Enner Valencia Dimitrios Pelkas Fenerbahce Trabzonspor 10/25/20AA

YORUM | Fenerbahçe ışığı gördü, üstüne yürümeli


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur


İlk beş haftada aldıkları sonuçlar itibarıyla, maç öncesinde Fenerbahçe, Trabzonspor karşısında ağır favori olarak gösteriliyordu ve bu kuşkusuz sarı-lacivertliler için iyi bir haber değildi. Çünkü maçın favorisi olmak, daha fazla topa sahip olmak, rakip yarı sahaya yerleşmek ve boşluk bulmaya çalışmak anlamına geliyordu ki, tüm bunlar Fenerbahçe için henüz çok erkendi.

Üçüncü haftadaki sezonun ilk derbisine ikide iki ve oldukça gösterişli bir oyunla çıkan Galatasaray’ın karşısında favori olmamak ise Fenerbahçe’ye tam tersine çok iyi gelmişti. Erol Bulut, o maça kadar Marcao ve Taylan Antalyalı üzerinden geriden oyunu çok iyi inşâ eden Galatasaray’ın nasıl durdurulabileceğini, “defansif forvet” rolünde kullandığı Ozan Tufan’ın başrolünde olduğu, iyi örgütlenmiş bir karşı presle göstermişti.

Ama futbolda her maç biriciktir, her maçın kendine ait olasılıkları vardır ve önümüze her seferinde bambaşka sonuçlar çıkarır. İyi antrenörlük, bu olasılıkları olabildiğince doğru tahmin etmeyi ve sonuca maç henüz oynanmadan etki etmeyi gerektirir. Bulut’un dün akşamki başlangıç planında Ozan’a aynı rolü vermesi ise  iki olasılığa işaret ediyordu: Ya klişe bir şekilde kazanan takımı bozmak istememişti (Göztepe maçında sakatlığı bulunan Gökhan Gönül ve cezalı olan Mauricio Lemos hariç) ya da Trabzonspor’un nasıl bir oyun oynayabileceğini pek de iyi öngörememişti.

Fenerbahce Trabzonspor Tactics

Karadeniz ekibi, geçtiğimiz yaz Kadıköy’e bambaşka bir şekilde çıkmıştı. O maçın favorisi Trabzonspor’du, hâliyle topa hükmeden bir futbol oynaması beklenen takım da onlardı. Ama aradan geçen dört ayda zaman hem Fenerbahçe’de hem de Trabzonspor’da çok şeyi değiştirdi. Bu değişim rüzgârları içinde iki takım da henüz kendisine bir oyun bulma aşamasında olsa da daha yetenekli oyunculara sahip olan taraf artık Fenerbahçe’ydi. Dolayısıyla bu maçta rakibi hataya zorlaması gereken tarafın da Fenerbahçe olacağı, Trabzonspor’un ise onların hatalarını bekleyeceği çok barizdi.

Nitekim öyle oldu. Trabzonspor zaman zaman orta blok presiyle Fenerbahçe’nin iki derin oyun kurucusu Jose Sosa ve Luiz Gustavo’yu baskıladı ve ön tarafla bağlantılarını kesti. Zaman zaman ise derin savunmaya çekilerek alanları daha da sıkılaştırdı. Her iki kanattaki Abdülkadir Ömür ve Anthony Nwakaeme de bu anlarda merkeze yaklaşarak oradaki kalabalığı artırdı. Sonucunda ise Ozan hatlar arasındaki bu sıkışıklıkta boğulurken, ön taraftaki tek yaratıcı olan Dimitrios Pelkas sol kanatta çürüdü.

Öte yandan topun Trabzonspor’da olduğu ve bordo-mavililerin geriden oyun kurduğu nadir anlarda da Lewis Baker’ın stoperlerin arasına girmesi, konuk ekibin geride üçe iki sayısal üstünlük yakalamasını sağladı ve topsuz oyundaki pres gücü nedeniyle Mbwana Samatta’nın yanında ikinci forvet olarak kullanılan Ozan’ın bu rolü de işlevsizleşti.

Merkezden üretim şansının kalmadığı bu ortamda ise beklenen oldu ve hâliyle Fenerbahçe’nin pozisyon bulma şansı duran toplara ve akan oyunda bek oyuncularının yaptığı ortalara kaldı. Nitekim sarı-lacivertlilerin ilk yarı boyunca gole en çok yaklaştığı anlar, Caner Erkin’in ceza sahasına gönderdiği yüksek topların neticesinde oluşan karamboller oldu.

Trabzonspor’un önce Lemos ve Sosa’nın anlaşmazlığı, ardından Benik Afobe’nin bireysel yeteneğiyle bulduğu golle ilk yarıyı önde kapatması ise ikinci yarının başında Bulut’un bir hamle yapmasını gerektirdi ve o hamle geldi. Sosa’nın yerine Papiss Cisse girdi, Senegalli forvet en uca, Samatta sol kanada, Pelkas forvet arkasına, Ozan ise sağ içe yerleşti. Bu pozisyon ve görevlendirme değişikliklerinin ardından ise Fenerbahçe önce oyunda, sonra tabelada üstünlük kurdu.

Marcel Tisserand Fenerbahce Trabzonspor 10/25/20AA

Elbette ikinci yarının hemen başında köşe vuruşundan gelen beraberlik golünün bu üstünlükte büyük payı vardı. Başka bir deyişle, sarı-lacivertliler bir kez daha kilidi duran top sayesinde aştı. Ardından rakibin fişini çeken son golü de artık bir Süper Lig klasiği olsa da tuhaf bir şekilde rakip savunmalar tarafından hâlâ bir sır muamelesi gören Gökhan Gönül’ün ön direğe hareketlenip topu arkaya aşırdığı korner organizasyonuyla buldu. Aynı zamanda Fenerbahçe’nin bu sezon ligde kaydettiği 10’uncu goldü bu ve 7’si duran toplardan gelmişti.

Bu durum ise Fenerbahçe açısından hem iyi hem de kötü bir şekilde değerlendirilebilir. İyi açıdan bakarsak; 18 yeni transferi olan, dolayısıyla daha fazla birlikte oynamaya ihtiyaç duyan ve bu yüzden henüz akan oyunda üretim sorunları yaşayan bir takımın duran toplarda %70’lik bir gol yüzdesi yakalaması harika bir çözüm.

Ralf Rangnick, geçtiğimiz hafta El Pais’ e verdiği röportajda bu duruma dikkat çekmişti. Inter ve Sevilla arasında oynanan ve beş golün dördünün duran toplardan atıldığı son Avrupa Ligi finaline dikkat çeken Rangnick, futbolda gollerin %30’unun duran toplardan geldiğini, buna karşın çok az takımın antrenmanlardaki zamanının %30’unu duran toplara ayırdığını söylemişti. Fenerbahçe, belli ki o az sayıdaki takımlardan biri.

Fakat bu çözümün, aynı zamanda geçici bir çözüm olduğunu da söylemek gerek. Zira duran toplardaki %70’lik gol yüzdesi devam ettirilebilecek bir şey değil. Geçen sezon Süper Lig’de duran toplarda en yüksek gol yüzdesini yakalayan takım %45’le Ankaragücü’ydü. Avrupa’nın beş büyük liginde ise bu dalda en yüksek yüzde La Liga’da %51’le Eibar’a aitti. Yani en iyi ihtimalle, Fenerbahçe’nin duran toplardaki gol yüzdesinin sezon sonuna kadar yaklaşık %20 azalacağını söyleyebiliriz. Dolayısıyla Fenerbahçe’nin akan oyunda ciddi bir gelişim sağlaması şart.

Bu konuda ise Fenerbahçe şu an pek farkında olmasa da ileride bir oyuncu hakkında büyük bir ikilem yaşayabilir: Caner Erkin. Caner, kariyerindeki en parlak performansını gösterdiği Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’sindeki zamanları da dâhil olmak üzere, şu sıralarda kendisini en rahat ve özgür hissettiği günlerini geçiriyor olabilir.

Gokhan Gonul Caner Erkin Fenerbahce Trabzonspor 10/25/20AA

Row-Z Report' un paylaştığı veriye göre, ligdeki altı maçın sonunda akan oyunda toplam 36 orta yapan Caner, bunlardan yalnızca beşinde isabet bulabildi ve %14’lük bir başarı yüzdesi yakalayabildi. Daha az sayıda (27) ve daha kısa mesafeli ortalar yapan Gökhan’da ise bu oran %41. Normalde, Caner’in çoğunlukla rakip savunmalar tarafından karşılanan bu başarısız ortalarının neticesi olarak Fenerbahçe’nin kalesinde birçok kontratak tehlikesi görmesi gerekir. Ama öyle olmuyor. Çünkü Bulut’un Fenerbahçe’si, takım savunması konusunda kısa sürede büyük bir aşama kat etmeyi başardı ve bu gerçekten takdiri hak ediyor. Topsuz oyunda takım hâlinde iyi pozisyon alınması sayesinde savunmadaki defoları daha az görülen Caner, top ayağındayken daha fazla özgürlük buluyor ve tabiri caizse istediği gibi oynayabiliyor.

Başka bir deyişle durum şöyle de tarif edilebilir: Top rakipteyken Fenerbahçe’nin oyununu net olarak görebiliyoruz. Ama top kendisine geçtiğinde Fenerbahçe’nin oyunu bitiyor, Caner’in oyunu başlıyor. Ve bu oyun, tehlikeli bir oyun.

Her ne kadar şu an Caner hem akan oyunda hem de duran toplarda takımın en büyük gol hazırlayıcısı olsa da, bu geçiş dönemi sona erdiğinde ve yeni bir oyuna hazır olunduğunda Caner’den oyun içindeki tüm imtiyazlarından vazgeçmesi istenmek zorunda kalınacak. Bulut’un bu konuda oldukça tutucu bir oyuncu olan Caner’i ikna edip edemeyeceği ise büyük bir soru işareti.

Öte yandan Fenerbahçe’yi bu anlamda bekleyen başka bir tehlike daha var. Öyle ki, şu anda Fenerbahçe’nin en kolay gole gitme yöntemi olan Caner’in uzun mesafeli ortaları, sarı-lacivertlileri yeni bir oyun bulma arayışında tembelleştirebilir, akışkan bir pas oyununa ya da direkt oyuna geçişin süresini ileri bir tarihe öteleyebilir ve hatta başka bir oyuna geçiş ihtimâlini tamamen ortadan kaldırabilir de.

Caner Erkin Fenerbahce Trabzonspor 10/25/20Depo Photos

Bunun bir benzerini Beşiktaş, Şenol Güneş döneminde Ricardo Quaresma ile yaşamıştı. İkinci şampiyonluktan itibaren Portekizli oyuncunun sağ kanattan yaptığı bitmek bilmeyen ortaları, bir süre sonra siyah-beyazlıların ana hücum planı hâlini almıştı. Quaresma’nın ortalarına birileri vurabildiği müddetçe hiçbir sorun yok gibi görünüyordu. Ama o ortalara kimse vuramamaya başlayınca, Beşiktaş bir anda elinde başka bir oyunun kalmadığı gerçeğiyle acı bir şekilde yüzleşmişti.

Fenerbahçe için de aynı tehlike mevcut. Buna karşın dün akşamki ikinci gol ise sarı-lacivertliler için farklı bir gelecek tahayyülünün bir parçası olarak parıldırıyordu. Marcel Tisserand’ın önünde oluşan sol iç koridoru topla kat etmesi, ardından dikine bir pasla Pelkas’ı görmesi, Vitor Hugo’yu üzerine çeken Pelkas’ın savunma arkasında oluşan boşluğu fark edip hiç oyalanmadan şık bir topuk pasıyla Cisse’yi o alana taşıması ve Cisse’nin Marlon’u kendi üzerine çekmesinin ardından Enner Valencia'nın ceza sahasında bomboş bir şekilde topla buluşması... Sonrasını biliyorsunuz.

Peki ya o pozisyonun başında Tisserand topu ileriye doğru taşımak yerine hemen solundaki Caner’e pas verseydi? Sonrasında ne olacağını yine biliyor olmalısınız.

Fenerbahçe işte bu iki ihtimâl arasında bir tercih yapmak zorunda kalacak. Er ya da geç.

Reklam

ENJOYED THIS STORY?

Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

0