YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Euro 2012 yarı finalinde İtalya ile karşılaşan Almanya’da teknik direktör Joachim Löw, kanatsız 4-4-2 formasyonunu kullanan rakibinin dört merkez orta sahalı düzenine karşı direnebilmek ve savunma önündeki Andrea Pirlo’nun pas kanallarını kapatabilmek için sağ kanatta Thomas Müller’in yerine Toni Kroos ile başlamış, merkezde Sami Khedira ve Bastian Schweinsteiger’in önündeki Mesut Özil ile birlikte Almanya da dört orta saha oyuncusuyla maça çıkmıştı.
O maça kadar tüm maçlarını kazanan Almanlar, hücumda oyunu geniş alana taşıdıklarında etkili olmuşlardı; İtalya’ya karşı ise stratejilerini değiştirmişler ve bu defa oyunu daraltmayı tercih etmişlerdi. Ancak tüm bu önlemler ters tepmiş, Cesare Prandelli’nin öğrencileri Mario Balotelli’nin ilk yarıda bulduğu iki golle maçın neredeyse tamamını önde götürmüşler, uzatma dakikalarında gelen Mesut’un penaltı golüne karşın 2-1’lik galibiyetle finale yükselen taraf olmuşlardı.
Alman futbol yazarı Raphael Honigstein, “Dördüncü Yıldız” kitabında Löw’ün bu karşılaşmadaki tercihlerini şöyle değerlendirmişti: “Rakibe göre taktiksel değişiklikler yapmak, kendi içinde kötü bir fikir değil tabiî ki. Ancak eğer bahsi geçen değişiklikler, takımınızın sahadaki gücünü azaltıyor veya kendi futbol kimliğini kaybetmesine yol açıyorsa, o zaman bir hata yapıldığını kabul etmek gerekiyor.”
Dün akşam Fatih Terim’in Beşiktaş maçında tercih ettiği on biri görünce aklıma bu anekdot geldi. Geçtiğimiz hafta farklı kazanılan Gençlerbirliği maçının kadrosuna göre üç değişiklik vardı Terim'in on birinde; sağ stoperde Ryan Donk’un yerine Christian Luyindama, sol bekte Emre Taşdemir’in yerine Marcelo Saracchi ve sol içte Emre Akbaba’nın yerine Oghenekaro Etebo. Sağ bekte ise Martin Linnes’in yerine son maçta olduğu gibi yine Şener Özbayraklı yer almıştı.
Terim tüm bu tercihlerinin nedenini maç öncesinde şöyle açıklamıştı: “Beşiktaş’ın hızlı hücumları çok iyi yaptığını düşündüğümüz için Luyindama’yı tercih ettik. Linnes’in hücumu iyi, ama Şener daha zinde. Etebo ise bir orta saha oyuncusu. Bu akşam mümkünse gerçek bir orta saha olsun istedik.”
www.sharemytactics.comDonk, Luyindama’ya göre oyunu geriden çok daha iyi kurabilse de bu maçta Vincent Aboubakar’a karşı Luyindama’nın fizik gücüne ihtiyaç duyulmuştu. Linnes’in hücuma katkısı daha çok olsa da Cyle Larin’e karşı Şener’in savunmada daha iyi bir seçenek olacağı düşünülmüştü. Emre Akbaba ya da sakatlıktan geri dönen Emre Kılınç, hücumda çok daha fazla şey vadetseler de, Atiba Hutchinson ve Josef de Souza’ya karşı Etebo orta sahanın direncini artırabilirdi. Kısacası Terim’in yaptığı bütün değişikler, Beşiktaş’a karşı bir önlem niteliğindeydi. Ortaya koyduğu strateji ise tamamen topsuz oyun odaklıydı.
Buna karşın Sergen Yalçın ise daha önceki büyük maçların aksine bu defa proaktif düşünen taraftı. Onun da son Hatayspor maçına göre üç değişikliği vardı; stoperde cezalı Welinton’un yerine Francisco Montero, sol bekte Fabrice N’Sakala’nın yerine Rıdvan Yılmaz ve sol içte Necip Uysal’ın yerine Oğuzhan Özyakup.
Terim’in aksine Yalçın’ın tüm tercihleri topa sahip olmaya ve oyuna bu şekilde hükmetmeye yönelikti. Welinton’un yerine pekâlâ Necip ile başlayabilirdi, ama oyunu geriden çok daha iyi kurabilen Montero’yu seçmişti. Sol bekte Oğulcan Çağlayan’ın karşısında N’Sakala’nın fiziğine güvenmekten ise tercihini Rıdvan’ın tekniğinden yana kullanmıştı. Orta sahada ise Atiba ve Josef’in yanında tıpkı Hatayspor maçında olduğu gibi Necip’i ya da benzer özelliklere sahip Dorukhan Toköz’ü tercih etmemiş, dripling becerisiyle öne çıkan Bernard Mensah’ı da seçmemiş, bunların yerine Oğuzhan’ın pasörlüğünden ve oyun görüşünden faydalanmak istemişti.
İki antrenörün bu tercihleri, topun Beşiktaş’ın kontrolünde olacağını ve oyunun daha çok Galatasaray’ın yarı sahasında oynanacağını gösteriyordu. Nitekim öyle de oldu. Buna karşın ilk yarıda istediğini alan taraf Terim’di. Top beklenildiği gibi daha fazla Beşiktaş’ta olsa da (%59), oyunu geride kabul eden Galatasaray, rakibinin üretimini sınırladı. Özellikle Luyindama’nın sert markajı karşısında Aboubakar’ın bağlantı oyunundaki etkisinin azalması, etrafındakilerin de alan bulamamasına neden oldu. Ne Ghezzal ve Oğuzhan’ın derin topları ne de Larin ve Atiba’nın ikinci forvet koşuları işe yaradı. İlk yarının en büyük tehlikesi de Marcao’nun hatalı bir geri pasının neticesinde geldi, onda da Larin bu sezonki ortalamasının çok altında bir kalitede vuruş yaptı.
Depo PhotosBuna karşın topun Galatasaray'a geçtiği kısa sürelerde ise planı tutan taraf Yalçın’dı. Kurguladığı plan, iki takımın üç sezon önceki karşılaşmasını andırıyordu. Terim, o maçta takımının savunma çizgisini kendi kalesinin bir hayli uzağında kurmuştu. Aslında bu, hücum hattında Alvaro Negredo, Anderson Talisca, Ricardo Quaresma ve Ryan Babel gibi etkili silahları olan bir takıma karşı ilk bakışta riskli bir tercih olarak görülebilirdi. Ama bu dört oyuncunun da atletik kâbiliyetleri olmadığı ve ancak Beşiktaş rakip yarı sahaya yerleştiğinde etkili olabildikleri düşünüldüğünde Terim’in o maçtaki bu tercihi çok doğruydu ve iyi bir sonuç vermişti. Siyah-beyazlılar o maçta Negredo’nun bulduğu ve çok kötü değerlendirdiği bir kontratak fırsatı dışında net bir gol pozisyonu bulamamış ve açık bir mağlubiyetle şampiyonluğu rakibine kaptırmıştı.
Dün akşam Yalçın da benzer bir şekilde savunmayı önde kurdu ve tıpkı üç sezon önceki Beşiktaş'ı andıran rakibinin hücumda hızlı oyunculara sahip olmamasından faydalandı. Bu sayede siyah-beyazlılar, Galatasaray’ın derin savunması karşısında alan bulamasalar da, en azından kendi arkalarında bıraktıkları geniş alanları güvenceye aldılar ve oyunu rakip yarı sahaya yıktılar.
Yine de Yalçın’ın yerinde başka bir antrenör olsaydı, ikinci yarıya başlamadan önce hücumdaki üretkenlik sorununu çözebilmek için birkaç değişiklik yapabilirdi. Ama önceki maçlardan sabrına âşina olduğumuz Yalçın, bir kez daha beklemeyi tercih etti. Ve aradığı fırsatı ona 58. dakikada amatör bir şekilde kendini oyundan attıran Diagne verdi. Elbette Fenerbahçe maçından sonra çok iyi bir büyük maç daha çıkaran Montero’nun da hakkını vermek lâzım. Beşiktaş’a ilk geldiğinde klasik bir İspanyol savunmacı olarak Süper Lig için en temel eksikliği agresiflik gibi görünüyordu. Ama dün akşam kısa sürede tekmeye kafa sokacak kıvama geldiğini gösterdi ve rakibinin bir kişi eksik kalmasını sağladı.
AAKırmızı karttan sonra da bir süre beklemeyi tercih eden Yalçın, dokuz dakikanın ardından ise oyuna müdahale etmeye karar verdi ve Oğuzhan ile Ghezzal’in yerine Mensah ile Kevin N’Koudou’yu aldı. Açıkçası bu ilginç bir değişiklikti. Zira kırmızı karttan önce de topla pek bir ilgisi olmayan ve bir kişi eksik kaldıktan sonra doğal olarak daha da geriye yaslanan rakibine karşı iki pasörünü çıkarıp, iki koşucuyu sahaya atmıştı. Belli ki Yalçın, kapanan rakibini pas marifetiyle değil, ancak adam eksilterek açabileceğine karar vermişti.
Bu hamleye cevabı gecikmeyen Terim ise iki dakika sonra Younes Belhanda ve Arda Turan’ın yerine Donk ve Babel’i oyuna aldı. Donk’u iki stoperin arasına çekti, savunma önünde de Etebo’yu Taylan Antalyalı’nın yanına çekerek 5-4-0’a döndü. Bu, Terim’in maçın geri kalan bölümünün kendi ceza sahasının önünde geçmesini kabul ettiği anlamına geliyordu, ama hiç iyi bir sonuç vermeyecekti.
Beşiktaş’ın iki hafta önce evinde ağırladığı Rizespor’da Stjepan Tomas da bir anda üçlü savunmaya dönmeyi tercih etmiş ve bu tercihi ona savunmada büyük bir karmaşa, birbiri ardına gelen komik anlaşmazlıklar ve yenen yarım düzine gol olarak epey pahalıya patlamıştı. Dün akşamın son yarım saatinde üçlü savunmaya dönen Galatasaray’ın âkıbeti de benzer oldu. Maç boyunca Aboubakar’ı çok iyi durduran Luyindama, Galatasaray savunmayı üçledikten sonra önce Aboubakar’dan uzaklaştı (ve bu Kamerunlu forvetin maç boyunca ilk defa topla rahat buluşabilmesine neden oldu), sonra geçtiği iki ıskayla maçın kahramanı olacakken bir anda anti-kahramana dönüştü.
Açıkçası Terim, dün akşam hiçbir değişiklik yapmasaydı daha iyi olabilirdi. Zira bu sezon Süper Lig’de birçok maçta, eksik kalan kontratak takımlarının sonuç alabildiklerine şahit olduk. Hatayspor, Fenerbahçe deplasmanında 9 kişi kalmasına rağmen rakibine hiç pozisyon vermeden bir puanı almıştı. Aynı şekilde Kayserispor da Galatasaray’a karşı bir kişi eksik kaldıktan sonra beraberlik golünü bulmuş ve ardından rakibini gelişigüzel ortalara yönlendirip bir puanı kapmıştı. Son olarak Alanyaspor da 65 dakika 10 kişi oynayan Kasımpaşa’ya mağlup olmuştu. Terim de dün akşam beraberlik için çıktığı Dolmabahçe’den istediğini alabilirdi. Bunun için tek yapması gereken şey, biraz sakin kalmaktı.
AAAma elbette Terim’in esas sorgulanması gereken tercihi, başlangıç planıydı. Süper Lig’in belki de topa sahip olduğunda en fazla çözüm üretebilen takımı olmasına rağmen toptan bu kadar vazgeçtiği ve ileride hızlı oyuncuları olmamasına karşın kontrataklardan medet umduğu başlangıç planı…
Öte yandan onun bu tercihi, Beşiktaş için üç puandan daha çok memnun olunacak bir şey: Terim gibi en büyük başarılarını proaktiflikle kazanan bir antrenörü önlem almaya zorlamaları, ona her zamanki on birleri ve oyunlarıyla kendilerine karşı duramayacaklarını düşündürmeleri, buna karşın sonucun yine değişmemesi.
Şampiyonluğa oynayan takımların belli başlı ortak yanları vardır. Bunlardan biri de maçları oynamadan önce kazanmalarıdır. Dün akşam maçtan önce Emre Akbaba, “En kötü berabere kalmak istiyoruz” dediğinde de Beşiktaş çoktan kazanmıştı.




