YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Geçen sezon ilk yarının sondan üçüncü haftasıydı. Abdullah Avcı’nın Beşiktaş’ı, felâket bir giriş yaptığı sezonda en azından skor anlamında bir toparlanma evresine girmiş ve ligde üst üste kazandığı altı maçın ardından ikinci sıraya kadar yükselmişti. Rakibi Yeni Malatyaspor ise bir hafta önce Sivasspor karşısına oldukça cüretkâr bir şekilde çıkıp, kontrataktan yediği gollerle kaybetmişti. Maç sonunda biraz da Türk futbolundaki hâkim oyun anlayışına sitem ederek bir daha bu şekilde oynamayacaklarını söyleyen Sergen Yalçın, aşırı reaktif yeni oyunlarının prömiyerini ise Dolmabahçe’de yapmıştı. Yalçın o maçta Guilherme'yi forvet arkasından sağ kanada çekmiş, orta sahanın merkezini üçlemiş, Beşiktaş'ı oldukça dar bir şekilde dokuzlu bir blokla karşılamış ve yedek kulübesinde sakladığı hızlı kanat oyuncularını maçın son bölümünde oyuna sokarak istediğini almıştı. Belki takımı hiçbir şey üretememişti; ama Beşiktaş’ın da üretimini sıfırlamıştı. Ve zaten amacı da buydu.
Siyah-beyazlılar o maçtaki mağlubiyetin ardından yeniden üst üste yenilgiler almaya başlamıştı. Başka bir deyişle o akşam, Avcı’nın Beşiktaş macerasını bitiren ve yerine Yalçın’ı getiren sürecin başlangıcı açısından sembolik bir akşamdı.
Dün akşam ise Aralık 2019’daki o maçın bir tekrarı gibiydi. Beşiktaş topun mülkiyetini yine eline geçirmiş ve oyunu tamamen rakip yarı sahaya yıkmıştı. Yeni Malatyaspor ise bu durumdan bir kez daha çok memnun gibi görünüyordu. Karşısında geriye yaslanan ve olabildiğince sıkı bir dörtlü blokla onun önünde bir beşli blok daha bulan Beşiktaş’ın, bu duvarı aşabilmesi için topu oldukça hızlı dolaştırmaya ve rakip yarı sahadaki top kayıplarının ardından geride bıraktığı geniş alanları rakibine kullandırmaması için de oldukça örgütlü ve şiddetli bir karşı prese ihtiyacı vardı. İkincisi kusursuza yakın uygulandı, ama ilki için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil.

Açıkçası maç öncesinde Beşiktaş’a dair en merak edilen şey, merkez orta sahasının nasıl kurgulanacağıydı. Cezalı olan Josef de Souza’nın yerini kim alacaktı? Karantinada olduğu için uzun süre boyunca takımla birlikte çalışamayan Bernard Mensah mı, yoksa Mensah’ın yokluğunda dahi on birde kendisine yer bulamayan Oğuzhan Özyakup mu? Yalçın tercihini Oğuzhan’dan yana kullandı. Ama bu defa da ikinci bir soru vardı: Genellikle 4-1-4-1 formasyonunu tercih eden Yalçın, savunma önünde Josef’in yerine kimi kullanacaktı? Dorukhan Toköz mü, Atiba Hutchinson mı?
Dorukhan, sezon öncesindeki hazırlık maçında Sivasspor’a karşı savunma önünde tek pivot olarak kullanıldığında bu role uygun olmadığını, yaptığı top kaybının hemen akabindeki faulü ve neticesinde gördüğü kırmızı kartla açıkça göstermişti. Buna karşın Yalçın yönetiminde Beşiktaş kariyerindeki uzak ara en hücumcu dönemini geçiren ve geçtiğimiz hafta forvet arkasında kullanıldığı Denizlispor deplasmanında da takımın açılış golünü kaydeden Atiba ise Josef’in yokluğunda savunma önünde boşlukları kapatabilecek yegâne oyuncu gibi duruyordu. Yalçın da böyle düşünmüş olacak ki, Atiba’yı savunmanın önünde tek, Dorukhan ve Oğuzhan’ı ise sağ ve sol içte çift pivot olarak kullandı.
Bu ikili, Beşiktaş’ın rakip yarı sahada maç boyunca oldukça şiddetli uyguladığı karşı presin baş örgütleyicileriydi. Öyle ki, Dorukhan sahada kaldığı 86 dakika boyunca girdiği 15 ikili mücadelenin 14’ünden galip ayrılırken, esas sürprizi ise Oğuzhan yaptı. Kariyeri boyunca en eleştirildiği yönlerinden biri gücü ve dayanıklılığı olan ve doğrusunu söylemek gerekirse müthiş bir savunmacı olduğunu söyleyemeyeceğimiz Oğuzhan, sahada kaldığı 70 dakika boyunca 6 top kapma girişiminin beşinde başarılı oldu (Bu kaptığı toplardan birinin neticesinde ise Cyle Larin maçın en net pozisyonlarından birine girdi, ama değerlendiremedi).
Açıkçası bunda, Oğuzhan’ın kendisini hem fizîken hem de zihnen maça iyi hazırlaması kadar, Beşiktaş’ın önceki maçlarından farklı olarak sahaya çok iyi yayılması ve daima topa göre pozisyon almasının da payı vardı.
Depo PhotosJohan Cruyff, Barcelona’yı çalıştırdığı günlerden bahsederken, Pep Guardiola ve Ronald Koeman’ın bireysel açıdan çok kötü savunmacılar olduklarını, buna karşın iki oyuncunun oyun kuruculuklarından faydalanabilmek için kendi savunmalarının merkezinde yer aldıklarını söyler. Bu iki oyuncuyla nasıl savunma yapmayı başardıklarını ise şöyle açıklar: “Savunmacılıkta önemli olan, ne kadar büyüklükte bir alanı savunmak zorunda olduğunuzdur. Çok geniş bir alanı savunmak zorundaysam, en kötü savunmacı benimdir. Ama dar bir alanı savunmam gerekirse, o zaman en iyi savunmacı ben olurum. Futbolda her şey geometriyle ilgilidir.”
Bireysel anlamda iyi bir savunmacı olmayan Oğuzhan’ın dün akşam futbol kariyerindeki en iyi savunma performanslarından birini göstermesinin birincil sebebi işte buydu: Savunmak zorunda olduğu alanların oldukça dar olması. Tam da bu sayede Beşiktaş’ın birbirinden ağır ve sakar savunmacılarının defoları da dün akşam neredeyse hiç görülmedi.
Buna karşın hücumda yine hem kalite hem de organizasyon sorunundan söz edilebilir. Kale önüne kadar gelindiği birçok pozisyonda yapılan karar hataları, kalite eksikliğini gösteriyordu. Topun daha hızlı dolaştırılıp, rakibin yeterince hareket ettirilememesi ise organizasyon eksikliğine işaret ediyordu. Tabii ki bunda Yeni Malatyaspor’un tercih ettiği aşırı reaktif oyunun da doğrudan payı vardı. Yine de Beşiktaş’ın set oyununda yeni ve olumlu birkaç şey de görüldü.
Örneğin, Dorukhan ve Rachid Ghezzal arasındaki ikili oyunlar... Sık sık sağ kanattan içe kat eden ve bu sayede bilhassa arkasındaki Valentin Rosier’e dış koridorda kullanabileceği alanlar açan Cezayirli oyuncu, dün akşam bu anlamda Dorukhan ile de uyumlu bir görüntü sergiledi. Özellikle ilk yarıda, Ghezzal’ın derine indiği ve onu takip eden rakip sol bek Karim Hafez’in alanını boşaltmasını sağladığı birçok pozisyonda, Dorukhan bu alanlara topsuz koşular yaptı. Bu anlarda topla buluşturulabildiğinde ise sağ kanattan son çizgiye inerek altıpasa doğru gönderdiği paslarla tehlikeler yarattı (Aynı ikili oyunları, Liverpool’un sağ kanadında Mohamed Salah ve Jordan Henderson arasında da sık sık görüyoruz).
Depo PhotosBeşiktaş’ın set hücumlarında bir diğer dikkat çeken husus, kanatlarda rakibe karşı sayısal üstünlük kurma çabasıydı. Siyah-beyazlılar, önceki maçlarında da çoğunlukla topa daha fazla sahip olan taraftı. Ama topa sahip olma oyununun en temel prensiplerinden biri olan rakibi eksik yakalama konusunda neredeyse hiçbir şey yapamıyordu. Dün akşam ise Beşiktaş hangi kanattan hücum ederse etsin, o kanada aşırı yükleme yapıp, rakibine karşı sayısal üstünlük kurmaya çalıştı. Buna karşın beceremediği şey, bir kanada yığıldığı bu anlarda ters kanada yeterli sayıda diyagonal pas yollayamaması ve oyunun yönünü değiştirememesiydi.
Şenol Güneş döneminde Beşiktaş’ın en iyi yaptığı şeylerden biri buydu. Takım genellikle sol kanada aşırı yükleme yapar ve sağ kanada atılan bir diyagonal pasla Ricardo Quaresma rakip bekle bire bir durumdayken topla buluşturulurdu. Ardından Quaresma’nın bire birde adam geçme ve orta yapma yetenekleri kullanılıp, çok sayıda hücumcunun sokulduğu ceza sahasında tehlikeler üretilirdi.
Dün akşam ise birkaç pozisyonda Rosier bu şekilde kullanılmaya çalışıldı, ama bunların sayısı çok azdı. Oyunun büyük bölümünü rakip yarı sahada geçiren Fransız sağ bek, maç boyunca 68 defa topla buluşabilirken, bu sayı maçın en fazla topla buluşan oyuncusu olan ters kanattaki Fabrice N’Sakala için ise neredeyse iki kat daha fazlaydı (110). Rosier’in top tekniğinin ve dolayısıyla hücumları sonlandırma ihtimâlinin çok daha yüksek olduğu düşünülürse, bu durumun Beşiktaş’ın hücum üretkenliğine hiç iyi yansımadığı söylenebilir.
Siyah-beyazlıların hücum akışkanlığındaki bir diğer sorun ise oyunun hızlanması gereken anlarda Larin’in bu duruma uyum sağlayamamasıydı. Ters kanatta sık sık içe kat eden ve oyun kurma kabiliyetine sahip olan Ghezzal’ın, hücum hattının merkezinde ise sık sık derine inen ve rakip stoperlerin alanını boşaltmalarını sağlayan Aboubakar’ın olduğu düşünüldüğünde, sol kanatta forvet özellikli bir oyuncunun tercih edilmesi doğru bir karar olarak görülebilir. Nitekim galibiyet golünün Larin’den gelmesi de bu anlamda sürpriz değildi. Fakat rakibin tüm hatlarıyla topun arkasına geçtiği, alanların olabildiğinde daraldığı hücum setlerinde, topun çok daha seri bir şekilde hareket ettirilmesi gerekirken, Larin tam da bu anlarda aksayabiliyor. Bu da hücum akışkanlığında önemli bir sorun teşkil ediyor.
Depo PhotosBuna karşın oyuna sonradan giren Güven Yalçın’ın hem topla arasının çok daha iyi hem de aksiyonlarının çok daha seri olduğu düşünülürse, şayet ilerleyen haftalarda daha fazla süre bulduğu takdirde, sol kanatta Kanadalıdan daha verimli olabilir.
Son olarak, Beşiktaş’ın hücumlarındaki bir diğer eksiklik, sahadaki uzak ara en yetenekli iki oyuncu olan Oğuzhan ve Ghezzal’ın birbiriyle çok az etkileşime girebilmesiydi. Golün bu iki oyuncunun nadir paslaşmalarının neticesinde gelmesi ise kesinlikle tesadüf değildi. Yalçın’ın gelecek maçlarda bu iki oyuncunun uyumunu artırmak ve birbirlerine olabildiğince yakın oynamalarını sağlamak üzerine kafa yorması gerekebilir.
Tüm bu aksaklıklara karşın, dün akşam Beşiktaş’ın oynadığı futbolun niteliği, oyuncularının toplam kalitesinin üzerindeydi. Başka bir deyişle, siyah-beyazlılarda üzerine bir şeylerin eklenebileceği bir oyundan nihayet söz edilebilir gibi görünüyor.


