Hans-Dieter Flick Bayern Munchen CoachDepo Photos

YORUM | Hans-Dieter Flick: Dervişâne bir deneyim biriktiricisi


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur


1979’dan beri Bayern Münih’te çeşitli pozisyonlarda yöneticilik yapan ve son on yıldır kulübün başkanlığını yürüten Uli Hoeness, koltuğunu devretmeden yalnızca iki hafta önce son işten çıkarmasını gerçekleştirmiş ve teknik direktör Niko Kovac’ın görevine son vermişti. Hoeness, Kovac’ı gönderirken takımdaki bazı oyuncuların bu kararın alınmasını desteklediklerini de söylemişti.

O oyunculardan biri olduğu düşünülen Thomas Müller ise şubat ayında The Athletic’ e verdiği röportajda, temel olarak antrenörlerin kovulmasının tek nedeninin olabileceğini söylemişti: Başarı eksikliği. “Bazıları üstlerindeki insanlarla anlaşamaz,” demişti Müller, “Ama o zaman bile, antrenörler başarılı oldukları müddetçe işlerini sürdürürler. Her kulüp başarılı olmak ister. Gerçek şu ki, her iki sonbaharda da Kovac yönetiminde iyi futbol oynayamadık. Zaman zaman iyi maçlar çıkardık. Ama yeterli sayıda maç kazanamazsanız, o zaman antrenör sorgulanacaktır."

Buna karşın köklü bir mâziye ve geleneklere sahip olan ve müzesinde geniş bir kupa koleksiyonu bulunduran büyük kulüplerde kazanmak artık tek belirleyici etken değil. Öyle olsaydı, Massimiliano Allegri hâlâ Juventus'ta görevinin başında olurdu. Ya da Ernesto Valverde, Barcelona'nın başındaki görevine devam ederdi. Büyük takımları yöneten antrenörlerin artık yapmaları gereken belki de ilk şey, kazanırken modanın dışında kalmamak. Bu açıdan Müller'in açıklamalarındaki "iyi oynayamama" vurgusu, “yeterince kazanamama” vurgusundan daha önemli. Yoksa Kovac da sürekli kaybetmiyordu. Zaten Bayern'in başında sürekli kaybetmek diye bir ihtimâl yoktur. Bayern’de çoğunlukla kazanır, ara sıra da kaybedersiniz. Ama sonuç ne olursa olsun rakibe hükmetmek zorundasınızdır. Kovac'ın sorunu da bu açıdan Allegri ve Valverde'ninkiyle aynıydı; kazanırken bile oynanan futbolun taraftarları yeterince tatmin etmemesi.

Eintracht Frankfurt Bayern Munchen 11/02/19Depo Photos

Üstelik söz konusu taraftarların yalnızca birkaç yıl önce 2010’lu yılların futbol eğilimlerinin bir numaralı belirleyicisi olan Pep Guardiola’nın takımını seyrettiklerini ve desteklediklerini düşünürsek, Guardiola'nın haleflerinin işi daha da zordu. Ancelotti, Guardiola’dan devraldığı yeni takımıyla birkaç hafta geçirdikten sonra, “Takımın futbol bilgisi çok yüksek. Bayern’deki oyuncuların bunu Guardiola’yla geliştirdiklerini düşünüyorum. Son üç yılda oyunla ilgili çok şey öğrenmişler. Şimdi de ben o bilgilerle yeni bir şeyler yapmaya çalışıyorum” demişti. Fakat o bilgilerle yeni şeyler yapmak hiç de kolay değildi. Bunun nedenini ise Müller aynı röportajda şöyle açıklıyor:

"Guardiola yönetiminde sahip olduğunuz baskınlığı uygulamak için antrenmanlarda son derece sıkı çalışmanız gerekir. Sorun da tam olarak bu. Çünkü bu, zihinsel olarak inanılmaz derecede yorucu. Bir şeyleri alışkanlık hâline getirene kadar sürekli tekrarlamanız gerekiyor. Pep için ise oyuncularını bu denli zorlamak normaldi. Öte yandan bazılarının Guardiola'nın yönetimindeki sıra dışı hâkimiyetimizi neden sıkıcı bulduğunu da anlayabiliyorum; çünkü bu tür bir kontrol, kopyalanıp çoğaltılamaz. ‘Bütün bunları Pep'ten öğrendiler. Sadece bu şekilde oynamaya devam etmeleri gerekiyor,’ diyemezsiniz. Sorun bu değil. Mesele, bunu her gün çalışmak zorunda olmanız."

Müller'in de itiraf ettiği gibi, Bayern’de oyuncular Guardiola’nın ardından zihinsel açıdan çok yorgunlardı. Edindikleri tüm yeni bilgilerin getirdiği bu yorgunluğun üzerine yeni şeyler yapmak ise belki de isteyecekleri son şeydi. Üstelik ne yaparlarsa yapsınlar, Guardiola yönetiminde oynadıkları futbolun ardından ne kendilerini ne de izleyenleri tatmin edebilirlerdi. Bu açıdan da Guardiola’nın ardından kim gelirse gelsin işi çok zordu. Nitekim Ancelotti gibi büyük bir fenomenin dahi yaşadığı zorlukların ardından Kovac’ınkiler çok daha mâkûl sayılırdı.

Geçtiğimiz kasım ayında ise Bayern yönetiminin önünde Kovac’ın yerine getirebileceği birçok seçenek vardı: Yeni neslin en gözde antrenörlerinden, son Şampiyonlar Ligi finalisti Mauricio Pochettino; fikirlerini güncelleyemese de sahip olduğu büyük tecrübeyle tıpkı Jupp Heynckes gibi kulübe katkı sağlayabilecek biri olan, üstelik Almanca da bilen Arsene Wenger ya da Juventus’ta edindiği kazanma alışkanlığını Bayern’de de sürdürebilecek olan Allegri. Ama görevi devretmek üzere olan yönetimin uzun süreli ve radikâl bir değişiklik yapma şansı yoktu. Bu yüzden sezon başında teknik ekibe katılan Hans-Dieter Flick’in “geçici antrenörlüğüyle” bir süre devam edip, yeni antrenörün kim olacağının belirlenmesi kararını da yeni yönetime bıraktılar. Ve bu hem Flick hem de Bayern için büyük bir şanstı.

Hans-Dieter Flick Bayern Munchen CoachDepo Photos

Bayern, Guardiola'dan sonra giderek anlamını kaybettiği topa sahip olma oyununun temel ilkelerini Flick ile birlikte yeniden hatırlamaya başladı. Hem de daha ilk maçtan. Kovac'ın son maçı olan 5-1'lik Eintracht Frankfurt mağlubiyetinin ardından, her ne kadar kontratak temelli bir oyun oynamasa da ligin kontratağa en iyi çıkan takımlarından biri olan Borussia Dortmund'a karşı yeniden topa sahip olma oyununa dönmek ise epey riskli bir karar sayılabilirdi. Ama Flick bu riski göze aldı ve sonucu kendileri adına harika oldu.

Flick, 1996 ve 2005 arasında Victoria Bammental ve Hoffenheim’ın başında Bölgesel Lig’de başladığı antrenörlük kariyeri haricinde, hep ikinci adam olarak kalmıştı. RB Salzburg’da kısa bir süre Giovanni Trapattoni’nin yanında çalışmış, ardından 13 yıl boyunca Almanya Millî Takımı’nda Joachim Löw’ün yardımcılığını yapmıştı. Başka bir deyişle o bir deneyim biriktiricisiydi. Ama sahnenin hep bir adım arkasında olduğu için aynı zamanda bir bilinmezliğe de sahipti ve bu ona Bayern’deki ilk gününden itibaren Guardiola’nın diğer haleflerinin bulamadığı bir özgürlük alanı sağlayacaktı.

Dortmund karşısında elde edilen 4-0'lık zaferde Flick'in nasıl bir takım yaratmak istediği çok net görülebiliyordu. Öncelikle Bayern'in stoperleri (Javi Martinez ve David Alaba) eskisi gibi geriden oyun kuruyordu. Kovac'ın çoğunlukla sağ bekte tercih ettiği Joshua Kimmich, 4-2-3-1'in sağ içinde kullanılmıştı, yanında ise derin oyun kurucu rolünde Leon Goretzka yer alıyordu. Guardiola’nın sahadaki uzun gölgesi olarak görülen, “alan yorumlayıcı” Müller ise 10 numarada yeniden sahne alıyordu. Sol beke aslen bir kanat oyuncusu olan Alphonso Davies yerleşmişti. Goretzka'nın derin oyun kuruculuğu, beklerin çizgi boyunca daha ileriye çıkmasını sağlıyordu. Bayern ise tıpkı Guardiola döneminde olduğu gibi sahanın her yerinde rakibe sayısal üstünlük kurmaya çalışıyordu.

Bayern Dortmund Tactics

Temel prensiplere geri dönüşün sancısı ise iki hafta sonra Bayer Leverkusen ve Borussia Mönchengladbach'a karşı çekilecekti. Bayern iki rakibe karşı da özellikle kontrataklarda zaaflar göstermiş ve bu durum Flick'e kusurları ortadan kaldırma şansını tanımıştı. Leverkusen'in hızlı hücumcularına karşı geride sürekli eksik yakalandığını gören Flick, bu maçın ardından Kimmich'i sık sık iki stoperin arasına atarak savunmada daha güvenli bir yapı kurmuştu.

Leverkusen mağlubiyetinin ardından Marco Rose'un Gladbach'ına karşı ise birkaç değişiklik göze çarpıyordu; Kimmich sağ beke, Müller sağ kanada geçmiş, savunma önüne Thiago Alcantara çekilmiş, Corentin Tolisso'nun da sol içte yer aldığı merkez orta saha üçlenerek rakibin kontrataklarına karşı daha sağlam bir yapı oluşturulmaya çalışılmıştı. Fakat birçok farklı taktik formasyonu kullanmasıyla bilinen Rose, Bayern'in karşısına doğru bir kararla kanatsız 4-4-2'yi kullanarak çıkmış, bu sayede merkezi kapatarak, Bayern'i kanatlara doğru oynamaya zorlamış ve maçın sonunda istediğini alan taraf Gladbach olmuştu.

Bu mağlubiyetin ardından Flick'in çıkardığı ders ise Kimmich'i orta sahadan kımıldatmaması gerektiğiydi. Ekürisinin Thiago olması gerektiğine de bu maçtan sonra karar vermişti. Hem boyutları hem de oyun tarzlarıyla Xavi Hernandez ve Andres Iniesta'yı andıran bu iki oyuncu, Bayern'in önde basan rakiplere karşı en önemli silahlarıydı. Kimmich ve Thiago sayesinde sonraki maçlarda rakibin karşı presini daha kolay aşan ve topa daha fazla sahip olan Bayern için bu iki öğretici mağlubiyet, aynı zamanda Flick dönemindeki son yenilgileri olacaktı.

GERMANY ONLY: JOSHUA KIMMICH THIAGO ALCANTARA BAYERN MÜNCHEN BUNDESLIGA 31082019Getty Images

Flick'in takım üzerindeki bir diğer önemli dokunuşu ise topsuz oyun üzerineydi. Kovac döneminde hücumda çoğunlukla 4-2-4 şeklini alan Bayern, hücumda korkutucu bir takım olsa da orta sahanın merkezini sadece iki oyuncuya emanet etmenin bedelini rakiplerin bulduğu kontrataklarda ödüyordu. Rakip yarı sahaya düzgün bir şekilde yerleşemeyen takım, karşı presi de örgütleyemiyor, buna karşın savunma çizgisini de çok önde kurduğu için rakiplere rahatlıkla kullanabileceği geniş alanlar veriyordu. Flick takımın bu sorunu da kısa sürede aşmasını sağladı.

Johan Cruyff, prensip olarak kaleci hariç beş hat kullanmayı sevdiğini söyler: Geri dörtlü, geriye yakın oynayan bir merkez orta saha, iki yanında oyunu ileri taşıyan iki orta saha, önde bekleyen ya da orta sahaya yaklaşan bir santrfor ve kanatlarda birer hücumcu. Hücum dizilişinde oyun alanı, orta yuvarlağın kendi tarafındaki yarısından rakibin ceza sahasına kadardır. Bu durumda ortaya kırk beş metre uzunluğunda, altmış metre eninde, hatlar arasında yaklaşık dokuz metrelik aralık bulunan bir alan çıkar. “Bu mesafeler neden önemlidir peki?” diye sorar Cruyff, cevabını da yine kendisi verir: “Çünkü bu mesafelere sahip her aralık daha kolay ve daha etkin kapatılabilir ve her daim topun gerisinde yeterince oyuncu kalır.”

Flick de Cruyff’un bu prensiplerini takip ediyor. Geride bir beşli hat (Pavard, Boateng, Alaba, Kimmich, Thiago) ve ileride bir beşli hat kullanıyor (Coman, Müller, Lewandowski, Gnabry, Davies). Elbette bu iki hat arasında geçişkenlik her zaman mevcut. Örneğin; genelde sol bek Davies öne çıkıp, sağ bek Benjamin Pavard biraz daha geride beklerken, Pavard’ın ileriye çıktığı pozisyonlarda Kimmich sağ iç koridoru korumak için geride bekliyor. Öte yandan Flick, kanat oyuncularının da hücumda sürekli içeri girmesini istiyor ve bu sayede hem kanatlar gole daha yakın oluyor hem de top rakipteyken alan daha iyi işgâl edilmiş oluyor. Bu da Cruyff’un bir diğer önemli prensibindeki gibi mesafelerin birbirine yakın olmasını sağlıyor.

Hans-Dieter Flick Benjamin Pavard Köln Bayern Munchen 02/16/20Depo Photos

Flick'in bu kadar kısa bir sürede, üstelik birinci adamlıktaki ilk ciddi deneyiminde böyle büyük oyuncuları köklü taktiksel değişikliklere iknâ etmesi ise onun sadece taktisyen yönünü değil, aynı zamanda insan yönetimi konusundaki becerilerini de kanıtlıyor. Tüm bunları gören Bayern'in yeni yönetimi de çok doğru bir kararla nisan ayında Flick'in sezon sonuna kadar olan sözleşmesini üç yıl daha uzattı.

İngilizcede "flick" kelimesinin anlamlarından biri "hafif vuruş". Bayern'in Flick'i göreve getirişi de pekâlâ böyle tanımlanabilir: Harika bir hafif vuruş. Bundesliga'da dördüncü sırada teslim aldığı, sezon içinde yedinci sıraya kadar da gerileyen Bayern, ligin bitmesine beş hafta kala bir mucize olmazsa şampiyonluğu garanti altına almış durumda. Flick ayrıca kulüp tarihinde çıktığı ilk 25 maçında 22 galibiyet alan ilk antrenör oldu ve ligde onun yönetiminde çıkılan ilk 19 maçta takım tam 61 gol attı (maç başına 3.2 gol). Hatta Bayern’in şu anda Şampiyonlar Ligi'nde Manchester City ile birlikte en büyük iki favoriden biri olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Kısacası bu, 54 yaşında birinci adamlığa adım atan biri için kusursuz bir başlangıç.

Flick’in yolu çok sık kullanılan bir yol olmasa da aynı patikadan bir önceki yüzyılın sonunda Jose Mourinho da geçmişti. Barcelona’da Bobby Robson ve Louis van Gaal’in yanında deneyimler biriktiren Mourinho’nun yönteminin bir benzerini Trapattoni ve Löw’ün yanında izleyen Flick, gölgedeki her deneyiminden bir şeyler öğrendi ve dervişâne bir sabırla kendi zamanının gelmesini bekledi. Elbette ilk Avrupa kupasını 40 yaşında kazanan Mourinho bu açıdan elini çok daha çabuk tutmuştu. Ama kim bilir? Her ne kadar bambaşka futbol tahayyüllerinin takipçileri olsalar da, 2000’li yıllarda futbolun gittiği yönün başlıca belirleyicisi olan Portekizlinin kaderini önümüzdeki on yılda paylaşacak olan adam belki de Flick’ten başkası değildir.

Reklam

ENJOYED THIS STORY?

Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

0