YORUM: Mark Doyle | ÇEVİRİ: Onur Özgen
2018 Şampiyonlar Ligi finalinin arifesinde, Liverpool menajeri Jürgen Klopp, kendisini oldukça tuhaf bir durumda bulmuştu.
Kırmızılar, 11 yıldır kulüpler düzeyindeki futbolun en büyük maçında yer almamıştı ve Alman antrenör, 2013'te Borussia Dortmund'un başındayken, bu düzeydeki ilk ve tek maçında yenilgiye uğramıştı.
Yine de Klopp, bir kulübe Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu üst üste üçüncü defa yaşatan ilk antrenör olma ihtimâli bunun Real Madrid'deki mevkidaşı Zinedine Zidane'ın antrenörlük yeterliliğini savunmak zorunda kalmıştı.
"Eğer insanlar Zidane'ın taktik bilgisi olmadığını düşünüyorlarsa - çünkü benim hakkımda da aynı şeyi düşünüyorlar - bu durumda finaldeki iki antrenörün taktikler hakkında hiçbir fikri yok demektir ve bu gerçekten komik bir durum. Böyle bir maç hakkında ne söylenir ki?" demişti Klopp.
Yine de aralarında oynanan bu maç, Zidane'ın büyük bir antrenör değil, sadece şanslı biri olduğu inancını güçlendirmişti.
Real maça tedirgin bir başlangıç yapmış ve Liverpool'un Mohamed Salah, Roberto Firmino ve Sadio Mane'den oluşan ön üçlüsünün tehditini ortadan kaldırmak için derin bir savunmayı tercih etmişti.
Buna rağmen, o sezon takımının gollerinin yüzde 33'ünü kaydeden Salah, Sergio Ramos ile birbirlerine dolandıkları bir pozisyonun ardından omzundan sakatlanıp oyunu terk etmek zorunda kalınca maçın tüm şekli önemli ölçüde değişmişti.
Ardından Loris Karius'un topu doğrudan Karim Benzema'nın ayağına göndermesi, Fransız oyuncunun açılış golüne sebep olmuştu.
Klopp'un öğrencileri Mane ile skoru yeniden eşitleseler de Zidane tarafından kulübeden çağrıldıktan yalnızca birkaç saniye sonra Gareth Bale müthiş bir röveşata golü atmış ve sonra Karius'tan bir büyük hata daha gelmişti.
Böylece Zidane, Şampiyonlar Ligi'ni üst üste üç defa kazanan ilk antrenör olmuştu, hakkında yapılan eleştirilere göreyse final maçı onun Real'deki antrenörlük kariyerini mükemmel bir şekilde özetliyordu: Real iyi oynamamıştı, ancak şansı ve bireysel yetenekleri sayesinde galip gelmeyi başarmıştı.
Her iyi mitte olduğu gibi, bunda da bir gerçeklik payı var.
Zidane'in Şampiyonlar Ligi'ni antrenör olarak ilk kez kazandığı 2013-14 sezonunda kura şansı Real'in yanındaydı ve eleme turlarında daha önce kupayı kazanabilmiş tek bir takımla karşılaşmamışlardı.
Ayrıca finalde daha iyi olan taraf Atletico Madrid'di. Diego Simeone'nin ekibi savunma futbollarıyla ünlü olsalar da Milano'da daha fazla topa sahip olmuşlar ve rakip kaleye daha fazla şut atmışlardı. Fakat Real, penaltılarla galip gelen taraf olmuştu.

Real, Juventus'un 1996'dan bu yana ilk Şampiyonlar Ligi zaferi umutlarını ezdiği Cardiff'deki 4-1 galibiyetinde ise maçın ikinci yarısında çok daha etkileyici bir gösteri yapmıştı. Ancak eleştirmenler, Zidane'ın ekibinin Millennium Stadı'na gitmemesi gerektiğini savunacaklardı.
Çeyrek finalde Bayern Münih'in iki oyuncusu oyundan atılmıştı ve Allianz Arena'daki ilk maçta 1-0 öndelerken bir penaltı atışını kaçırmışlardı. Santiago Bernabeu'daki rövanş maçında ise Marcelo'nun topa net bir şekilde elle müdahale etmesi görülmemişti. Buna rağmen Carlo Ancelotti'nin ekibi 10 kişiyle mücadele etmesine rağmen maçı uzatmaya götürmek için Real'i zorlamayı başarmıştı.
Bayern ertesi sezon ise Real'i yarı final eşleşmesinde epey hırpalamış ve iki maç sonunda Real'in kalesine tam 39 şut göndermişti. Ancak korkunç bir performans sergileyen kalecisi Sven Ulreich'in hatası yüzünden elenerek ağır bir bedel ödemişti.
Ulreich ise yaptığı hataların üç hafta sonra Karius'un Kiev'deki felâket performansıyla gölgede bırakılmasına şükredecekti. Fakat her şeye rağmen, Real lehine yapılan tüm bu büyük hatalar, Zidane'ın Real'deki ilk sezonunda başardıklarının değerini düşürmemeli.
Ocak 2016'da takımın başına geçtiğinde yıldızlardan oluşan bir kadroyu miras aldığı açıktı; ancak Rafael Benitez'in saltanatından sonra takımın tamamen kargaşa içinde olduğunu da unutmamak gerek.
Real, evinde Barcelona'ya karşı aldığı 4-0'lık küçük düşürücü mağlubiyet de dâhil olmak üzere La Liga'daki önceki sekiz maçının üçünü kaybetmişti. Zidane'ın yönetimi altında ise yalnızca bir defa yenileceklerdi. Bununla birlikte, Atletico'yu yenip 11'inci Avrupa kupalarını kazanmadan önce ligde üst üste 12 maç kazanacaklar ve sezonu Barcelona'nın ardından sadece bir puan farkla ikinci sırada bitireceklerdi.
Zidane'ın hoşnutsuz bir soyunma odasına istikrar ve huzur getirmesinde oynadığı rol küçümsenmemeli.
Real için daha önce oynamış ve sonrasında Ancelotti'nin yardımcısı olarak kulüpte çalışmış olan Zidane, bu rol için ideal adam olduğunu kanıtladı. Ancelotti'nin daha sonra Corriere dello Sport' a söylediği gibi, "Real ve Zidane birbirleri için yaratılmışlar."
Tecrübelerinden faydalanarak, Benitez ve Jose Mourinho gibi disiplinci antrenörlere olumsuz tepki göstermesiyle ünlü bir grup oyuncuyu ustaya yönetti.
2018 yazında Antonio Conte'yi göreve getirmemesi için kulübü uyarmaya kadar ileri giden Ramos bile, Zidane'ın Real'in süperstarlarını yönetme şekline olan hayranlığını dile getirmişti. Tecrübeli stoper, RMC ile yaptığı röportajda, "Her antrenör soyunma odasını yönetemiyor. Ya da en azından bunu onun yaptığı gibi doğal bir şekilde yapamıyor. Aldıkları süre az ya da çok olsun, bütün oyuncuları motive ediyor ve bu onun en güçlü yanlarından biri" demişti.
Zidane'ın Cristiano Ronaldo üzerindeki insan yönetimi ise tartışmasız Real'deki en etkileyici ve önemli başarısıydı.
Real, Portekizli yıldızın Juventus'a gitmesinden bu yana kolay bir gol bulamadı ve bu durum hem Real hem de Zidane'ın Ronaldo olmadan hiçbir şey kazanamayacağı iddialarını başlattı. Ancak Ronaldo'nun da üst üste üç Şampiyonlar Ligi kupasını Zidane olmadan kazanamayacağı rahatlıkla söylenebilir.
GettyRonaldo'nun da itiraf ettiği gibi, onu daha düzenli bir şekilde yedek bekletmeye ikna eden Zidane'dı. Ve bu, Ronaldo'nun gollere, bireysel rekorlara ve ödüllere olan tutkusu düşünüldüğünde hiç de küçük bir başarı değildi.
Portekizli yıldız RMC' ye verdiği demeçte, "Bence Zidane takımı akıllıca nasıl kullanacağını çok iyi biliyor," demişti. "Bu kolay bir durum değil; çünkü bütün oyuncular oynamayı çok sever, ancak Zidane herkesten faydalanmayı ve tüm oyuncuları takıma dâhil etmeyi nasıl başaracağını iyi biliyor."
Sarsılmaz öz güveniyle ünlü bir adamın Zidane'ı kendisine güven aşılamakla övmesi oldukça dikkat çekiciydi.
Ronaldo bunu, "Takımın önemli bir parçası olduğunuzu hissetmeniz gerekir ve Zidane bana kendimi özel hissettirdi," diye açıklıyordu. "Bana çok yardımcı oldu. Zidane'a zaten çok saygım vardı; ama onunla çalışmak daha fazla ona daha çok hayran kalmamı sağladı. Bunun nedeni ise göründüğü gibi biri olması, söyledikleri şeyler, takıma liderlik edişi ve bana davranış tarzıydı."
Elbette Zidane'ın taktik zekâsı sorgulandı; çünkü üç kupalı Real, sahadaki bir tür organize kaos uygulaması nedeniyle analistler için üzerinde çalışılması çok tuhaf bir takımdı.
Zidane için ise "futbol basit bir oyundur", her şey hasar kontrolüyle ilgilidir. Bu nedenle, yaklaşımında devrimci ve bilhassa karmaşık bir şey yoktur: Marcelo ve Dani Carvajal'in ileri çıkmasına izin verin, merkezi Casemiro ile koruyun, topu akıllıca Toni Kroos ve Luka Modric üzerinden hareket ettirin ve mümkün olduğunca çabuk bir şekilde Ronaldo'yu tehlikeli pozisyonlarda topla buluşturun.
Zidane, Jorge Valdano'nun belirttiği gibi bir "basitleştirici"dir.
"Yeteneğe inanır, iyi ve kötü oyuncuların olduğunu bilir ve futbolla doğal bir şekilde ilgilidir," demişti Real'in eski forveti ve futbol direktörü Time' a verdiği röportajda. "Zidane her şeyi bilen ama futbolun temellerini basit tutan bir adamdır."
Fakat bu elbette Real'deki ilk dönemi sırasında önemli taktik ayarlamalar yapmadığı anlamına gelmez.
Bale'in bitmek bilmeyen form sorunları da bunda rol oynamış olabilir; ancak Zidane'ın Isco'nun yeteneklerini kabûl edip 4-3-3'ten 4-4-2'ye geçmesi, takımın 2016-17 sezonunda hem ligi hem de Avrupa'yı şampiyonlukla bitirmesinde önemli bir rol oynamıştı.
1958'den beri hiçbir antrenörün ulaşamadığı bu tarihi başarı, Zidane'ın muhteşem rotasyonuna çok şey borçluydu. Bu sayede Lucas Vazquez, Marco Asensio ve Nacho gibi oyuncular La Liga'da önemli roller oynamışlardı.
Zidane esasen tüm takıma inandı ve bu sayede muhteşem bir şekilde ödüllendirildi. Bu, her antrenör için en önemli şeyin "oyuncularla ilişkisi" olduğuna inanan Ancelotti'den öğrendiği bir şeydi.
"Taktik ya da teknik konularda istediğiniz her şeyi konuşabilirsiniz," diyordu Ancelotti, "Ama oyuncular sizin yanında değilse, bir sistemi devreye sokmak ya da oyuncuları çalıştırmak için gereken kolektif motivasyona asla sahip olamazsınız."
Bugünlerde taktik dehâdan daha fazla motivasyonun gücüne güvenen antrenörleri küçümseme eğilimi var; ancak futbol dünyasında yeni bir çocuk olarak sayılabilecek Julian Nagelsmann bile, "Antrenörlüğün yüzde 30'u taktik, yüzde 70'iyse sosyal yeterlilikle ilgilidir" diyor.
Zidane bugün belki de oyuna olan inancın en iyi örneğidir.
Liverpool ile olan Şampiyonlar Ligi finalinin öncesinde, "18 yıllık oyunculuk hayatımda çok sayıda antrenör, oyuncu ve egolarla uğraştım," demişti Zidane. "Soyunma odalarını ve bir futbolcunun kafasından tam olarak nelerin geçtiğini çok iyi biliyorum. Bu benim için çok önemli; ama elbette tek şey bu değil. Bunun arkasında çok fazla çalışma ve bir felsefe var. En iyi antrenör değilim, taktik olarak en iyi değilim, ama futbolda başka bir şey daha var: Tutku ve umut. Bu çok daha değerli."
Bazıları aynı fikirde değil. Gerçekteyse Zidane'ın şanslı bir antrenörden başka bir şey olmadığı iddlarına karşı kendisini savunmasına bile gerek yok. Onun adına konuşmaları için Ronaldo, Ramos ya da Klopp'a da ihtiyacı yok.
Şampiyonlar Ligi'ni üst üste üç defa kazanarak kırdığı rekor bunu onun yerine yapıyor. Gerçekten bu kadar basit. Tam da onun sevdiği gibi.


