Fatih Terim Galatasaray CoachAA

YORUM | Geri dönüşlerin ustası


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur


Günümüz futbolunda takımlar arasındaki güç farkının giderek derinleşmesiyle birlikte oyun tarzları da aynı ölçüde keskinleşti. Artık güçlü takımlar topa her zamankinden fazla sahip olurlarken, zayıf takımlar ise topsuz oyuna her zamankinden fazla yöneldiler.

Geçtiğimiz aylarda Socrates’ te kaleme aldığı yazısında bu duruma dikkat çeken Jonathan Wilson, Premier Lig’de 2003-04 ile 2005-06 sezonları arasında bir takımın yüzde 70 veya daha fazla oranda topa sahip olduğu maç sayısının üç olduğunu, bu verinin 2016-17 sezonunda 36’ya ulaştığını, geçtiğimiz sezonki sayının ise 63 olduğunu belirtmişti.

Doğal olarak bu ortamda hemen her ligde şampiyonluğun yolu topa sahip olmaktan geçiyor. Son yıllarda Avrupa’nın beş büyük liginde bu anlamda ezberin dışına çıkarak şampiyon olabilen iki takım vardı; Diego Simeone’nin Atletico Madrid’i ve Claudio Ranieri’nin Leicester City’si. Bu sezon da Simone Inzaghi’nin Lazio’su %50.2’lik topa sahip olma oranıyla Serie A’da zirveye oynayarak bir diğer istisnai şampiyon olmaya çalışıyor.

Buna karşın belki de tüm futbol tarihindeki en sıradışı performanslardan birini gösteren Liverpool haricinde, topa sahip olan takımların zorlandıkları bir sezon oluyor. Premier Lig’de son iki sezonda 200 puan toplayan Manchester City’nin bu sezon Liverpool’un an itibarıyla 22 puan gerisinde kalmasının en önemli sebeplerinden biri, top hâkimiyetinin tavan yaptığı birçok maçta savunma geçişlerinde yaşadığı zayıflıktı.

Serie A’daysa son sekiz sezonun şampiyonu Juventus, bu sezon unvanını korumak konusunda hiç olmadığı kadar zorlanıyor. Üst üste kazandığı sekiz şampiyonluğun beşinde takımın başında olan Massimiliano Allegri, elde ettiği başarılara rağmen takımın oynadığı futbolun yeteri kadar tatmin edici olmaması nedeniyle görevinden alınmış ve yerine son yıllarda topa sahip olma oyununun en önemli temsilcilerinden biri hâline gelen Maurizio Sarri getirilmişti. Ancak ortaya çıkan sonuç tam bir felâket oldu. Sarri’nin Juventus’u her ne kadar topa daha fazla sahip olsa da, üretim konusunda yaşadığı sıkıntılar yüzünden Allegri döneminden bile daha az keyif veren bir yapıya büründü.

Cristiano Ronaldo Maurizio Sarri Juventus

La Liga’nın son iki sezonunun şampiyonu Barcelona’nın durumu da bundan pek farklı değil. Ernesto Valverde’nin görevden alınmasının nedenleri Allegri’ninkilere benziyor. Şampiyonlar Ligi’nde üst üste iki sezon Roma ve Liverpool karşısında gelen trajik elenişler kadar, oynanan oyunun Barça’yı geleneklerinden kopardığı yönünde yapılan eleştiriler de Valverde’nin sonunu hazırlamıştı. Yerine getirilen Quique Setien’in ise Barça’nın DNA’sına uyan bir tarzının olduğu kesin. Onun gelişiyle birlikte takımın topa sahip olma oranı beklenildiği gibi oldukça arttı. Buna karşın Barça’nın da tıpkı Juve gibi üretim sorunları aşılamadı.

Son olarak Juventus’un Şampiyonlar Ligi son 16 turu ilk maçında mağlup olduğu Lyon’un kalesine tek bir isabetli şut dahi gönderememesi, maçın ardından Sarri’yi oldukça sinirlendirdi. “Nedeni bilmediğim bir şekilde oyunculara hızlı hareket etmelerinin önemini anlatamıyorum,” dedi Sarri, “Yine de bunun üzerinde çalışmaya devam edeceğiz, er ya da geç bu kavram kafalarına girecek.”

Napoli deplasmanından beraberlikle dönen Barcelona ise Juventus kadar olmasa da yine çok az pozisyon üretebildi. Ancak Setien, Sarri kadar sinirli değildi. Bu durumun nedenini Napoli’nin 10 kişiyle savunma yapmasına bağladı ve böylesine katı bir savunma karşısında pozisyon bulamamalarının normal olduğunu söyledi.

Ancak belki de durum ne Sarri’nin kızdığı kadar karmaşık ne de Setien’in sakince kabullendiği kadar basittir. Maçın büyük bölümünü rakip yarı sahada yerleşik bir savunma karşısında alan arayarak geçiriyorsanız, öncelikle en uçta bağlantı rolünü üstlenebilecek bir 9 numaraya gerek duyarsınız. Juventus bunu Paulo Dybala ile yapmaya çalışıyor; ama elbette yapamıyor. Öte yandan karşınızda bazen iki dörtlü hat, bazen de altılı bir savunma ve önünde üçlü bir blok beklerken isterseniz sabaha kadar pas yapabilirsiniz; ama alan bulmanızı sağlayacak olan başlıca şey, rakibin birkaç oyuncusunu eksiltecek bir dripling ya da savunma arkasına yapılacak bir topsuz koşudur. Juve ve Barça’da eksik olan başlıca şey işte bu.

Bir zamanlar ise Barça’da bunu David Villa ve Pedro çok iyi yaparlardı. Bu iki oyuncu sayesinde Andres Iniesta ve Xavi Hernandez’in üstün oyun görüşleri ortaya çıkar, Lionel Messi’nin sahte 9’luğu da anlam kazanırdı. Setien’in gelişiyle birlikte yıllar sonra yeniden en uçta değerlendirilen Messi’ye sahte 9 olmak ise etrafındaki hareketsizlik yüzünden artık yalnızca acı veriyor olmalı.

Lionel Messi Real Madrid Barcelona 03/01/20Getty Images

Gelelim esas konumuza. Aslında Galatasaray’ın çıkışı hakkında olması gereken bir yazı için lafı biraz fazla uzatmış olabilirim. Ama sarı-kırmızılıların sezonun ilk yarısında yaşadığı sıkıntılar da tüm bunlardan çok farklı değildi.

Kariyeri boyunca topa sahip olmak gibi bir takıntısı hiç olmamış Fatih Terim, bu sezon başında ise stratejisini değiştirmişti. Yapılan transferler de bunu gösteriyordu. Steven Nzonzi, Jean Michael Seri, Mario Lemina, Ryan Babel, Radamel Falcao ve hatta geçen sezonun devre arasında takıma katılan sol ayaklı pasör stoper Marcao. Hepsi Terim’in topa sahip olma oyununa yöneldiğini gösteren hamlelerdi. Ama unuttuğu ya da atladığı bir şey vardı; topa hükmetmenin temeli topu değil rakibi hareket ettirmeye dayalıdır. Yarattığı yeni Galatasaray ise yalnızca topu hareket ettirebiliyordu.

Topa sahip olmanın en önemli amaçlarından biri, rakibe karşı sayısal üstünlük yakalamaktır. Örneğin sağ kanatta rakibi bir kişi eksik yakaladıysanız, o andan itibaren artık ne olacağını yalnızca sizin yapacaklarınız belirler. Fakat rakip sizin karşınıza daha fazla sayıda oyuncuyla dikilmişse, o zaman yapabileceğiniz iki şey vardır; topu alan ve zaman bulabileceğiniz başka bir yere götürmek ya da elinizdeki bireysel yeteneklerin sihir yaratmalarını beklemek. Galatasaray sezonun ilk yarısında hep bir sihir bekleyerek oynadı. Ama ortada sihir falan yoktu, gerçekler ise can acıtıcıydı.

Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazandığı dönemi anlatan belgeselin en çarpıcı yerlerinden biri final maçından bir gün önce yapılan son taktik antrenmandır. Antrenman sahasında oyuncularını etrafına alan Terim, elindeki topu sahanın öbür ucuna doğru gönderir ve ardından oyuncularına dönüp şöyle der; “Benim için futbol pozisyon oyunudur. Top neredeyse ona göre pozisyon alacağız.”

Topa sahip olmak isteyen bir takımın temel prensiplerinden biri de elbette topu kaybettiğinde onu mümkün olduğunca çabuk geri kazanmaktır. Bunun için de iyi pozisyon almak kadar, oyuncuların fiziksel olarak oldukça yüksek seviyede olmaları gerekir. Ancak Galatasaray’ın sezon başında veteran yıldızlardan kurduğu takımın bunu başarabilmesi de mümkün değildi. Top çoğunlukla Galatasaray’da kalsa da bunun nedeni etkili bir karşı presin uygulanması değil, rakiplerin topu olabildiğince Galatasaray'a bırakmak istemeleriydi. Çünkü top ne kadar Galatasaray’da olursa, üretim konusunda bir o kadar sorun yaşayacaklarını ve kaybedecekleri topların ardından kontrataklara o kadar açık olacaklarını biliyorlardı. Real Madrid dahi İstanbul'da bu şekilde oynayıp kazanmıştı.

Ryan Babel Galatasaray Real Madrid 10/22/19Depo Photos

Devre arasında ise Terim yaptıkları hatayı çoktan görmüş ve kabullenmişti. İlk iş olarak Nzonzi ve Babel takımdan gönderildi, savunma önü Lemina - Seri ikilisine bırakıldı, ardından geçen sezonun en önemli fark yaratan oyuncusu Henry Onyekuru süre bulamadığı Monaco’dan geri getirildi. Son olarak ise Yuto Nagatomo’nun yerine RB Leipzig’de yeteri kadar şans bulamayan Marcelo Saracchi kiralandı ve sol kanat tamamen yenilenmiş oldu. Böylece Galatasaray hem sezonun ilk yarısına göre 12 yaş daha genç bir sol kanada sahip olarak takımın dinamizmini bir anda artırdı hem de sol ayaklı bir sol bekin gelmesiyle hücumda yaşadığı genişlik sorununu aştı.

İlk yarının son maçı olan Antalyaspor maçından itibaren savunma önündeki çift pivottan biri olan Lemina’nın geriden oyun kurarken stoperlerin arasına girmesiyse hem topun hücuma daha nitelikli bir şekilde taşınmasını hem de beklerin ileriye daha özgürleşerek katılmalarını sağladı. Bireysel olarak performansı dip yapan Mariano’nun bir anda takımın en etkili hücum silahlarından birine dönüşmesi ve önündeki Sofiane Feghouli’yle yeniden telepatik düzeyde bir uyum yakalamaları da bu sayede oldu.

Yeni düzen içerisinde bambaşka bir çehreye bürünen oyunculardan biri de Seri'ydi. Ligin ilk yarısında kendisinden beklenen yaratıcı pasları veremediği gibi, yaptığı top kayıplarıyla da takımın sık sık geriye koşmasına neden olan Seri, nihayet hücum hattında aynı dili konuşabildiği birini buldu; Onyekuru. Nijeryalı oyuncunun rakip savunmaların arkasına attığı hemen her koşuyu en doğru zamanda, en doğru şiddette gönderdiği uzun menzilli ara paslarıyla ödüllendirmeye başladı. Öyle ki, yirmi yıllık Kadıköy hegemonyasını bitiren şeylerin başında da Seri ve Onyekuru arasında kısa sürede oluşan bu kusursuz uyum geliyordu.

Fakat elbette övgülerin aslan payını Terim hak ediyor. Galatasaray’ın içinde bulunduğu durum öylesine çözümsüz görünüyordu ki, buradan çok kısa sürede kestirme bir çıkış yolu bulmak, kesinlikle ustalık gerektiriyor.

Fatih Terim Galatasaray CoachAA

Futbolda uzun vadede başarılı olabilen antrenörlerin birçok ortak yanı olabilir. Onları diğerlerinden ayıran belki de en önemli şey ise sürekli doğru kararlar vermeleri değil, hatalarından çabuk dönebilmeleridir. Tıpkı Terim’in yaptığı gibi. Bu geri dönüş yolun sonunda ona bir kez daha şampiyonluğu getirir mi bilinmez, ama işte yine uzaklardan gelip zirvenin en güçlü adaylarından biri olmayı başardı.

“Bir takımın kötü oynadığını söyleyebilecek birçok insan vardır, buna karşın neden kötü oynadıklarını söyleyebilecek insan sayısı az sayıdadır, daha iyi oynamaları için ne yapılmasının gerektiğini söyleyebilecek insan ise daha da azdır” der Johan Cruyff. Galatasaray’ın sezonun ilk yarısında korkunç bir oyun oynadığını görebilmek için iki göze ve gördüklerini anlayabilecek kadar futbol bilgisine sahip olmak yeterliydi. Ancak bu durumun nedenlerini ve nasıl değişebileceğini bize ancak Terim’in kendisi gösterebilirdi.

Nitekim öyle oldu.

Reklam

ENJOYED THIS STORY?

Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

0