ya ait. Kulüpteki ilk basın toplantısında Mesut ile ilgili sorulan bir soruya bu cevabı vermişti. Ama sonraki zamanlarda Mesut ile olan ilişkisinde bu sözlerindeki empati duygusundan ve iyimserlikten eser yoktu. Oysa Mesut’un ihtiyacını duyduğu ve Arteta'nın anlamak istediğini söylediği şeyler hakkında eski patronu Jose Mourinho, yeterince ipucu vermişti.

Mesut’un Arsenal’daki ilk sezonunda aldığı eleştiriler karşısında eski oyuncusunu savunan Mourinho, “Uzun süre beraber olduğumuz için onun çok hassas bir çocuk olduğunu biliyorum,” demişti. “Kendisine güvenmeye ihtiyacı var. Aynı zamanda başkalarının da ona güvenmesine ihtiyacı var. İnsanların onun arkasında olduklarını hissetmesi gerekiyor. Eğer bunu hissederse, her dokunuşunda top çok güzel yerlere gider.”

Elbette Mesut’un yaşadığı düşüş, Arteta ile başlamamıştı. Arsene Wenger’in Arsenal’daki yirmi iki yıllık saltanatının bittiği gün, Mesut’un futboldaki dramatik düşüşünün de ilk ânıydı.

Wenger ve Mourinho, hem futbol hem de yaşam felsefeleri açısından birbirine neredeyse taban tabana zıt iki insan olarak görülebilir. Wenger’in 1996’da bir “yabancı” olarak geldiği Premier Lig’de getirdiği yenilikler ve kazandığı başarılarla elde ettiği ayrıcalıklı konumunu, 2004’ten itibaren önce zayıflatan, ardından yok eden yine bir başka “yabancı” Mourinho’ydu. Biri keşfetmenin, yetiştirmenin ve geleceğe dönük planlar yapmanın, diğeri İngiliz futbolunun yeni uluslararası sermayedarlarının gücüne yaslanmanın verdiği rahatlıkla harcamanın ve hemen sonuç almanın peşindeydi. Biri kazanırken büyülemeye, diğeri hangi şekilde olursa olsun kazanmaya düşkündü.

Ama birbirine en zıt görünen insanların dahi ortak yanları vardır. Wenger ve Mourinho’nun da vardı: Yaratıcıları özgür bırakmak.

Jose Mourinho Mesut Ozil Arsene Wenger GFXGetty Images

Mourinho’nun takımlarının savunma aklı, konsantrasyonu ve disiplinin her zaman yüksek olması, yaratıcı oyuncuların onun yönetiminde rahat edemediklerine dair bir mitin ortaya çıkmasına neden olsa da, gerçek bunun tam tersi. Mourinho, oyuncularından savunmada yüzde yüz disiplin ve taktik sadâkât istese de, özel yeteneklerin kendilerini biraz daha rahat hissetmelerini sağlamak konusunda bir hayli mâhir biri. Bu yüzden kariyerinin en parlak dönemlerinde, yönetimi altındaki 10 numaralar hep çok başarılı olmuşlardı: Porto’da Deco, Inter’de Wesley Sneijder ve Real Madrid’de Mesut Özil.

Wenger de bu açıdan Mourinho gibi. İkisi de eşine az rastlanan yetenekleri nasıl yöneteceklerini, nasıl motive edeceklerini ve onlardan nasıl faydalanacaklarını gayet iyi bilirler; nefes alabilecekleri ve yaratıcılıklarını sergileyebilecekleri bir konfor alanı oluşturarak. Bambaşka futbol anlayışlarına sahip olsalar da, Mesut’un ikisinin de yönetimi altında çok rahat etmesinin kısaca nedeni buydu. Aynı şekilde onun bu ihtiyaçlarını hiç anlayamayan Unai Emery ile temel anlaşmazlığının sebebi de buydu.

Hiçbir zaman yeteneklerinden kuşku duyulmasa da özellikle 2018’den itibaren futbolun en üst seviyesinden kopmaya başlayan Mesut’un yolunun, onun için erken sayılabilecek bir yaşta Türkiye ile kesişmesinin ise hem Mesut hem de Fenerbahçe açısından mâkûl sebepleri var.

Birincisi; Mesut kısa süre öncesine kadar en iyilerden biri olsa da artık o sınıfta değil ve bu transfer de onun bu durumu kabullendiğinin bir kanıtı olarak görülebilir. Tıpkı Türk futbolunun bir zamanlar en iyiler arasında olan yıldız oyuncular için son bir gösteri alanı olmayı uzun süredir kabullenmesi gibi. İkincisi; geçmişteki genç Mesut, futbol kariyerini içinde doğup büyüdüğü Alman toplumunun değerlerine uygun bir şekilde kurmaya ve geliştirmeye karar verse de, şu an karşımızdaki olgun Mesut ise belli ki artık bu değerlere kendisini yabancı hissediyor ve ailesinin köklerine rücû etmenin ona iyi geleceğini düşünüyor. Bunun için de çocukluk aşkına, yani Fenerbahçe’ye sarılmak, onun için harika bir fikir. Üçüncüsü ise Fenerbahçe'nin bir süredir kaybettiği alışkanlıklarını yeniden kazanmak istediği âşikâr. Bu açıdan da Mesut'un onlar için bulunmaz bir Hint kumaşı olduğu söylenebilir.

Öte yandan, bu büyük buluşmada soru işaretleri yaratan bazı şeyler de var. Bunlardan ilki, Fenerbahçe’nin kendi iç çelişkisi. Öyle ki, sarı-lacivertliler uzun süredir bir gerilimin iki ucunda salınıp duruyor. Bunun başlangıcı olarak ise Alex de Souza’nın takımdan gönderilmesi esas alınabilir. Aykut Kocaman’ın Ekim 2012’de verdiği o karar, Fenerbahçe için büyük bir kopuş anlamına da geliyordu.

Alex de Souza Aykut Kocaman FenerbahceAA

Geçmişi itibarıyla Türk futbolunda göze hoş gelen ve heyecan verici bir futbolun öncüsü olarak görünen Fenerbahçe’de bu geleneğin 2000’lerdeki en büyük temsilcisinin üstünün çizilmesi, kulüp için bir milâttı. Fakat o günden beri Fenerbahçe bu gerilimin neresinde yer alacağına karar veremiyor: “Sonuç futbolu” mu, yoksa “güzel futbol” mu?

Sezon başında takımın başına getirilen Erol Bulut, bu anlamda Kocaman’ın çizgisinin bir devamcısı. Tıpkı onun gibi doğaçlamadan ziyade belirli bir plana inanıyor ve bu yüzden sahada bireysel yeteneklerin yerini kolektif oyunun gücü alıyor. Fakat bir yandan da Fenerbahçe’nin Alex’e ve onun kendilerine hissettirdiği sıra dışılığa özlemi hiç dinmiyor. O biriciklik olmadan, kendilerinin de sıradanlaştığını düşünüyorlar ve bu sıradanlık hâli Fenerbahçe’ye hiç iyi gelmiyor. Mesut’a tam da bu yüzden ihtiyaç duydular.

Elbette Alex ve Mesut’u birbirinden ayıran temel bir nokta var: Biri büyük bir skorerdi, diğeri büyük bir asistçi. Ama ikisi de çok özel bir top tekniğine ve oyun görüşüne sahipler. Ve ikisinin de talebi prensipte aynı; sahadaki diğer oyunculardan ayrıcalıklı bir konuma sahip olmak. Eğer bunu onlara verirseniz, onlar da sizin kendinizi ayrıcalıklı hissetmenizi sağlar.

Alex’in bu anlamda Fenerbahçe’de en uyumlu çalıştığı antrenör, uzak ara Arthur Zico’ydu. Zico’nun Brezilya’da çok büyük bir isme sahip olmasının Alex üzerindeki tesiri çok fazlaydı ve Alex hiçbir antrenörüne olmadığı kadar Zico’ya teslim olmuştu. Ama aynı şekilde Zico da ona ihtiyacını duyduğu özgürlüğü fazlasıyla veriyordu. Şimdi aynı şeyi Bulut’un da Mesut için yapması gerekecek. Aksi takdirde Kocaman ile Alex ya da Emery ile Mesut arasındaki gerilimin bir benzeri tekrarlanabilir.

İkinci olarak ise başka bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor. O da şu ki, Fenerbahçe’nin bir 10 numaraya ihtiyacı yoktu. Tıpkı 2013’te Arsenal’ın Mesut'a ihtiyacının olmadığı gibi.

Futbol analisti Michael Cox’un da The Athletic’ teki yazısında belirttiği gibi, 2013’te Arsenal’ın belki de son ihtiyacı bir oyun kurucuydu. Bir önceki sezon Santi Cazorla, takımın en iyi oyuncusu seçilmişti ve Premier Lig’in asist kralları Eden Hazard ve Juan Mata ile aralarında yalnızca bir asistlik bir fark vardı. Aaron Ramsey, Jack Wilshere ve Alex-Oxlade Chamberlain gibi o zamanın genç ve potansiyelli orta sahalarının yanı sıra, sık sık sakatlansa da oynadığında büyük bir etki yaratabilen Tomas Rosicky ve daha geride yer alsa da nihayetinde bir oyun kurucu olan Mikel Arteta gibi seçenekleri de bulunuyordu.

Fenerbahçe de şu an neredeyse aynı durumda. Sezona kanatlarda başlayan Dimitrios Pelkas, forvet arkasına geçtikten sonra takımın en formda oyuncusuna dönüştü. Ayrıca onun dışında 10 numara rolünde kullanılabilecek beş oyuncu daha var: Jose Sosa, Mert Hakan Yandaş, Ferdi Kadıoğlu, Diego Perotti ve genç Ömer Faruk Beyaz.

Mesut Ozil Signing Ceremony Fenerbahce 01/27/21AA

Yine de Fenerbahçe Mesut’u transfer etmeye ihtiyacı olduğunu hissetti. Ve bunun için nedenleri, yedi yıl önce Gonzalo Higuain ve Angel Di Maria için Real Madrid ile pazarlık yaparken, bir anda önlerine çıkan Mesut fırsatını ona ihtiyaçları olmasa da kaçırmak istemeyen Arsenal’ın sebeplerinden çok farklı değil: Başarıya olan açlık ve bunun en kestirme yolunun şöhretli futbolculara sahip olmaktan geçtiği düşüncesi.

Fenerbahçe ise bu anlamda Arsenal’ı rahatlıkla geride bırakabilecek bir kulüp. Hatta ilginç bir şekilde, dünyada hem Real Madrid hem de Barcelona’ya benzeyen tek futbol kulübü olabilir. Gösterişe ve şöhretli futbolculara merakı açısından Real Madrid’i, eğlenceli futbola olan düşkünlüğü açısından ise Barcelona’yı andırıyorlar. Mesut bu anlamda Fenerbahçe için eşsiz bir fırsat. Çünkü hem devasa bir şöhrete sahip hem de büyük bir eğlence vadediyor.

Futbol yazarı Jonathan Wilson, Nisan 2013’teki bir yazısında Wesley Sneijder’ın zamanının artık geçtiğini, şu an Mesut Özil’in çağında bulunduğumuzu ve geleceğin Toni Kroos’a ait olduğunu belirtmişti. Aradan geçen sekiz yılda ise Kroos’un çağına gelmiş bulunuyoruz. Sekiz yıl sonra Sneijder’ın yerini alan Mesut, artık geçmişin 10 numaralarından biri. Türk futbolu ise Gheorghe Hagi’den beri onlar için bir cennet. Ve Mesut an itibarıyla o cennetin en gözde meleği.

Reklam

ENJOYED THIS STORY?

Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

0