YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Şampiyonlar Ligi gruplarının en şanssız takımı açık arayla Slavia Prag’dı. Kura çekiminde Barcelona, Inter ve Borussia Dortmund ile aynı gruba düştüklerinde, kulüp yöneticilerinin acı acı gülümsedikleri o anı hatırlıyorsunuzdur.
Sonucunda ise beklenen oldu; Çekya ekibi grupta hiç galibiyet alamadı ve iki puanla son sırada yer aldı. Tıpkı Galatasaray gibi. Ama futbolda iki kere iki her zaman dört etmiyor. Slavia Prag’ın kazandığı iki puanla, Galatasaray’ın toplayabildiği iki puanın arasında da devasa farklar var.
Slavia Prag'ın kazandığı iki puan, Giuseppe Meazza ve Camp Nou’dan çıkarıldı. Ve iki maçın da üstün olan tarafı onlardı. Savunmalarını çılgınca orta sahaya yakın kurdular, Avrupa’nın en hızlı ve teknik oyuncularına karşı meydan okudular ve kaybetmemeyi başardılar. Galatasaray ise grubundaki iki favoriye karşı Santiago Bernabeu ve Parc des Princes’te varlık dahi gösteremedi. Üstelik iki rakibi de kendilerini hiç zorlamadan, çok düşük bir tempoda oynadılar; ancak iki maçta Fernando Muslera’nın koruduğu kaleye toplam 11 gol gönderdiler.
Depo PhotosAynı puanı toplayan iki takımın hücum istatistikleri de ortaya koydukları futbol anlamında aralarındaki farkı açıkça ortaya koyuyor.
| Hücum bölgesinde isabetli pas | Rakip ceza sahasında topla buluşma | İsabetli şut | Gol beklentisi (xG) | Attığı gol | |
| Galatasaray | 425 | 62 | 9 | 4.2 | 1 |
| Slavia Prag | 636 | 139 | 34 | 9.5 | 4 |
Dün akşamki maçın ardından ise Fatih Terim, PSG ile aralarındaki farktan söz ediyordu. Hâlbuki iki ay önce iki ülkenin milli takımları yine Paris’te karşı karşıya gelmişti. Karşılaşmadan istediğini alan taraf ise Türkiye olmuştu. Ondan dört ay önce Konya'daki karşılaşmadaysa ezici bir üstünlük kurup kazanan yine Türkiye'ydi. Peki buna karşın iki ülkenin şampiyon takımları arasında PSG'nin lehine bu kadar farkın olması normal mi?
Esas konuşulması gereken ise PSG’den ziyade Galatasaray’ın Slavia Prag ile arasındaki farktı. Ama her zamanki gibi konuşulmadı. Terim'in, "Bir hayâlim var" sözleriyle başlanan sezonda ortaya çıkan şey ise pahalı veteran oyuncularla kulüp tarihinin en kötü Şampiyonlar Ligi performansı olmuştu. Ama maçın ardından Terim yine sakatlıkları, FFP engelini ve ocak ayında yapılmasını istediği yeni transferleri konuştu. Aynı saatlerde Bayern’e kaybeden Tottenham’ın patronu Jose Mourinho ise, "Şubat ayına kadar oyuncularımı daha iyi anlayacağım ve daha hazır olacağız" diyordu.
Kariyerleri boyunca zaferler elde etmeye alışmış, kazanmaya bağımlı iki antrenör ve birbirine tamamen zıt iki farklı bakış açısı... Biri sürekli oyuncularını değiştirmekten, diğeriyse oyuncularını daha iyi anlaması gerektiğinden bahsediyor. Sizce hangisi doğru yapıyor?
Hani savunma futbolu geri dönüyordu?
Depo PhotosŞampiyonlar Ligi’ndeki eleme turları, daha çok takımlar arasındaki taktik savaşlara sahne oluyor. Büyük olasılıkla da daha kontrollü ve disiplinli oynayan takım, sonucunda daha az hata yapıp tur atlamayı başaran taraf oluyor. Grup aşamaları ise daha çok bunun anti-tezi gibi. Özellikle son sezonlarda grup maçları iyice çığrından çıkmış durumda.
2017-18 sezonundaki grup maçlarında toplam 306 gol atılmış ve bu turnuva tarihinin en gollü grup aşaması olmuştu. Bu sezonki grup maçlarında ise takımlar iki gol daha fazla attılar ve rekoru yenilemeyi başardılar. Bu aynı zamanda maç başına 3.2 gol atıldığı anlamına geliyor.
Bu ortalamanın ne kadar yüksek olduğunu anlayabilmek için çarpıcı bir örnek daha verelim: 2003-04 sezonunun sonunda Şampiyonlar Ligi’nde toplam 309 gol atılmıştı, 16 sezon sonra ise takımlar bu gol sayısının bir eksiğine henüz grup aşamasında ulaştılar.
Birileri savunma futbolunun geri döndüğünü mü söylüyordu?
Avrupa Süper Ligi fiilen kuruldu
Şampiyonlar Ligi'nde bir ilk yaşandı. 2003-04 sezonundan bu yana eleme usulüyle oynanan son 16 turunda ilk defa 16 takımın tamamı Avrupa'nın beş büyük liginden oluştu: İngiltere (4), İspanya (4), Almanya (3), İtalya (3), Fransa (2).
Bunu hem beş büyük ligin temsilcilerinin Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılmalarını sağlayan yeni düzenlemelerin hem de güçlülerin daha güçlü, zayıfların daha zayıf oldukları yeni futbol düzenininin bir sonucu olarak görebiliriz. Böyle olmasını istiyorlardı ve böyle oldu; bir başka deyişle dev kulüplerin hayâli olan Avrupa Süper Ligi fiilen kuruldu. Oysa futbolun daha fazla Slavia Prag, Dinamo Zagreb ve Salzburg'a ihtiyacı var. Daha fazla Ajax...
Dev kulüplerin isteklerini yerine getirmek için çalışan UEFA ise geçen sezon Avrupa finalini son saniyede kaçıran, kendi ligini de gol rekoru kırarak şampiyon bitiren; fakat tüm bunlara karşın bu sezon Şampiyonlar Ligi'ne yeniden katılabilmek için ağustos sıcağında Kıbrıs'ta maç yapmak zorunda bıraktığı Ajax'ın grubundaki son maçında Valencia'ya kaybederek bir üst tura yükselememesinden mutluluk duymuş olmalı.
Getty ImagesValencia'nın saha içindeki manipülasyonlarına boyun eğen Ajax, sinirlendi, dakikalar ilerledikçe kontrolünü kaybetti, kendi oyunundan uzaklaştı ve sonunda dışarıda kaldı. Matthijs de Ligt ve Frenkie de Jong'u ellerinde tutabilselerdi, yine böyle mi olurdu? Muhtemelen hayır.
Bu aynı zamanda Avrupa futbolunun en büyük sorunlarından biri. Piyasa şartları, oyuncu yetiştirerek yarışmaya çalışan kulüplere ayakta kalma şansı tanımıyor. Kendini biraz gösteren her oyuncu kısa süre içinde dev kulüpler tarafından yağmalanıyor. Aynı durumu, üç sezon önce hem kendi yetiştirdiği hem de ucuza mâl edip parlattığı genç oyuncularıyla Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale kadar yükselen Monaco da ertesi sezon yaşamıştı. Bu sezon bunu Ajax yaşadı. Muhtemelen gelecek birkaç sezon içinde Salzburg da yaşayacak.
Ama Barcelona’nın Inter’i deplasmanda yenip grup lideri olduğu karşılaşmanın ardından Ajax’ın elendiği haberini Giuseppe Meazza’nın skorborduna üzgün gözlerle bakarak öğrenen De Jong’un aidiyeti... İşte o duyguyu hiçbir zaman satın alamayacaklar.
Şubat'ta Giuseppe Meazza’nın ışıkları onlar için açılacak
Dün akşam Atalanta’yı izlediniz mi?
Shakhtar Donetsk’i deplasmanda 3-0 yenip, tarihlerinde ilk defa katıldıkları Şampiyonlar Ligi grubundan bir üst tura yükselmeyi başardılar. Üstelik gruptaki ilk üç maçlarında tam 11 gol yemişler ve tek bir puan alamamışlardı. Bu üç maçın ardından Atalanta’nın Şampiyonlar Ligi için çok zayıf kaldığı ve Gian Piero Gasperini’nin pragmatizmden yoksun oyun anlayışının takımın çok gol yemesine sebep verdiği yönünde eleştiriler yapılıyordu.
Hâlbuki Atalanta’nın tüm gücü bu yaklaşımında yatıyordu. Rakip kim olursa olsun kendi hücuma dönük futbollarından, 3-4-3’ün farklı biçimlerinden, savunmayı önde kurup, rakip yarı sahada pres uygulamaktan vazgeçmiyorlardı. Kendi tarzlarıyla ilk üç maçlarından puansız ayrılmışlardı, kendi tarzlarıyla son üç maçlarında yedi puan aldılar ve şimdi kendi tarzlarıyla bir üst turdalar. Aynı zamanda turnuva tarihinde gruptaki ilk üç maçını kaybedip bir üst tura yükselen ilk takım olmayı da başardılar.
Getty ImagesArtık Şampiyonlar Ligi’ndeki iç saha maçlarını oynamak zorunda kaldıkları Giuseppe Meazza’nın ışıkları, şubat ayının hafta içindeki bir akşamında Inter için değil, Bergamo’nun mavi-siyahlıları için açılacak.
Timothy Castagne, Mario Pasalic ve Robin Gosens’in dün akşam attığı gollerle ise başka bir şeyi daha başardı Atalanta. Şu ana dek Şampiyonlar Ligi’nden 39.5 milyon euro kazanan kulüp, 36 milyon euro olan oyuncu maaşlarını tamamen karşılamış oldu.
Mourinho, Inter’de çalıştığı dönemde Genoa’nın başında olan Gasperini’nin Serie A'da kendisine en çok sorun çıkaran antrenör olduğunu söylüyordu. Aradan geçen yaklaşık on yılın ardından Gasperini benzer övgüleri artık bütün ülkeden alıyor. Ve bunu fazlasıyla hak ediyor.
