Hata var, dolayısıyla suçlu da var, ancak basına verilen demeçleri saymazsak sorumluluğu üzerine alan pek yok. Türk insanını doyasıya gururlandıran, Şampiyonlar Ligi grup aşamasının namağlup lideri Beşiktaş’ta 1 seneden az süreye el birliğiyle bol bol yanlış sığdırıldı. Fizikte Newton’un 3. hareket yasasıdır: etki beraberinde tepkiyi de getirir. Peki yaşanan mevcut başarısızlıkların olumsuz etkilediği siyah-beyazlı camiada verilmesi gereken doğru tepki ne olmalı, gelin beraber inceleyelim.
Geçenlerde Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, Şenol Güneş ile ortak düzenledikleri basın toplantısında sadece 2 oyuncunun maaşında gecikme yaşandığını, bu konunun da en geç 2 hafta içerisinde çözüme kavuşacağını belirtmişti futbol kamuoyuna. Başkanın verdiği sürenin sonrasında yaşananlar ise enteresan.
Önce Beşiktaş Sompo Japan oyuncuları paralarını alamadıkları gerekçesiyle sabah antrenmanını boykot ediyor, sonrasında Alanyaspor kulübü resmi sitesinden yaptığı duyuru aracılığıyla Beşiktaş’ın Vagner Love transferinde üzerine düşen maddi yükümlülükleri zamanında yerine getirmediğini açıklıyor, son olarak da Tolgay Arslan maaş ödemelerinin gecikmesi nedeniyle TFF’ye başvuruyor ve bu nedenle kadro dışı bırakılıyor.
SeskimKonuyu Tolgay özelinde irdeleyecek olursak, dürüm haberleri de aşırı derecede trajikomik. Görünüşe göre Başakşehir karşılaşmasının devre arasında ısınmak yerine yediği dürüm Genk deplasmanında oynamasına engel değilmiş, Beşiktaş idari yönetimi kadro dışı kararını verirken bu detayı es geçmemiş olsa gerek. Acaba Adana mı söylemiş Urfa mı, hele bir de işin içine sumaklı soğan girdiyse sözleşme feshi bile gelebilir, şaşırmayın(!)
Hazır yeri gelmişken değinelim, Beşiktaş kaptanı Oğuzhan Özyakup’un Sivasspor maçında oyundan çıkışı ise dram içerikli bir kısa film tadındaydı. Belki tepki gösterenler arasında sonradan pişman olanlar vardır, belki de “Az bile yaptık, attığı ilk golde o elini kulağına götürmeyecekti, işini yapsın topunu oynasın” görüşü hakimdir, biz yine de ufak bir empati kuralım.
Akademik hayatımız boyunca derslerimizde gösterdiğimiz başarının, mesleki kariyerimizde ise iş başında sarf ettiğimiz eforun bir şekilde karşılığını bulmasını bekleriz: notlarla ve maaşımızla. Peki, bu hak ettiğimiz karşılığı aylarca alamadığımız bir döneme girersek, inancımızı ve motivasyonumuzu kaybetmez miyiz? Hele bir de aynı pozisyonda olduğumuz insanlar gözümüzün önünde söz konusu karşılığı kat kat fazlasıyla alabiliyorken. Bu açıdan bakarsak belki yöneticiler yeni sözleşmeler öncesi fedakarlık istediğinde düşünmeden kabul eden ve her futbolcunun yaşayabileceği türden formsuz bir dönem geçiren Tolgay ve Oğuzhan’ı daha iyi anlayabiliriz.
AAÖzelden genele bakacak olursak, Slaven Bilic sonrası dümene geçen Şenol Güneş’in 2015 itibarıyla takımına alıştıra alıştıra monte ettiği, kısa paslar ve küçük üçgenlerle bezenmiş, rakip ceza sahası etrafında hilal şeklinde dizilip oyuna hükmeden futbol anlayışının yerinde de yeller esiyor. Geçmişte tabelayı lehine değiştirmek adına elinde bolca kozu ve planı olan siyah-beyazlılar sezon başından bu yana çareyi defans hattından şişirilen uzun toplar ve hedef gözetmeksizin içeriye kesilen kanat ortalarında arıyor.
Kalesinde gördüğü gol sayısı da her geçen gün artıyor Beşiktaş’ın. Geçmiş dönemlerde rakiplerin organize hücumları ceza sahasına girmeden eritilirdi. Savumadaki hava hakimiyetini de elinde bulunduran siyah-beyazlılar, gerek duran topların, gerekse akan oyunda içeriye gönderilen ortaların sonucunda Tosic kaleleri şaşırmadığı sürece nadiren kafa golü yerdi.
Pek çok taraftarın aklında ise oldukça primitif bir sav ve soru var: İş hocada bitiyor, Galatasaray’ın da forveti yok, nasıl atıyorlar o zaman? Hemen anlatalım, dilimiz döndüğünce tabii.
Söz konusu kıyaslamayla başlayalım: Galatasaray, santrfor mevkisi haricindeki takım iskeleti korunmuş vaziyette açtı sezonu. Bölgesinin lider oyuncularını elinde tutan sarı-kırmızılılar, gol sorununu da tek eksik pozisyonda denediği çeşitli alternatiflerle (Eren, Sinan, Onyekuru, hatta bazen Donk & Maicon) çözmeyi bir şekilde başarıyor. Beşiktaş’ta ise durum biraz daha karmaşık ve çetrefilli.
AAMobil cihazlarınıza belirli aralıklarla gelen güncellemelerin, sistemi geriye doğru götürdüğünü düşünün. As takımının her bloğunda Fabri-Karius, Tosic-Vida, Talisca-Ljajic ve Negredo-Love modifiyeleriyle gözle görülür bir kalite kaybı yaşayan siyah-beyazlılar, Şenol Güneş’in forvet ve sağ bek talebinin de sonuçsuz kalmasıyla birlikte kadro mühendisliği ve görev dağılımında ciddi sıkıntılar yaşamaya başladı. Üzerine bir darbe de yazın Vodafone Park’ta düzenlenen Shakira konserinin göz ardı edilemez etkisiyle futbol sahası kimliğini uzun bir süre boyunca kaybeden zeminden geldi. Sonrasında ise, bu sorunların hatırlatılmasından duyulan rahatsızlık mıdır, yoksa “tek adam” sendromunun tetiklediği güç zehirlenmesi midir bilinmez, Nevzat Demir Tesisleri ile yönetim kurulu arasında adeta köprü olan Ahmet Nur Çebi, başkanın yeni listesinde yer almadı ve kulüpteki görevi sona erdi.
Buraya kadar anlattıklarımızın sahada alınan sonuçların haricinde doğrudan takımın psikolojisine de ciddi bir olumsuz etkisi olduğunu göz ardı edemeyiz. Hem kulübün resmi, hem de futbolcuların kişisel sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlarına bakarak bile anlayabileceğimiz üzere, Beşiktaş’ta “feda” sezonuyla birlikte büyük uğraşlar sonucu yakalanan kolej havası yerini yavaş yavaş kara bulutlara bırakıyor. Yüzler gülmüyor, kaşlar çatık, herkes işini yapıyor, zaman zaman karşılığını alamasalar bile. Gruplaşmalar daha fazla artık, antrenmanda mevkidaşına bozulup top kaybından sonra pres yapmaya tenezzül etmeme gibi konuları geçsek bile, maç esnasında dahi “Niye pas vermiyorsun, neden duran topları sen kullanıyorsun” isyanlarına bol bol tanık olmaya başladık son zamanlarda.
Bu denli keskin bir düşüş durumunda panik butonu, net tavır sergilemektir. Yolun çatallaştığı yerde nereden gideceğinizi ise iyi seçmek gerekir. 3 seneye yayılan unutulmaz başarıları tek kalemde silme hamlesi hem Şenol Güneş’e, hem de mevcut kadroya haksızlık olur. Kolay yolu seçip elde avuçta ne varsa resetlemek yerine yönetim anlamında erken seçimle görev süresi uzatıp güven tazelemek, camianın güvenoyunu aldığınız takdirde hocanın arkasında durduğunuzu herkese göstermek adına kendisiyle uzun soluklu bir sözleşme imzalamak ve oyuncular & teknik heyet kanadından gelen talepleri ciddiye alarak çözümleri için ekstra mesai harcamak, an itibarıyla çizilebilecek yol haritaları arasında en mantıklısı gibi görünüyor. Ayrıca şunu da eklemeden bitirmeyelim, Beşiktaş taraftarı kendisine paralı müşteri etiketinin layık görülmesini asla kabul etmez. Kulübün gerçek sahiplerine hak ettikleri değerin ve saygının gösterilmesi, tribündeki mevcut yüksek tansiyonun düşürülmesi bakımından önemli bir adım olacaktır.


