Endişeli arkadaşlar, aile üyeleri ve meslektaşlar İtalya'da tecrit altında yaşamanın nasıl bir şey olduğunu sormaya devam ediyorlar. Kısa ama dürüst bir cevap vermek gerekirse, bu oldukça iç karartıcı.
Perşembe günü, en azından perşembe olduğunu sanıyorum, köpeğimle yürürken jandarma tarafından durdurulmak haftamın en önemli olayıydı.
Subay bana doğru gelirken, bir elimde küçük bir köpek tuvalet torbasını ve diğer elimle de tasmayı tutuyordum. Ama yine de, "Burada ne yapıyorsun?" diye sordu.
Getty"Belli ki siz bir golf oyuncusu değilsiniz" diye cevap vermek istedim. Ama sonra bunu söylemenin iyi bir fikir olmayabileceğini düşündüm ve vazgeçtim. Sonuçta o bir Big Lebowski hayranı olmayabilirdi.
Ama yine de bir futbol taraftarıydı. İtalya'daki çoğu insan gibi. Bir sonraki sorusunda bir futbol gazetecisi olduğum ortaya çıkınca, böylece Serie A'nın ne zaman yeniden başlayabileceği hakkında beş dakika kadar sohbet ettik.
Ortak bir futbol sevgimiz olmasaydı, korkarım dışarıya çıkmak için gerekli izin belgesine sahip olmadığımdan dolayı bana para cezası verecekti.
Bu yüzden Juventus'un bu sezonun şampiyonu olarak tescil edilmesinin skandal olacağı yönündeki düşüncesine akıllıca katıldığımı belirttim. O da bana ve köpeğime işimizi halletmemiz için izin verdi (aslında teknik olarak Fionn işini zaten bitirmişti).
Yine de yürüyüşlerimizin kısaltılması gerektiğini söyledi. Köpeğimin tercih ettiği atık alanı Bologna şehir merkezinin hemen dışındaki kız arkadaşımla paylaştığım daireye sadece 400 metre uzakta olabilir. Ama jandarma subayına göre bu çok uzaktı. Dolayısıyla şu andan itibaren yalnızca oturduğumuz binanın etrafında gezinebiliriz.
İtalya'da koronavirüs vakalarının sürekli yükselmesi nedeniyle haklı olarak geçen hafta sokağa çıkma yasakları önemli ölçüde sıkılaştırıldı.
Covid-19'un yayılmasına karşı mücadeleye yardımcı olmak için gelen iki Çinli doktor, Roma'daki gevşek evde kalma kurallarını sert bir şekilde değerlendirdiler. Birçok insan sağlık nedenleri, işe gitmek ya da alınması gereken temel ihtiyaçlar gibi acil durumlar dışında sokağa çıkmayı yasaklayan talimatları hâlâ yok sayıyor.
Geçen salı gününe kadar Bologna sokaklarında koşan insanları görmek mümkündü. Koronavirüs salgınının en yıkıcı bir şekilde vurduğu şehirlerden biri olan Bergamo'da da buna benzer bir hikâye var. Şehrin futbol takımı Atalanta'nın kaptanı Papu Gomez ise başkalarının sağlığına karşı yapılan böylesine açık bir saygısızlığa öfkelenenler arasında yer alıyor.
GettyArjantinli oyuncu kişisel Instagram hesabından şunları yazdı: "Hâlâ dışarı çıkıp antrenman yapmak isteyen tüm koşuculara ya da sahte koşuculara sesleniyorum: Yeter, yeter, yeter! Evde kalın! Her sabah kötü haberlerle uyanıyoruz. İnsanlar ölüyor ve hâlâ durumun ciddiyetinin farkında değil misiniz? Herkes evinde kalsın! Kimse dışarıya çıkmamalı!"
Bu virüsün travmatik etkilerini henüz hissetmemiş bir ülkede yaşayacak kadar şanslıysanız, "Gomez ne biliyor ki? O sadece bir futbolcu" diye düşünebilirsiniz.
Ve haklısınız. Futbolcular bu alanda uzman değiller; ancak yine de birçoğu durumun ciddiyetini Birleşik Devletler ve Büyük Britanya'nın başbakanlarından daha iyi kavramış gibi görünüyorlar.
Gomez sağlık görevlilerini ve bilim insanlarını dinliyor ve bunun nedenini anlamak kolay.
Tecrübeli forvet, Atalanta'nın 19 Şubat'ta San Siro'da Şampiyonlar Ligi son 16 turunun ilk maçında Valencia'yı 4-1 yendiği karşılaşmanın yıldızlarından biriydi.
O gece Bergamo'dan Milano'ya gelen 40 binden fazla kişi, takımlarının tarihi bir zafer elde etmelerinde çok önemli bir rol oynadı.
"Tarafsız" bir gazeteci için bile, ki Atalanta'nınki gibi bir peri masalı söz konusu olduğunda tarafsız kalmak zor, kulüp tarihinin en büyük gecelerinden birine tanıklık etmek bir ayrıcalıktı.
Ancak bir aydan fazla bir süre sonra şu an o gece "hazzın yarattığı trajedi" olarak anılıyor.
Getty Imagesİmmünolog Francesco Le Foche, perşembe günü Corriere dello Sport'a verdiği demeçte, "Virüsün yayılması için birkaç büyük tetikleyici ve katalizörün olması muhtemel," dedi ve ekledi, "Atalanta - Valencia maçı da bunlardan biri gibi görünüyor. Binlerce insanın birbirinden yalnızca birkaç santimetre uzaklıkta toplanması, yerinde duramayıp birbirine sarılması ve bağırması, karşılıklı viral etkilenmeler için elverişli bir ortam yaratmış olabilir. Sonradan anlıyoruz ki, kalabalık önünde maç yapmak bir delilikti. Ama o zamanlar işler yeterince açık değildi."
İtalya salgını yönetirken kesinlikle çok fazla hata yaptı ve şimdi korkunç bir bedel ödüyor. Daha önemlisi ise birçok ülkenin bu hatalardan hiçbir ders çıkaramamış olması.
Yalnızca geçen hafta, İngiltere ve İrlanda'nın her köşesinden 250 bin kişi Cheltenham at yarışı festivaline katılırken, yaklaşık 53 bin kişi Anfield'da Liverpool - Atletico Madrid maçını izlemek için bir araya geldi.
Elbette her ülkenin ekonomisinin mümkün olduğunca az zarar alıp, insanların geçimlerini sağlamaya çalışmasını anlamak mümkün. Fakat bununla birlikte herkesin daha akıllı olması, uyum sağlamaya çalışması ve kurtarabildiğini kurtarması gerekiyor.
Bologna'da yaşayan ve şu an iflâs etme tehlikesi olan bir dil okulu işleten bir arkadaşım var. Haftada yaklaşık 8 bin sterlin kaybediyorlar; fakat yine de derslerinin bir kısmını çevrimiçi bir şekilde yapmaya devam etmelerini sağlayacak bir programa bütçelerinin önemli bir kısmını yatırdılar. Bunlar kulağa büyük rakamlar gibi gelmeyebilir; ancak çalışanlarına ödeme yapmaya devam etmek için elinden gelen her şeyi umutsuzca yapıyor.
Tüm bu olanlardan çıkarabilecek tek güzel şey ise şu: İtalya'da birçok insanın birbirleriyle ilgilendiğini, birbirleri için ellerinden geleni yaptığını görüyoruz.
Sokağa çıkma yasaklarının geleceği haberleri ilk çıktığında Lombardiya'dan kaçan ve böylece virüsün ülkenin güneyine yayılmasını kolaylaştıran herkes için, kız arkadaşım da dâhil olmak üzere, dolup taşmış hastanelerde ve sağlık kuruluşlarında hayatını tehlikeye atan insanlar var (Ülkenin kuzeyinde yaşayan bir astım hastası olarak kız arkadaşımı ve inanılmaz meslektaşlarının çabalarını tanımasaydım, koronavirüsten çok daha fazla korkardım).
Bu insanlar gerçek kahramanlar ve tüm bunlar bittiğinde hatırlanmalılar ve hak ettikleri gibi ödüllendirilmeliler.
İster balkonlarda şarkılar söyleyerek, ister pencerelere İtalyan bayrakları asarak, ister çocukların çizimlerini kapılara asarak ya da ister filmler ve futbol gibi önemsiz şeyler hakkında tamamen aptalca referanslarla dolu makâleler yazarak başkalarına güç katan bu insanlara minnettar olmalıyız.
Bunların hiçbiri şaka değil. Covid-19 görünmez olabilir, ancak dünya çapında milyonlarca insan için hâlihazırda açık bir tehdit. Bunu hafife almayın. Bu gerçekten hepimizi etkiliyor. Bu yüzden, Dünya Sağlık Örgütü'nü dinleyin. Doktorları dinleyin. Uzmanları dinleyin. Papu'yu dinleyin. Gloria Gaynor'ı dinleyin!
Ellerinizi düzenli olarak yıkayın. Sosyal mesafeyi koruyun. Sadece gerekliyse dışarı çıkın. Hiçbir şeyi toplu bir şekilde satın almayın. Ve pozitif kalmak için elinizden geleni yapın. Diğer insanların da pozitif kalmalarına yardımcı olun.
Köpeğimle her yürüyüşümüzde, bir çocuğun gökkuşağı resmiyle süslenen ve üzerinde "Andra tutto bene" (Her şey yoluna girecek) yazan bir apartman kapısının yanından geçiyoruz.
Çocukların haftalarca eve tıkılmaları çok zor olmalı. Ve belki de ebeveynler için daha da zor!
Ancak insanların zorluklarla nasıl başa çıktıklarını ve uyum sağladıklarını görmek size güç veriyor. Ve tüm bunlar bittiğinde, belki de hayattaki küçük ama aslında çok önemli olan şeylerin değerini daha iyi biliriz: Bir dokunuş, bir sarılış ya da bir öpücük.
Dürüst olmak gerekirse, o çocuğun resmini her gördüğümde gülümsüyor ve ona minnettar oluyorum; çünkü şu an nerede olduğunuzu bilmiyorum ama inanın bana, burada gülümseyecek başka bir şey yok.

Karantina altındaki hayat neye benziyor?
Neredeyse her şey kapalı: Barlar, publar, spor salonları, parklar, sahalar ve oyun alanları.
Bütün günü evde geçiriyorsunuz. Arkadaşlarınızı göremiyorsunuz. Ailenizi göremiyorsunuz. Aileniz hakkında endişelenmeden duramıyorsunuz.
Ve sonra, her akşam saat 6'da, İtalyan devleti yeni vakaların ve koronavirüs kaynaklı ölümlerin sayısını duyuruyor.
Ve siz sayıların biraz bile olsa düşmesini umuyorsunuz.
Karantinanın işe yaradığını, durumun iyiye gittiğini, her şeyin güzel olacağını gösteren bir işaret bekliyorsunuz.
Ardından başka bir istenmeyen rekorun kırıldığını açıkladıklarında ve çok daha fazla insanın öldüğünü öğrendiğinizde kalbiniz paramparça oluyor.
İtalya dünya standartlarında bir sağlık sistemine sahip; ancak ülkenin kaynakları kırılma noktasına ulaştı. Hepimiz için yeterli sayıda maske dahi yok.
Katlanılması zor olan gerçek şu ki, işler daha iyiye gitmeden önce daha da kötüleşecek.
Bunun ne zaman biteceğini bilmiyoruz.
Bunların hepsi bittiğinde hâlâ bir işimizin olup olmayacağını bilmiyoruz.
Sevdiklerimize tekrar sarılmaya devam edip edemeyeceğimizi bilmiyoruz.
Kendimiz hayatta kalıp kalamayacağımızı bile bilemiyoruz.
Big Lebowski göndermesi yapma şansım olduğunda bunu yapamadığım için gerçekten pişmanım.
Çeviren: Onur Özgen
