Abdullah Avci Basaksehir CoachAA

YORUM | Biraz da tutkulardan konuşalım


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur

Altı yıl önce bu zamanlarda Beşiktaş yine teknik direktörünü arıyordu. O dönemin sportif karar alıcısı Önder Özen, düzenlediği basın toplantısında aradıkları teknik direktörü şu şekilde tarif etmişti: “Teknik direktörümüz ya başarmış ya da başarma potansiyeline sahip bir isim olacak.”

Bu açıklamasından kısa süre sonra ise yeniden basının karşısına geçmişti ve bu defa yanında Slaven Bilic de oturuyordu. Peki Bilic hangisiydi? Başarmış biri miydi, yoksa başarma potansiyeline mi sahipti? Eğer başarı, yalnızca bir ödülden ibaret ise Bilic’in ne havaya kaldırdığı bir kupa ne de boynuna takılan bir madalyası vardı. Hâlâ da yok. O hâlde Özen yanılmıştı; Bilic başarısız biriydi, üstelik başarma potansiyeli de yoktu. Öyle mi?

Jürgen Klopp, üç gün öncesine kadar kariyerinde çıktığı altı final karşılaşmasının beşini kaybetmişti. Tam bir başarısızlık örneği, değil mi? Fakat geçen Cumartesi gecesi yedinci finalini oynadı ve sonunda Avrupa’nın en büyük kupasını kazandı. Şu sıralarda ise Klopp’un Avrupa’nın en iyi teknik direktörü olup olmadığı konuşuluyor. Peki başarı ile başarısızlık arasında gerçekten bu kadar ince bir çizgi olabilir mi?

Gerçekten futbol, kazanmak ve kaybetmekten mi ibaret? Bu ikisi arasında başka hiçbir şey yok mu? Marcelo Bielsa’nın dediği gibi, “Bu oyun kazananların iyi, kaybedenlerin salak olduğu bir tüccar zihniyetine dayandırılamaz. İçinde güzellik de olmak zorunda.” Liverpool ve Klopp'un bir araya gelişi de o güzelliklerden biri. İçinde yaşadığımız dünya daha katlanılabilir bir yer olsun diye evrenin bize hazırladığı güzel sürprizlerden...

Bu kusursuz birlikteliğin Liverpool'u altıncı kez Avrupa’nın en büyüğü yapmasından saatler önce ise yeni bir futbol buluşması daha duyuruldu; Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü Abdullah Avcı olmuştu. Şayet Beşiktaş’ın başına geçecek ismi hâlâ Özen belirleseydi, Avcı’yı nasıl tarif ederdi acaba? Bir başarmış mı, yoksa başarma potansiyeline sahip biri mi olduğunu söylerdi?

Abdullah Avci Basaksehir Coach

Süper Lig’in son iki sezonunu Fatih Terim, ondan önceki iki sezonu da Şenol Güneş kazandı. Ama bu dönemin belki de en başarılı teknik direktörü Avcı’ydı. Kazanan başkalarıydı evet, fakat istikrarlı bir şekilde gelişen ise Avcı’nın takımıydı. Başarı onun tabiriyle marketten satın alınan bir ürün değil, çalışarak ve dokunuşlarla devam etmesi gereken bir şeydi. “İlk iki sezon 59 puan aldık; ama beni en çok mutlu eden, ikinci sezonun sonunda yüzde 25 artan oyun kalitesiydi” diyecekti.

O artan oyun kalitesi sayesinde üçüncü sezonlarında 14 puan daha fazla topladılar ve ligi 73 puanla ikinci sırada tamamladılar. Beşiktaş’ı geriden takip etseler de ilk defa şampiyonluk mücadelesi verdiler. Ardından AZ Alkmaar, Shakhtar Donetsk, Sevilla, Braga, Hoffenheim ve Burnley gibi farklı oyun kültürlerine sahip Avrupa takımlarıyla oynadılar. Ve ilk Avrupa yenilgilerini aldılar.

Yavaş yavaş ilerlediler. İlk üç sezonda takım savunmasına çalıştılar ve sürekli ligin en az gol yiyen takımlarından biri oldular. Dördüncü sezondan itibaren ise geçiş oyunundan topa sahip olma oyununa geçtiler. Büyük bir kulüp değillerdi belki; geçmişleri, gelenekleri, kültürleri, kupaları ve taraftarları yoktu. Ama büyük bir takım gibi topa ve sahaya hükmederek oynuyorlardı. Metin Tekin’in deyimiyle “oyunu en kolay tarif edilebilen takım” olmuşlardı. Tüm bunların karşılığını ise ilk defa bu sezon ligin favorisi olarak aldılar.

22 hafta boyunca lider oldular. En yakın rakibiyle aralarındaki farkı sekiz puana kadar çıkardılar. Ama son yedi haftada sadece bir kez kazanınca, şampiyonluğu yine Galatasaray’a kaptırdılar.

Sezon finalinde sorun neredeydi? Yaş ortalaması yüksek takımın fiziksel olarak daha fazla devam edememesi mi? Emre Belözoğlu’nun sakatlık yüzünden çok fazla sayıda maç kaçırması mı? Alexandru Epureanu’nun yine sakatlık nedeniyle stoper rotasyonundan çıkması ve yokluğunun doldurulamaması mı? Ligin ikinci yarısının büyük bölümünde sahte 9 rolünde kullanılan Robinho’nun skora neredeyse hiç katkı verememesi ve bütün gol yükünün Edin Visca’nın üstüne binmesi mi? Hepsini sayabiliriz.

Avcı ise Sivasspor beraberliğinin ardından sorunu daha farklı iki başlıkta değerlendirmişti: Zihinsel yorgunluklar ve geleceğe yönelik endişeler.

İyi oyunculara sahip bir takım olabilirsiniz. Rakiplerinizden daha iyi bir taktik anlayışınız ve oyun planınız da olabilir. Sahip olduğunuz tesisler oldukça yeterlidir. Oyuncularınızın maaşları zamanında yatıyordur. Görünürde hiçbir eksik yok gibidir; ama sürekli eksik bir şeylerin olduğu hissiyle başa çıkmak zorunda kalırsınız.

Mauricio Pochettino verdiği bir röportajda bu durumu şöyle açıklıyor: “Gücünü paradan alan projeler, size kendinizi boşlukta hissettirebilir. Böyle bir risk her zaman vardır.”

Abdullah Avci Fatih Terim

Avcı ve takımı, uzun süre bu rahatsız edici hisle mücadele etti. Ama şampiyonluk maçlarına iki bin seyircinin önünde çıkmanın verdiği boşluk hissine daha fazla karşı koyamadı ve rakip takımın 55 bin ateşli taraftarının önünde pes etti.

Şimdi artık o da gücünü tarihinden alan bir takımın başında. Beşiktaş'ın yeni bir oyuna, Avcı'nın ise yeni bir heyecana ihtiyacı vardı; buluştular. Artık onun da arkasında köklü bir mazi, gelenek, kültür, kupalar ve ateşli taraftarlar olacak. Ve sürekli tabeladan bahseden Terim’in karşısında yine oyun hakkında konuşmaya devam edecek belki; ama bu defa kazanmak için en çok eksikliğini duyduğu şeye de sahip olacak: Tutku.

Goal twitter
Reklam

ENJOYED THIS STORY?

Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

0