YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Maç öncesinde Galatasaray’ın muhtemel on biri çok rahat bir şekilde yapılabilirken, Fenerbahçe için ise aynı şeyi söylemek mümkün değildi. Bu, Galatasaray’ın daha oturmuş bir takıma sahip olduğunu gösterdiği için elbette sarı-kırmızılılar adına bir avantaj olarak sayılabilirdi. Nitekim bu yüzden Galatasaray kazanmaya daha yakın görülüyordu. Fakat öte yandan, Fenerbahçe’nin maça hangi on bir ve nasıl bir oyun anlayışıyla çıkacağı belli olmadığı için, bu durum, maç önü rakip hazırlığı konusunda Fatih Terim’in elini zayıflatmış da olabilirdi. Buna karşın Erol Bulut ise çok rahat bir şekilde Galatasaray’ın güçlü ve zayıf yanlarını oyuncularına anlatabilirdi.
Süper Lig’deki ilk iki maçında Rizespor ve Hatayspor’un derin savunmaları karşısında alan bulmakta ve pozisyon üretmekte sorun yaşayan Fenerbahçe, buna karşın iki maçta da tipik bir Bulut takımı gibi topsuz oyun konusunda ne yaptığını çok iyi bilen bir görüntü ortaya koymuş ve iki rakibine de neredeyse hiç kontratak fırsatı vermemişti. Galatasaray’a karşı ise bu defa kendi güçlü yanlarını ortaya çıkarabilirlerdi. Bu aynı zamanda Galatasaray’ın zaaflarının da ilk defa bir rakip tarafından gösterilmesi anlamına geliyordu.
Depo PhotosBulut, aynı şeyi geçen sezonun başında Fenerbahçe’ye de yapmıştı. Sarı-lacivertliler de geçen sezona çok iyi başlamış ve tesadüfe bakın ki, ilk iki maçında tıpkı bu sezonki Galatasaray gibi, önce kendi sahasında Gaziantep FK’yi rahat geçmiş, ardından da Başakşehir’i deplasmanda yenmişti. Üçüncü haftada ise her ne kadar Kadıköy’de Trabzonspor ile berabere kalsa da bilhassa maçın ilk yarısında çok sayıda net pozisyona girerek, üstün bir görüntü sergilemişti. Dördüncü haftada konuk oldukları Alanyaspor maçı öncesinde henüz kimse Fenerbahçe’nin nasıl yenileceğini bilmiyordu. Ama Bulut’un takımı, sarı-lacivertlilerin bütün zaaflarını meydana çıkarmıştı.
Akdeniz ekibi, o maçta uyguladığı orta blok presiyle Fenerbahçe’nin geriden oyun kurmasına izin vermemiş, rakibini bireysel hatalara zorlamış ve bu şekilde bulduğu gollerle de istediğini alan taraf olmuştu.
Dün akşam da sahada benzer bir görüntü vardı, ama bu defa Fenerbahçe rolleri değişmişti.
Normalde Luis Gustavo, Ozan Tufan ve Jose Sosa’dan oluşan bir orta sahanın üç şekilde oynaması beklenir: Birinci olarak; Gustavo’nun savunma önünde tek ve onun önünde Ozan ve Sosa’nın iki iç oyuncusu olarak oynadıkları düzen. İkinci olarak; Sosa’nın savunma önüne çekildiği, sağ içte Ozan, sol içte Gustavo’nun olduğu bir üçlü orta alan. Üçüncü ihtimâl ise savunma önünde çift pivot olarak Ozan ve Gustavo’nun olduğu, Sosa’nın forvet arkasında yer aldığı bir düzen olabilirdi. Ama Bulut öyle yapmadı. Savunma önünde Gustavo ve Sosa’yı tutup, Ozan’ı forvet arkasına yolladı. Çünkü Ozan’ın bu maça özel bir rolü vardı.

Sezon öncesinde en zayıf olduğu bölge, orta sahası olarak görülen Galatasaray’da Terim’in birkaç dokunuşu, bir anda sarı-kırmızılıları ligin en uyumlu orta alanına kavuşturmuştu. Taylan Antalyalı’nın savunma önünde “derin oyun kurucu” rolünde, Emre Kılınç’ın ise sol içte “serbest sekiz” rolünde kullanıldığı bu düzende, bir 10 numara olmadığı nihayet anlaşılan Younes Belhanda da sağ içte çok iyi bir tamamlayıcı parçaya dönüşmüştü. Öte yandan savunma merkezinin solundaki Marcao ise Taylan ile birlikte Galatasaray’ın hücumlarını geriden olgunlaştıran ikinci oyun kurucuydu. O hâlde Bulut’un topsuz oyundaki ilk hedefi, bu iki oyuncu olmalıydı.
Ozan’a verilen rol, tam da bunun üzerineydi. Top rakipteyken Galatasaray’ı 4-4-2 şeklinde karşılayan Fenerbahçe’de, Ozan ise Enner Valencia’nın yanında “defansif forvet” rolünde kullanıldı. Yapması gereken iki şey vardı: Birincisi; maç sonunda Bulut’un da itiraf ettiği üzere, Galatasaray’ın sol tarafını kapatıp, geriden Marcao yerine Christian Luyindama’nın oyun kurmasını sağlamak, ardından Luyindama’ya baskı uygulamaktı. İkincisi ise Taylan’ı bir pas opsiyonu olmaktan çıkarıp, topla buluşmasını mümkün mertebe engellemekti. Ozan iki görevini de layığıyla yerine getirdi.
Öte yandan topla hep sırtı dönük bir şekilde buluşabilen Belhanda ve Emre ise maç boyunca Sosa ve Gustavo’nun sıkı markajı altında kayboldu. Mame Thiam da sık sık içe kat edip, o bölgede bir sayısal üstünlük yaratınca, Galatasaray’ın merkezden herhangi bir şey üretme şansı kalmadı.
Fenerbahçe’nin iki dörtlü bloğu arasındaki mesafe de oldukça dardı. Dolayısıyla Galatasaray’ın ne ön tarafı ne de oyuna genişlik kazandırması gereken bekleri, hatlar arasında bir boşluk bulabildiler. Radamel Falcao ise sahada kaldığı süre boyunca bir kez dahi ceza sahasında topla buluşamadan yerini Mbaye Diagne’ye bıraktı.
Maç boyunca top Galatasaray’daydı belki, ama bu yalancı bir topa sahip olmaydı. Opta Türkiye şefi Barış Gerçeker’in paylaştığı verilere göre; sarı-kırmızılılar topa %59 oranında sahip oldu, ama paslarının %28’ini kendi birinci bölgesinde yaptı. Fenerbahçe’de ise bu oran yalnızca %12’ydi. Öte yandan Galatasaray, paslarının %26’sını hücum bölgesinde yapabilirken, bu oran ise Fenerbahçe’de %38’di. Yani Fenerbahçe topa daha az sahip olsa ve daha az pas yapsa da, paslarının üçte birinden fazlasını ön alanda yaptı. Galatasaray ise paslarının ancak dörtte birini üçüncü bölgeye taşıyabildi. Dolayısıyla sarı-kırmızılılar, Süper Lig’de 2016-17’den bu yana rakip ceza sahasında topla en az buluştuğu iç saha maçını oynadı (6).
Bu durum, iki takımın ortalama pozisyonlarına da yansıdı. Galatasaray, rakip yarı sahaya beş oyuncu sokabilirken, Fenerbahçe’de ise iki stoper dışındaki sekiz oyuncu da karşı yarı sahada yer aldı.
OptaElbette dün akşamki bu görüntü, bir Bulut takımı için çok şaşırtıcı sayılmazdı. Zira son iki sezondur Süper Lig’in topsuz oyundaki en iyi takımları Bulut’un takımlarıydı. Ama bu etkiyi 13 yeni transferi olan, tâbiri câizse toplama bir takımda, böylesine çabuk yaratabilmesi kesinlikle takdire şayan.
Bir buçuk yıl önce, henüz Yeni Malatyaspor’un başındayken Bulut ile yaptığımız röportajda, 2014’te Abdullah Avcı’yla Başakşehir’de çalışmaya başladıklarında, orada da ilk olarak savunma üzerine çalıştıklarını ve antrenmanlardaki savunma setlerini kendisinin çizdiğini söylemişti. Dün akşam da ilk iki haftanın en üretken takımı karşısında bu konudaki rüştünü bir kez daha ispatladı.
Buna karşın, Fenerbahçe tabii ki hücumda henüz kendisine uygun bir çözümü bulabilmiş değil. Özellikle hücumdaki bütün kurgunun Gökhan Gönül ve Caner Erkin üzerinden dönmesi ve bu iki oyuncunun ceza sahasında hâlâ Vedat Muriqi varmışçasına topu sürekli havalandırmaları, takımın başka bir çözüm bulmasını engelliyor.
Ama şimdilik paniğe gerek yok. Çünkü bir takımın hücum akışkanlığını sağlaması, savunma organizasyonlarını içselleştirmekten çok daha fazla zaman, çalışma ve sabır istiyor. Bulut’un doğal olarak henüz bu sorunu çözebilecek kadar çalışmaya zamanı olmadı. Bu süreçte o sabrı bulup bulamayacağını ise alacağı sonuçlar belirleyecek. Bulut da bunun farkında.
O yüzden bu dönemde izleyenlere seyir zevki vermek uğruna, maceraperest bir oyuna yönelmemesi doğru bir karar. Fenerbahçe geçtiğimiz hafta Hatayspor karşısında rakibine tek bir şut imkânı dahi vermezken, aynı zamanda 16 maç sonra kalesini gole kapatarak, kulüp tarihinin en uzun serisini de sonlandırmıştı. Elbette dokuz kişi kalmış bir rakibin yenilemediği o akşamda bu durum kimsenin umurunda değildi. Ama belli ki Bulut’un umurunda. Öyle de olması gerek.
Her şeyin çok hızlı aktığı günümüzde, unutkanlık en büyük sorunlarımızdan biri. Fakat geçen sezonun başında Avcı, Başakşehir’de bıraktığı yerden Beşiktaş’ta devam etmeye çalıştığında nelerin olduğunu, henüz üzerinden o kadar da zaman geçmediğini düşünürsek, hatırlıyor olmalısınız. Benzer şeyleri Bulut’un da Fenerbahçe’de yaşama ihtimâlini göze alması ise herhâlde çok akıllıca olmaz.




