YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Galatasaray, sezon başından bu yana istisnasız bir şekilde geride bekleyip, topu bırakan rakiplere karşı zorlandı. Fenerbahçe’nin de kâbus gibi sezon başlangıcında en etkili oynadığı ve kazanmaya en yaklaştığı iki maç, topla en az oynadığı iki büyük maçtı: Başakşehir (%44.2) ve Beşiktaş (%44.8).
Dolayısıyla Galatasaray’a karşı da aynı oyun tarzının devam edeceği düşünülüyordu. Hatta iki hafta önce bu statta Schalke’nin 3-4-1-2’yle Galatasaray’a yaşattığı eşleşme problemlerini düşününce, Fenerbahçe’nin de Spartak Trnava maçından bu yana sıkça kullandığı bu formasyonu kullanması sürpriz olmazdı.
Fakat Erwin Koeman’ın çıkardığı on bir, bambaşka bir oyunu hayâl ettiriyordu. Zira Galatasaray’ın elinde Younes Belhanda’nın dışında bir pasör bulunmazken, Fenerbahçe sahaya pas yoluyla fark yaratabilecek üç oyuncuyla çıkıyordu: Eljif Elmas, Yassine Benzia ve Mathieu Valbuena. Bu üçlü, sezon başından beri ilk defa birlikte on birdeydi.
Getty ImagesDolayısıyla maç öncesinde hayâl ettiğimiz şey, Fenerbahçe’nin ilk defa topu alarak oynayacağıydı. Galatasaray’da maçtan hemen önce Eren Derdiyok’un sakatlanıp 9 numarada Sinan Gümüş’ün başlaması da bu düşüncemizi güçlendirmişti. Çünkü Galatasaray, özellikle iç saha maçlarında rakip ceza sahasında ihtiyacını duyduğu santrfordan yoksun kalmıştı.
Ancak maçın başlamasıyla beraber, sahada yine topu rakibe bırakan bir Fenerbahçe gördük. Hatta Beşiktaş ve Başakşehir maçlarından bile daha reaktif bir oyun vardı. Ama bu iki maçta, o oyunu oynayabilecek kadrolar sahadaydı. Beşiktaş maçında merkezde Jailson ve Mehmet Topal’ın oynadığı 4-2-3-1, Başakşehir maçındaysa merkezde Jailson ve Diego Reyes’in olduğu bir 4-4-2 düzeni vardı. Bu akşamki kadroysa, bu oyuna uygun değildi.
Galatasaray’ın ilk 15 dakikadaki topla oynama oranı %75.7’ydi, 15-30 arasındaysa %71’di. Fenerbahçe’nin topla biraz daha oynamaya başladığı tek bölüm 30-45 arasıydı, onda da Galatasaray’ın yine %55.2’lik bir üstünlüğü vardı. Peki bu durumda Valbuena’nın sahada ne işi vardı?

Üçüncü bölgede en ufak bir baskının olmadığı, takım olarak topun arkasına geçip, kapılan toplarla kontratağa çıkmanın amaçlandığı bu oyunda Valbuena’nın tek yararı, duran toplar olabilirdi. Ama o duran topları kazanabilmek için de evvela topa çok daha fazla sahip olmak ve rakip yarı sahada oynamak gerekiyordu. Aksi takdirde bütün takım Valbuena’nın defansif zaaflarıyla baş etmek zorunda kalırdı. Öyle de oldu.
İlk yarıda Galatasaray’ın hücumlarının %52.2’si Valbuena’nın kanadından geldi. Martin Linnes ve Henry Onyekuru, birçok pozisyonda Hasan Ali Kaldırım’ı ikiye birde yakaladı. Gol ise tıpkı Ankaragücü maçında olduğu gibi yine bir köşe vuruşundan geldi. Yine ön ve arka direği boş bırakmayı tercih eden Fenerbahçe, adam markajını iyi yapamayınca bir kez daha cezalandırıldı. Ki bu oyun tarzıyla en son isteyeceği şey geriye düşmekti.
İkinci yarıya çıkmadan önce Koeman ya oyuncu ya da oyunu değiştirecekti. İlkini tercih etti. Özellikle yakalanılan birkaç hızlı hücumda topu ayağından çıkarmakta geç kalan Benzia’nın yerine Alper Potuk’u aldı. Ama oyunda bir değişiklik yoktu. 1-0’a rağmen ikinci yarının başında yine oyunu geride kabullenen ve topu bırakan bir Fenerbahçe vardı.
Nitekim ilk yarı boyunca Valbuena sayesinde çok iyi bir 45 dakika çıkaran Linnes, ikinci yarının başında Alper’in asisti, Valbuena’nın da kendisini takip etmemesiyle güzel oyununu Benjamin Pavard’vari bir golle süsledi (Üç sene önce de Molde formasıyla Fenerbahçe'ye muazzam bir gol atmıştı).
AA2-0’dan sonraysa Galatasaray ister istemez geri çekilmeye, topu Fenerbahçe’ye bırakmaya ve özellikle Onyekuru ve Rodrigues üzerinden kontratak kovalamaya başladı. Ama orta sahada seken topları alamayınca Fenerbahçe’nin işine yarayan bir oyun oynanmaya başladı.
Sarı-lacivertliler maç boyunca yalnızca 60-70 arasında topa daha fazla sahip olan taraf oldu ve %67.6’lık bir top hâkimiyeti yakaladı. Bu sekansın kahramanı da Valbuena oldu. Önce penaltı pozisyonunu yaratan ara pası attı, ardından Jailson’un golünün asistini yaptı.
Terim, 2-0’dan sonra oyuna Selçuk İnan’ı alabilir ve top hakimiyetini kaybetmeden Fenerbahçe’nin 10 dakikalık oyun üstünlüğüne set çekebilirdi. Geç kaldı, Fenerbahçe de bu aralıktan bir puanı çıkarmayı başardı. Belki daha fazlasını da kazanabilirdi.
Galatasaray’ın ise 2-2’den sonra tek yaptığı yine ve yeniden ileri attığı Maicon ve Ryan Donk’a top şişirmekti. Antalyaspor maçında bu şekilde alınan son dakika galibiyeti, görülüyor ki Galatasaray’a büyük bir kötülük olmuş.




