Galatasaray Stadium CoronavirusDepo Photos

YORUM | Cehennemde iki devre daha


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur


İnsanlık yeni bir virüsle savaş hâlindeyken hâlâ futbol hakkında konuşuyor olmak delilik. Ama Jürgen Klopp’un dediği gibi, futbol en önemsiz şeylerin en önemlisi. Ve ortada üzerine konuşmamız gereken bir derbi var.

Her açıdan tuhaf bir derbi bu. İki takımın sezon içindeki form dalgalanmaları, performans anlamında kendi diplerini bulmaları ve oradan çıkıp şu an belki de Süper Lig’in en güçlü oyunlarına ulaşmaları, gerçekten sıra dışı. Trabzonspor, Başakşehir ve Sivasspor’un sezon ortalamaları belki hâlâ bu iki takımın üzerinde olabilir. Ama Beşiktaş’ın Trabzonspor ve Başakşehir ile yaptığı son maçlarında ve Galatasaray’ın Sivasspor ile olan son karşılaşmasında net olarak görüldü ki, her iki takım da şu an ligin en baskın oyunlarına sahip ve şimdi karşı karşıya gelecekler.

Buna karşın iki takımın dipten yeniden yükselme yolları ise birbirinden farklı.

Galatasaray sezon başında oldukça gösterişli, ama birbiriyle aşırı uyumsuz bir kadro kurduğunu acı tecrübelerle fark edince, Fatih Terim kendi yarattığı sorunu kendisi çözdü; Steven Nzonzi ve Ryan Babel takımdan gönderildi, Yuto Nagatomo on birden kesildi, Mario Lemina savunma önüne yerleştirildi, sol beke Marcelo Saracchi, sol kanada Henry Onyekuru geçti ve çok kısa süre içinde hem çok daha dinamik hem de giderek birbirini tamamlayan bir yapı ortaya çıktı. Beşiktaş’ın ise oyuncuları değiştirmek gibi bir lüksü yoktu, bu yüzden antrenörünü değiştirerek bütün görüntüyü tersine çevirdi.

Öte yandan ilginç bir şekilde iki takımın top kendilerindeyken yaptıkları birbirine benziyor. Galatasaray geriden oyun kurarken Lemina stoperlerin arasına giriyor ve bu hem topun hücuma daha nitelikli bir şekilde aktarılmasını hem de beklerin hücuma daha rahat bir biçimde katılmalarını sağlıyor. Beşiktaş’ta da Sergen Yalçın’ın göreve gelişiyle birlikte aynı görevi Mohamed Elneny üstlendi. Elneny’nin Lemina’dan en önemli farkıysa takım rakip yarı sahaya yerleştiğinde onun da hücuma katılması. Lemina genellikle stoperlerin önünde beklerken, Elneny bunu yapmıyor ve her iki ceza sahasını tempolu bir şekilde kat ediyor.

Mario Lemina Mohamed Elneny Besiktas Galatasaray 10/27/19Depo Photos

Fakat elbette Galatasaray çok daha kaliteli ayaklara sahip olduğu için hem hücum geçişlerini daha iyi yapabiliyor hem de rakip yarı sahada yerleşik savunmaya karşı daha fazla çözüm üretebiliyor. Ayaklarına hâkim iki stoper, aralarına giren Lemina, arka hat üçlendiğinde kanat-beklerine dönüşen Mariano ve Saracchi, savunma önünde bağlantı oyuncusu rolündeki Jean Michael Seri, kendisini merkeze atan Sofiane Feghouli ve hatta sık sık derine inen Radamel Falcao sayesinde topu geriden hem daha nitelikli çıkarabiliyorlar hem de neredeyse sürekli birkaç pas opsiyonu birden yaratabiliyorlar.

Son Sivasspor karşılaşması bu kalitelerinin en iyi test edildiği maçlardan biri oldu. Aslında Rıza Çalımbay’ın öğrencileri maça sıra dışı yoğunlukta bir presle başladı ve bu Galatasaray’ın ligin ikinci yarısında karşılaştığı bir şey değildi. Dolayısıyla böyle bir baskıdan nasıl çıkabileceklerini bilmiyorduk. Nitekim maçın ilk 10 dakikasında şiddetli ön alan baskısından çıkamadılar, özellikle Seri’nin baskı altındayken yaptığı tercih hataları Galatasaray’ı çok zorladı ve bu süre içinde golü de yediler. Ardından 15. dakikadan itibaren başka bir maç oynanmaya başladı. Sivasspor baskısını geriye çekti, zaten o yoğunluktaki bir baskı daha fazla da sürdürülemezdi. Ama çok fazla geriye çekilince, bu defa Galatasaray’ın hücum geçişlerine ve kendi yarı sahalarına yerleşmelerine imkân tanıdılar. Sonucunda ise Galatasaray yarım saatlik büyük bir hegemonya kurdu ve Ryan Donk’un savunmadan yetmiş metre bomboş bir şekilde topu sürüp içeri gönderdiği uzun pasının ardından gelen golle öne de geçti. Hatta ilk yarıda maçı bitirebilecekleri şansları da buldular; ama değerlendiremediler.

Galatasaray, Kadıköy’deki tarihi derbi dâhil olmak üzere önceki maçlarda da üstünlüğünü rakiplerine kabûl ettirmişti; ama Sivasspor maçının ilk yarısında kurduğu bu üstünlük başka bir seviyedeydi. Geçtiğimiz haftalarda Mariano - Feghouli, Seri - Onyekuru ve Falcao - Onyekuru arasındaki ikili oyunlara, bu maçta Feghouli - Falcao ikilisi de eklendi. Bilhassa yerleşik savunmaya karşı bu iki oyuncunun topsuz oyundaki birbirini tamamlayan hareketleri, Sivasspor savunmasının dengesini altüst etti ve bir süre sonra önlem alamamalarına yol açtı.

Galatasaray’ın hem güçlü yanlarının hem de zaaflarının en net olarak göründüğü bu maç ise Yalçın’a iyi bir gözlem yapma fırsatı vermiş olabilir. Yalçın hafta içinde verdiği röportajda, “Beşiktaş her maçında aynı oyunu oynayacak” demişti. Aynı oyundan kastı hücum futbolu olan Yalçın için bu tutarsız bir açıklama değil; çünkü skorun erken alındığı son Ankaragücü maçını bir kenarda bırakırsak, Yalçın yönetimindeki bütün maçlarında Beşiktaş ağırlıklı olarak hücuma dönük bir futbol oynadı. Ama bunu sürekli aynı şekilde yaptıkları söylenemez. Örneğin Alanyaspor maçının başlangıç planı, yine hücuma dönüktü; ama tamamen topsuz oyun odaklıydı. Buna göre hem Kevin-Prince Boateng hem de Adem Ljajic on birden kesik yemiş, forvet arkasında Tyler Boyd yer almıştı. Açıkçası işe de yaramış, Boyd geldiği günden beri en etkili maçını kendi pozisyonunun dışında oynamıştı. İkinci yarıdaysa tamamen set oyunu odaklı, başka bir plana geçilmiş ve bu planın gereği olarak Boateng oyuna girmişti; ama stratejinin esası yine rakip yarı sahada kalma fikrine dayalıydı.

Beşiktaş’ta en çok fark yarattığı konu karşı presin şiddeti ve niteliği olan Yalçın, Galatasaray’ın çok zorlandığı Sivasspor maçının ilk 10 dakikasını da hesaba katarak, her hâlükârda maçın belirli anlarında oyuncularından önde basmalarını isteyecektir. Topu daha fazla Galatasaray’a bırakma ve başlangıç planını kontratak üzerine kurma ihtimâli de hayli yüksek olan Yalçın, tıpkı Alanyaspor maçında olduğu gibi Burak Yılmaz’ın arkasında üç kanat oyuncusunu birden oynatmayı düşünebilir. Ama elbette bu planın da riskli bir yanı var. Şayet Galatasaray ilk golü bulan taraf olursa, bu plan bir anda taca çıkabilir. Beşiktaş ligin ilk yarısında Kadıköy’e de benzer bir plan doğrultusunda forvet arkasında Abdoulay Diaby ile çıkmış, ancak ilk yarıda bir anda iki farklı geriye düşünce, topsuz oyun odaklı planı tamamen devre dışı kalmıştı. Ayrıca böyle bir plan, topun hâkimiyetinin rakibe çok fazla bırakılmasına da yol açabilir ve bu da Galatasaray’a karşı pek istenilecek bir şey değil. Bu yüzden pres oyununun Boateng ile birlikte uygulanması daha mantıklı bir tercih gibi duruyor.

Galatasaray Besiktas Tactics

Fakat ligin en etkili kontratak silahı olan Onyekuru’ya sahip olan Galatasaray’a karşı ön alan baskısının süresini çok uzun tutmak Beşiktaş için pek mümkün görünmüyor. Rakibe önde basmak için savunma hattını da aynı şekilde orta sahaya yakın kurmak gerekir; fakat Beşiktaş savunmasının oldukça ağır ve birbiriyle uyumsuz olduğu düşünüldüğünde, böyle bir tercih Onyekuru’nun çok fazla alan bulmasına neden olacaktır. Öte yandan savunmayı çok fazla derinde kurmak da Galatasaray’a karşı iyi bir tercih değil; çünkü sarı-kırmızılılar yerleşik savunma karşısında da alan bulmalarını sağlayacak kalite ve uyuma sahip. Bunun yerine Galatasaray’ı ağırlıklı olarak orta blok presiyle durdurmaya çalışmak, Beşiktaş için top rakipteyken en uygun savunma tarzı olabilir.

Maçın kaderini ise Galatasaray’ın sağ kanadıyla Beşiktaş’ın sol kanadı arasında gerçekleşmesi muhtemel olan pozisyon savaşları belirleyebilir. Beşiktaş’ın savunmadaki en zayıf noktasının Caner Erkin ve Victor Ruiz arasındaki yarım alanlar olduğu kimse için bir sır değil. Caner’in savunmadaki zaafları, yanında atletik becerileri gelişmiş bir sol stoper gerektiriyor. Ama Ruiz bunun tam zıttı profilde bir stoper. Öte yandan sol kanattaki Georges-Kevin N’Koudou’nun savunmaya yardımlarının da oldukça sınırlı olduğu düşünülürse, Galatasaray’ın hücum planlarını öncelikli olarak zaten çok güçlü olduğu Mariano - Feghouli kanadı üzerinden kurgulaması sürpriz olmaz.

Ancak aynı zamanda Galatasaray’ın da savunmada zayıf olduğu noktası o bölge. Feghouli’nin içe kat edişleri, nasıl top Galatasaray’dayken merkezde rakibe sayısal üstünlük kurmalarını sağlıyorsa, top rakipteyken de Mariano’nun çoğu zaman ikiye bir kalmasına neden oluyor. Şu ana kadar ise Galatasaray’ın rakiplerinin bu zaafı çok iyi kullanabildikleri söylenemez; ama gerek N’Koudou’nun atletizmi gerekse Caner’in hücuma olan desteği, derbide Mariano’yu oldukça zor durumlarda bırakabilir.

Galatasaray’ın bir diğer zaafı ise ilginç bir şekilde Terim’e dayanıyor. Sarı-kırmızılılar şayet maçların ikinci yarılarının ortalarında hâlâ skor üstünlüğünü elde edememişse, Terim bir anda riskler almaya başlayabiliyor. Terim’in Galatasaray’daki dördüncü döneminin ilk sezonu olan 2017-18’in ikinci yarısında takımın aldığı üç mağlubiyet vardı; Sivasspor, Kasımpaşa ve Gençlerbirliği mağlubiyetleri. Üç maçta da aynı şeyi yapmıştı. Sivasspor maçının 60. dakikasında Tolga Ciğerci’nin, Gençlerbirliği maçının 60. dakikasında ise Younes Belhanda’nın yerine Eren Derdiyok’u oyuna almıştı. Kasımpaşa maçında ise bir adım daha ileriye gitmiş, ikinci yarının başında Serdar Aziz’in yerine Eren’i oyuna alıp Donk’u stopere çekmişti. Hepsinde ana fikir aynıydı; orta sahada eksilip, forvette çoğalmak. Ama bu tercih Galatasaray’ın rakiplerinin hücum geçişlerine daha açık olmasından başka bir şeyi değiştirmemiş ve Galatasaray için sonuç daha farklı mağlubiyetler olmuştu.

Son Sivasspor maçında da Terim aynı şeyi yaptı. Skoru bir an önce bulmak için önce Ömer Bayram’ın yerine Emre Akbaba’yı, ardından Mario Lemina’nın yerine Adem Büyük’ü oyuna aldı. Bu tercih elbette Galatasaray’a galibiyeti de getirebilirdi; nitekim maçın son bölümünde Falcao net bir gol fırsatından yararlanamadı. Ama 4-4-2’nin merkezinde Seri ve Emre’nin olduğu bir düzende ligin en keskin kontratak takımlarından birine karşı son 15 dakikayı oynamanın neticesi olarak aynı zamanda kalesinde çok daha fazla tehlike yaşadı. Bu yüzden şayet derbide de skor Galatasaray’ın lehine uzun süre değişmezse, ikinci yarıda Terim’i aynı riskleri alırken görebiliriz. Bu da maçın son bölümünde Yalçın’ın kontratak odaklı karşı hamlelerini getirebilir.

Fatih Terim Sergen YalcinAA

Genç antrenörlerle tecrübeli antrenörlerin randevularına yakın dönemde sıkça şahit olduk. Bu karşılaşmalardan galip ayrılanlar ise gençler oldular. Jose Mourinho’nun Tottenham’ı, Julian Nagelsmann’ın kendisi gibi genç, dinamik ve yenilikçi Leipzig’ine karşı iki maçta da hiçbir varlık gösteremedi. Aynı şekilde eski öğrencisi ve takımı olan Frank Lampard’ın Chelsea’sine karşı da çok net bir mağlubiyet aldı. Lampard, bir diğer eski antrenörü olan Carlo Ancelotti’nin Everton’ını da çok sayıda sakat oyuncusu olmasına rağmen farklı mağlup etmeyi başardı.

Yalçın da Terim’in eski öğrencilerinden ve bu anlamda bunu da benzer kategoride bir karşılaşma olarak görebiliriz. Ama aslında ne Yalçın o kadar genç ve tecrübesiz ne de Terim o kadar günümüz futbolunun dışında kalmış eski kafalı biri.

Kariyeri boyunca yeteri kadar başarılı olamamakla eleştirilen Marcelo Bielsa, “Başarının bozan, gevşeten, aldatan bir yapısı vardır” der. Fakat bu durum Türk futbol tarihinin açık ara en başarılı antrenörü için geçerli değil. Terim’i tanımlarken aklımıza ilk gelen şeylerden biri egosunun büyüklüğü olabilir; ama kazandığı başarılara rağmen muhafazakârlaşmaya bir şekilde direnip, kendisini güncel tutmayı beceriyor. Beşiktaş’taki hedefleri sorulduğunda, “Bir hedef belirleyebilmem için öncelikle kazanmam lâzım” diyen Yalçın ise şu an Terim’in UEFA Kupası’nı kazandığı yaşta ve hâlihazırda kazandığı bir şey yok. Ama yolları birbirinden çok da farklı görünmüyor.

Kuşkusuz bu iki antrenörün kendi camialarının başındaki ilk buluşmasını tıklım tıklım dolu, ateşli tribünler eşliğinde izlemek güzel olurdu. Şayet dünya olağanüstü bir dönemin içinden geçmeseydi...

Reklam

ENJOYED THIS STORY?

Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

0