YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Ligdeki ilk üç maçında sadece bir gol yiyen Ankaragücü, geçtiğimiz hafta Yeni Malatyaspor’dan dört gol yerken, savunma zaaflarını da açık bir şekilde belli etmişti. Yeni Malatyaspor, dört golü de Ankaragücü savunması yerleşikken atmıştı. Savunma arkasına sızarak ya da uzaktan vurarak; ama dört gol de Ankaragücü’nün geri dörtlüsü yerindeyken gelmişti. Bu da başkent ekibinin derin savunma konusunda oldukça sorunlu bir takım olduğunu gösteriyordu.
Fenerbahçe ise geçen hafta ilk defa bir takıma karşı pozisyona girmekte zorlanmıştı. Alanyaspor’un orta blok presi karşısında ısrarla geriden oyun kurmaya çalışan ama bunu başaramayan Fenerbahçe, ligdeki ilk yenilgisini de maruz kaldığı pres sonucunda gelen bireysel hatalarla almıştı. Dolayısıyla Ankaragücü’nün de yapması gereken belliydi; geriye yaslanmamak. Çok önde basarlarsa, bu defa da arkada Fenerbahçe’ye geniş alanlar verebilirlerdi. Bu yüzden Alanyaspor’un yaptığı gibi Fenerbahçe’yi ikinci bölgede sıkı durarak durdurmaya çalışmalılardı.

Öyle de yaptılar. 4-1-4-1 dizilişiyle sahaya çıkan Metin Diyadin’in öğrencileri, tıpkı Alanyaspor gibi orta blokta adam markajına dayalı bir pres uyguladılar, bu yolla da Fenerbahçe’nin savunma ve hücum hattını birbirinden ayırdılar. Emre Belözoğlu’nun yokluğu da tıpkı geçen hafta olduğu gibi Fenerbahçe’yi yine çaresiz bıraktı. Orta sahada oyun kurabilecek bir oyuncu olmayınca, Fenerbahçe presten yine kurtulamadı. Bunun için ya Vedat Muriqi’e uzun oynayacaklardı ya da ısrarla geriden oyun kurmaya devam edeceklerdi. Fenerbahçe, stoperleri aracılığıyla yine ikincisini seçti.
16. dakikada top Luiz Gustavo’daydı. Ön taraftaki oyuncuları kendilerine yaklaşmaları için el kol hareketleriyle sert bir şekilde uyardı. Ama ön taraf oralı olmadı. Sonra Adil Rami’ye pasını verdi. Rami’nin de önü kapalıydı. Önce Zanka’ya doğru oynamak istedi; ama pası Dever Orgill’den döndü. Top yine ona geldiği için şanslıydı. Fakat Fenerbahçe’nin ön tarafında yine boşa çıkan kimse yoktu. Bu defa Max Kruse’ye doğru oynamayı denedi, yine olmadı. Ricardo Faty kesti, sonrasını biliyorsunuz. Tek pasla gol...
Peki Fenerbahçe neden iki haftadır geriden oyun kurmakta zorlanıyor? Bunun en büyük nedeni, elbette Emre’nin yokluğu. Ama tek sebep bu değil. Bir sorun daha var; Kruse.
Kruse gerçekten çok zeki bir oyuncu. Hatta ligde hücum IQ’su en yüksek oyuncu olabilir. Rakibin sayısal olarak eksik olduğu alanları o kadar çabuk fark ediyor ki, Fenerbahçe bu sayede sık sık rakibini ikiye bir yakalıyor. Ama bunun için öncelikle topun üçüncü bölgeye getirilmesi lâzım. Bu yapılamadığında ise Kruse’nin zaafları ortaya çıkıyor.
Fenerbahçe rakibin orta blok presini aşamadığında ikinci bölgede ekstra bir oyuncuya daha ihtiyaç duyuyor. Bu anlarda geriye gelip pas istasyonu olması gereken isim ise Kruse. Ama Alman oyuncu bunu yapamadığı için Fenerbahçe merkez orta sahada 3’e 2 kalıyor ve topa sahip olmak için stoperlerine dönmesi gerekiyor.

Sarı-lacivertliler bu sorunu daha önce de yaşamıştı. Alex de Souza’nın rakip ceza sahası önünde takıma yıllarca getirdiği büyük avantajların yanında, arkasında bıraktığı dezavantajlar da oluyordu. O zaman Aykut Kocaman, bu dezavantajlarla daha fazla oynayamayacaklarını düşünüp merkez orta sahayı üçlemiş ve büyük bir cesaret isteyen kararla Alex'i takımdan kesmişti. Fenerbahçe yıllar sonra aynı ikilemi Kruse’yle yaşıyor. Şayet takımın başında Kocaman olsaydı, aynı sebeplerden ötürü muhtemelen Kruse’yi de kesebilirdi. Ama Ersun Yanal için böyle bir ihtimâl söz konusu bile olamaz.
Bu yüzden Kruse'ye sahipken, Fenerbahçe’nin merkez ikilisinden birinin mutlaka oyun kurucu nitelikleri olmak zorunda. Bu nitelikler de mevcut kadroda yalnızca Emre’de ve Beşiktaş’taki en iyi zamanlarına dönebilirse Tolgay Arslan’da var. İlk yarının sonlarına doğru Garry Rodrigues’in sakatlanıp, yerine Emre’nin girmesi Fenerbahçe adına bu anlamda bir şanstı. Ancak bu bölümde Emre’nin forvet arkasında, Kruse’nin sol kanatta konumlandırılması, geriden oyun kurma problemini devam ettirdi.
İkinci yarıda ise fizik olarak hiç iyi durumda olmadığını belli eden Rami’nin yerine Jailson oyuna girdi. Esas önemli değişiklik ise Emre’nin Gustavo’nun yanına çekilmesi, Kruse’nin 10 numaraya geri dönmesi, Tolga Ciğerci’nin ise Igor Tudor dönemindeki Galatasaray’da oynatıldığı gibi sol kanada gönderilmesiydi. Bu değişiklikler sayesinde Fenerbahçe, rakibin presinden kurtuldu. Ankaragücü giderek geriye yaslandı ve savunma zaafları belirmeye başladı. Emre sayesinde geriden daha nitelikli çıkmayı başaran, topun yönünü daha çabuk değiştiren ve en önemlisi rakip ceza sahası önünde yerleşmeyi başaran Fenerbahçe’de ise pozisyonlar peş peşe geldi.

73’te ise Ankaragücü attığı golü kendisi yedi. Pres altında kalan savunma hattı birbiri ardına hatalı tercihlerde bulundu ve topu kaybetti. Ardından Fenerbahçe’nin geçiş hücumunda top sahadaki en kaliteli ayaklarla buluştu: Emre, Kruse ve Muriqi.
İkinci golden sonraysa Fenerbahçe topu biraz bırakmaya başladı. Özellikle 81 - 85 arasında Ankaragücü’nün %81.2’lik topla oynama üstünlüğü vardı. Bu bölümde üst üste iki pozisyon da yakaladılar: Önce Orgill’e geçiş fırsatı, ardından gelişen set hücumunda da Canteros’a ceza yayı üzerinden şut imkânı verildi. Birinde Ozan Tufan’ın çabukluğu, diğerinde Altay Bayındır’ın refleksleri gole izin vermedi.
Nihayetinde ise Fenerbahçe kazandı; ancak sorunlarını yine gizleyemedi. İlk üç haftada daha çok güçlü yanlarını ortaya çıkaran bir Fenerbahçe vardı. Geçtiğimiz hafta ise Alanyaspor, Fenerbahçe’nin zaaflarını gösterdi ve Ankaragücü’ne kopya çekme şansı verdi. Dolayısıyla zaafları açığa çıkan Fenerbahçe’nin bundan sonraki maçlarında yeni hücum opsiyonlarına ihtiyacı olacak.




