YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Sergen Yalçın, salgın öncesinde verdiği son röportajında, kendisine yöneltilen, “Beşiktaş’ta kısa ve orta vadedeki hedefleriniz neler?” sorusuna, ona çok yakışan kesinlik ve sadelikte bir cevap vermişti: “Kazanmak”.
Türkiye’de büyük takımların başına geçen birçok antrenörün, özellikle de yabancı antrenörlerin yaşadıkları başlıca sıkıntılardan biri, ülkülerini gerçekleştirebilecekleri zamanı bulamamaları. Onlara gereken zamanı verecek tek şey ise Yalçın’ın sözünü ettiği o sihirli sözcük; kazanmak. Aksi takdirde bir büyük takımın başında birkaç ay dahi kalabilmek çok zor. Yalçın bunun farkında. Çünkü oyunculuk döneminde kazanamadıkları takdirde sırasıyla Gordon Milne, Christoph Daum, Rasim Kara, Mircea Lucescu, Vicente del Bosque ve Rıza Çalımbay’ın görevlerine devam etme şanslarının kalmadığını yakından görme fırsatı buldu. Bu yüzden Beşiktaş’ın başına geldiği ilk günden itibaren tüm söylem ve eylemlerini kazanma düşüncesi üzerine kurdu.
Geçen gece Real Madrid’in başında ikinci La Liga şampiyonluğunu yaşayan Zinedine Zidane da benzer bir felsefenin uygulayıcısı. Zidane, Real’in başında birinci adam olarak çalıştığı yaklaşık dört sezon boyunca tam 11 kupa kazandı. Göreve geldiği 2015-16 sezonundan bu yana Avrupa’da ondan daha fazla kupa kazanan bir antrenör yok. En yakın takipçisi olan ve dünyanın bir numarası olarak görülen Pep Guardiola’nın 10 kupası bulunuyor. Üstelik Zidane’ın 2018’de kariyerine 10 aylık bir ara verdiği de unutulmamalı.
Depo PhotosPeki bu dönemde Zidane’ın getirdiği taktiksel bir yenilik var mı? Hayır. Belki de tam bu yüzden, Avrupa’da son dört sezonun en fazla kupa kazanan antrenörü olmasına rağmen, adı hâlâ Guardiola ve Jürgen Klopp’un yanında geçmiyor, o seviyede bir antrenör olduğu düşünülmüyor. Ama bu, çok doğru bir bakış açısı olmayabilir.
Şu sıralarda Galler Millî Takımı'nın başında olan Ryan Giggs, geçtiğimiz yıl Guardian’ a verdiği bir röportajda bir anekdot paylaşmıştı. Bir gün eski Southampton menajerlerinden Lawrie McMenemy ile birlikte yürürlerken, McMenemy'nin kendisine şöyle söylediğini aktarmıştı Giggs: “Düşük seviyedeki takımlarda antrenörlük yaparsın. Yüksek seviyedeki takımlarda ise yönetici olursun.”
Giggs bu durumu aynı zamanda oyunculuk kariyeri boyunca da çok iyi gözlemlemişti. Öyle ki, geliştirilen taktiksel yenilikler anlamında, Alex Ferguson futbol tarihinin ilk 50 antrenörü arasında bile yer almayabilir. Ama insan yönetimi konusundaki becerileri sayesinde gelmiş geçmiş en büyük kazananlardan biriydi. Zidane da aynı yoldan gidiyor. Hem de koşar adımlarla.
Yalçın’ın ise elbette şu ana kadar kazandığı hiçbir şey yok. Ama göreve geldiğinde Avrupa Ligi ve Türkiye Kupası’ndan elenmiş, Süper Lig’de de şampiyonluk yarışına havlu atmış bir takımda bir şey kazanabilmesi zaten mümkün değildi. Yine de şu ana kadar yaptıkları, Ferguson ve Zidane’ın yolunun iz sürücülerinden biri olduğunu gösteriyor.
Beşiktaş, geçtiğimiz hafta Yeni Malatyaspor deplasmanındaydı. Rakibinin ligde kalabilmek için mutlaka galibiyete ihtiyacı vardı. Siyah-beyazlıların ise çok önemli dört eksiği bulunuyordu; Adem Ljajic, Burak Yılmaz, Kevin-Prince Boateng ve Atiba Hutchinson. Yalçın, Mohamed Elneny’nin yanına Necip Uysal’ı çekti. İleri ikilide Abdoulay Diaby ve Tyler Boyd’u kullandı, net bir santrforu olmasa da uygulanabilecek en basit formasyon olan 4-4-2’yi tercih etti. Diaby ve Boyd’u derine çekip; Jeremain Lens, Georges-Kevin N’Koudou ve ikinci yarıda Güven Yalçın gibi hızlı kanat oyuncularının rakip savunmanın arkasına sızmalarını istedi. İlk yarıda topa sahip oldu, fakat hücumda hiçbir şey üretemedi. İkinci yarının başında bulduğu penaltı golünün de etkisiyle bu defa topun kontrolünü rakibe bırakıp derin savunmaya çekildi ve net bir gol pozisyonu vermeden istediği üç puanı aldı. Evet, Beşiktaş çok sıkıcı bir oyun oynadı. Ama bu kadar eksiğine rağmen, kazanmanın bir yolunu bulmayı başardı.
Depo PhotosFenerbahçe karşılaşması ise Yalçın’ın Beşiktaş’ın başında çıkacağı üçüncü derbi maçı olacak. Önceki iki büyük maçında Trabzonspor ve Galatasaray’a karşı belki kazanamamıştı Yalçın, ama kaybetmemişti de. Üstelik, iki maçta da oyun Yalçın’ın istediği gibi oynanmıştı. Beşiktaş, Trabzonspor’a karşı oyunun neredeyse tamamını rakip yarı sahada oynamış, oyunu büyük bir üstünlükle kazanmış, ama son vuruşlardaki beceriksizliği nedeniyle maçı kazanamamıştı (elbette kendisinde olmayan bitiricilik yeteneğine fazlasıyla sahip olan Alexander Sörloth’un da katkılarıyla). Galatasaray karşısında ise tamamen reaktif bir oyun anlayışıyla çıkmış, maçın büyük bölümünü altılı bir savunma hattı ve önünde üçlü bir orta blokla oynamış, sarı-kırmızılılara maç boyunca çok fazla gol fırsatı vermeyerek amacına ulaşmış, üstelik N’Koudou’nun değerlendiremediği kontratak fırsatıyla maçın en net gol pozisyonunu da kendisi bulmuştu.
Bu pazar akşamı ise Beşiktaş’ın yine önemli eksikleri olacak. Victor Ruiz hafta içinde sözleşmesini tek taraflı feshederek ülkesine döndü. N’Koudou cezalı. Ljajic ve Umut Nayir’in sezonu kapattıkları açıklandı. Burak’ın oynayıp oynayamayacağı da belirsiz. Ama artık biliyoruz ki Yalçın, kazanmak için ne gerekirse yine onu yapacak.
Üstelik bu defa kazanmaları için büyük bir nedene de sahipler. Şayet son iki maçta olası bir altı puan Beşiktaş’ı üçüncülüğe taşır ve Trabzonspor’un aldığı Avrupa cezası CAS’tan dönmezse, kulüp gelecek sezon Şampiyonlar Ligi’nde ön eleme oynama hakkı kazanacak. Ve geçmiş sezonlarda kazandığı Avrupa puanları sayesinde de ön elemelere seri başı takım olarak katılacak. Böyle bir sezonda ve bu mâli şartlarda bu olasılığın gerçekleşmesi ise Beşiktaş için, son zamanlarda çok popülerleşen o şarkıda da geçtiği gibi, cennetten çiçek toplamak gibi bir şey olur.
Her halükârda Yalçın, futbolda devrim yaratan taktiksel fikirlere sahip olmadan da yöneticilik becerileriyle büyük bir takımın başında pekâlâ fark yaratılabileceğini gösteriyor. Tıpkı Ferguson’ın geçmişte gösterdiği gibi. Tıpkı Zidane’ın bugün gösterdiği gibi.




