Trabzonspor Besiktas 09/13/20Depo Photos

YORUM | Kusurların olduğu yerde strateji kazanır


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur


Jose Mourinho ve Pep Guardiola’nın herhangi bir konuda benzer fikirlere sahip oldukları pek görülmez. Ama elbette mutabık oldukları birkaç şey var.

Uzun süredir takımlarına savunma ağırlıklı bir futbol oynatmak ve modanın dışında kalmakla eleştirilen Jose Mourinho, geçtiğimiz aylarda katıldığı bir televizyon programında kendisini savunmuştu. “Ülkedeki en iyi takım değilseniz, fakat buna karşın şampiyon olmak istiyorsanız,” demişti Mourinho, “O zaman filozofik olmaktansa stratejik olmak zorundasınız.”

Guardiola ise geçen yıl verdiği bir röportajda, yine bu konuda konuşmuştu. Kendisine sorulan soru, Rusya’daki son Dünya Kupası üzerineydi. Turnuvada fiziksel açıdan güçlü birçok takım, topla yetenekli takımlara karşı savunmayı geride kurarak oynamıştı. Topu dolaştırıp rakiplerini yormayı amaçlayan takımlar ise karşılarında iyi organize olan ve fizik kondisyonları sayesinde ayakta kalan rakipler bulmuştu. Bu durum, Dünya Kupası’ndan önceki sezon İspanya’da da görülmüş ve kazanan takımlar daha az topa sahip olmuşlardı. Acaba futbolda bir değişim mi yaşanıyordu, yoksa bu sadece bir tesadüf müydü?

Guardiola’nın bu soruya verdiği cevap ise netti. Öncelikle bir ulusal takımın katıldığı turnuvadaki üç ya da dört hafta içinde hücumunu geliştirmek üzerine çalışabilmesi oldukça zordu; çünkü bu, çok zaman alan bir şeydi. Buna karşın 4-4-2 oynamak, savunma yapmak ve kontratak fırsatları kovalamak çok daha kolaydı; çünkü bu konularda mükemmelleşmek daha az zaman alıyordu. Pozisyon oyununun gereklerini yapabilmek ise çok daha karmaşıktı, zira bu oyunda her bir oyuncunun çok fazla bireysel rolü vardı.

Hâlâ içinde olduğumuz bu sıra dışı salgın döneminde ise birçok kulüp takımının ulusal takımların şartlarına sahip olduğunu söylemek mümkün. Çünkü futbol takvimi, her yerde darmadağın oldu. Çok kısa bir arayla yeni bir sezona başlandı ve hâliyle bu sürede birçok takım kendi hazırlıklarını tamamlayamadı. Zaten futbolun normal takvimi içinde de hiçbir zaman sezon başlarında hazır olmayı başaramayan Türk takımları için ise daha da trajik bir tablo söz konusu. Süper Lig’de hemen hiçbir takımın kadrosunun henüz yarısı bile oluşmuş değil. Dolayısıyla bu ortamda, antrenörlerin en azından bir süreliğine sanki bir ulusal takımın başındaymış gibi düşünmeleri ve hareket etmeleri gerekiyor.

Necip Uysal Kamil Ahmet Corekci Trabzonspor Besiktas 09/13/20Depo Photos

Trabzonspor ve Beşiktaş da sezona fazla kusurlu giren takımlardan.

Bordo-mavililer her ne kadar geçen yıl fena olmayan bir sezon geçirse de, birçok anahtar oyuncusunu kaybetti. Ardından yeni transferlerinden belki de en önemlisinin geçirdiği ciddi sakatlık haberi geldi ve son olarak takımdan ayrılmak isteyen gol kralının kulübün izni dışında şehre gelmemesiyle sarsıldı.

Beşiktaş ise sezona büyük bir hayâl kırıklığı ve derin şüphelerle başladı. Takımın geçen sezonki on birinden birçok oyuncunun ayrılmasının dışında, yerlerine alınan oyuncuların, sezonun ilk maçındaki performansları beraberinde ciddi soru işaretleri getirdi. Ama belli ki PAOK maçı, siyah-beyazlıların kendisiyle yüzleşmesini sağlamış.

Xavi Hernandez, bir futbol maçının ilk 15 dakikasının, maçın geri kalan kısmının nasıl olacağı hakkında izleyenlere fazlasıyla fikir verebileceğini söyler. Dün akşam maçın 10. dakikası bittiğinde ekranın sol alt köşesinde Trabzonspor’un topa %78 oranında daha fazla sahip olduğunu belirten grafik de iki takımın başlangıç planlarına dair bir ipucu veriyordu. Belli ki ev sahibi ekip, topa ve oyuna hükmetmek için sahaya çıkmıştı, buna karşın konuk ekip ise topsuz oyun odaklı bir planla karşılarındaydı.

Trabzonspor Besiktas Tactics

Bordo-mavililer, topa hükmediyordu; ama aynı hâkimiyeti oyun üzerinde kurduklarını söylemek güçtü. İlk yarı bittiğinde Trabzonspor, Beşiktaş’tan iki kat daha fazla topa sahip olmuş, iki kat daha fazla isabetli pas yapmış; fakat buna karşın yalnızca üç defa rakip ceza sahasında topla buluşabilmiş ve rakip kaleye tek bir isabetli şut dahi gönderememişti.

Topa sahip olma konusundaki “takıntısı” benzersiz olan Guardiola’nın bu tip yalancı top hâkimiyetleri için çok kullanışlı bir tâbiri vardır. “Topa sahip olmanızın içinde bir kıpırtı yoksa, bu hayat olmadan yaşamak gibidir,” der. Ve dün akşam Trabzonspor’un topla ilişkisinde en ufak bir kıpırtı yoktu. Olması da mümkün değildi.

Futbolda pozisyon oyununun referans olarak gösterilen birçok uygulayıcısının altını çizdiği gibi, topa sahip olan takımların çoğunlukla karşı karşıya kaldıkları derin savunmaların kilidini açabilmeleri için ihtiyacını duydukları başlıca şey, topsuz koşulardır. Trabzonspor’da ise dün akşam bu ihtiyacı giderecek kimse bulunmuyordu.

Geçen sezonki oyunun ana parçalarından iki beki yoktu. Hem Joao Pereira’nın topla çizgiden bindirmelerini hem de Filip Novak’ın topsuz bir şekilde içe kat edişlerini aradılar, bulamadılar. Savunma önünde Jose Sosa yoktu. Arjantinli oyuncunun orta ve uzun menzilli yaratıcı ara paslarını aradılar, bulamadılar. Sahanın en ucunda Alexander Sörloth yoktu. Norveçlinin hem sırtı dönük oyunu sayesinde etrafına yarattığı alanları hem rakip savunma arkasına yaptığı çapraz koşularını hem de ceza sahası içindeki bitiriciliğini aradılar, bulamadılar. Üstelik yerine oynatmak zorunda kaldıkları ekürisi Caleb Ekuban’ın ikinci forvetliğinden de oldular. Bu aşırı durağanlık içerisinde ise tüm ümitlerini kanatlardaki iki yaratıcı Anthony Nwakaeme ve Abdülkadir Ömür’e bağladılar, ama doğal olarak onlar da alan bulamadılar.

Burada kısa bir parantez açmak gerekirse; Sosa'nın boşluğunu doldurması için alınan Anders Trondsen sakatlanmışken ve orta sahanın merkezinde açık bir yaratıcılık sorunu varken, Ömür'ü kendi pozisyonuna çekecek ve onu sağ kanatta çürümekten kurtaracak bir çözümün hâlâ bulunamamış olması anlaşılır gibi değil.

Abdulkadir Omur Trabzonspor Besiktas 09/13/20Depo Photos

Öte yandan Trabzonspor'un set oyunundaki çaresizliğinde, elbette Beşiktaş’ın seçtiği oyun planının da büyük payı vardı. Siyah-beyazlılar, PAOK karşısında ne kadar cüretkâr ve kendi gerçeklerinden uzak ise dün akşam da bir o kadar temkinli ve kendisiyle barışıktı.

Öncelikle savunmasının oldukça ağır ve sakar olduğunun farkındaydı. Bu yüzden Selânik’te olduğu gibi geri dörtlüsünü kendi kalesinin kırk metre uzağında kurmamış, bir hayli geriye çekmişti. Savunmanın sağında neden sağ bek oynadığına ve bir sağ bekin nasıl oynaması gerektiğine dair en ufak bir fikri yokmuş gibi duran Jeremain Lens’in yerine Necip Uysal vardı. Dar alanda çok becerili olmayan hücumculara sahip olduğunun da farkındaydı Beşiktaş. Bu yüzden topa hükmetmek, rakip yarı sahaya yerleşmek ve pas marifetiyle pozisyon üretmek gibi fantezilerinden vazgeçmişti.

Ve gerçekçi bir şekilde yapabilecekleri, sonuç alabilecekleri şeylere yönelmişti: Topu rakibe bırakmak, ön alanda herhangi bir baskı uygulamadan takım hâlinde topun arkasına geçmek, zaman zaman iki dörtlü blok hâlinde, zaman zaman ise altılı bir savunma hattıyla geriye çekilmek, her şartta hatlar arasını olabildiğince sıkı tutmak ve kazanılan topları kontrataklarla mümkün olduğunca çabuk bir şekilde sonuçlandırmak.

Beşiktaş benzer bir stratejiyi, geçen sezon Galatasaray deplasmanında da uygulamış ve sahadan istediğini alan taraf olmuştu. Yine altılı bir savunma hattı ve onun önünde üçlü bir orta blokla Galatasaray’ın hücum üretkenliğini sınırlamış, ama aynı tercihleri yüzünden kontrataklardaki tehditkârlığı da bir hayli azalmıştı. Dün akşam da ilk yarıda benzer bir manzara vardı. Ne Trabzonspor set oyununda bir şey üretebiliyordu ne de Beşiktaş hızlı hücumlarla cevap verebiliyordu. Ta ki 29. dakikaya kadar...

Tyler Boyd Trabzonspor Besiktas 09/13/20Depo Photos

Flavio’nun sağ kanattan ceza sahasında hiçbir arkadaşı yokken bilinçsiz bir orta yapması, savunmadan seken topu Beşiktaş’ın kazanması, ardından Ajdin Hasic’in doğru bir pas tercihiyle kontratağı başlatması, Trabzonspor’da ön tarafın hücumda kalması, arka tarafın çok fazla daralması ve gol vuruşunu yapan Tyler Boyd’un Beşiktaş’a geldiği günden beri aradığı boş alanı bu sayede bulması, o dakika içinde yaşanan önemli detaylardı.

Elbette maçın kopmasını sağlayan şey, ikinci yarının başındaki penaltı kararı ve hemen akabinde Trabzonspor’un bir kişi eksik kalmasıydı. Ama zaten bordo-mavililer, hiçbir ânında maçın ortağı değildi. İki takım da fazlasıyla kusurluydu ve Mourinho’nun söylediği gibi böyle durumlarda yapılması gereken şey, filozofik değil stratejik olmaktı. Nitekim kâğıt üzerinde daha kaliteli hücumculara sahip olan Eddie Newton, topu almak istedi, ama sonucunda takımı maçı hiçbir şey üretemeden bitirdi. Sergen Yalçın ise her ne kadar takımının başında olamasa da dün akşamın stratejisti ve kazananıydı.

Fakat elbette bu futbol, ne kazananı ne de kaybedeni bir yere götürür. İki takıma da çok daha fazlası lâzım. Böyle bir sahada, çok daha fazlası oynanabilir miydi, o da başka bir tartışma konusu. Ülkenin neredeyse bütün statlarında aynı durumun olduğunu düşünürsek, galiba futbola olan bakışımızın kendisini en iyi saha zeminlerinde ifade ettiğini söyleyebiliriz.

Reklam

ENJOYED THIS STORY?

Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

0