YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
Sivasspor mağlubiyetinin ardından Abdullah Avcı’nın maç sonundaki en dikkat çeken değerlendirmesi, “İlk yarıda bizim istediğimiz sistemi yansıtmak istedik, ikinci yarıda oyuncuların alışık olduğu sistemi denedik; ama ikisinde de başarılı olamadık” sözleriydi.
Bu cevap aynı zamanda Beşiktaş’ın an itibarıyla içinde bulunduğu durumu da çok iyi özetliyordu. Beşiktaş’ta oyuncular bir oyundan bambaşka bir oyuna geçmeye çalışıyor. Sadece bu bile başlı başına büyük bir zorluk. Üstelik Beşiktaş bu değişimi hemen hemen aynı oyuncularla gerçekleştirmeyi deniyor. Bu oyuncuların pek çoğunun futbol kariyerlerinin son dilimine girdikleri düşünülürse, kendilerinden istenilen değişime ayak uydurmaları daha da zorlaşıyor.
Örneğin kariyerleri boyunca çizgiyi kullanmaya alışmış hücum bekleri Gökhan Gönül ve Caner Erkin’den ilk defa bambaşka şeyler bekleniyor. Avcı, oyunu genişletme görevini kanat oyuncuları Jeremain Lens ve Tyler Boyd’a verirken, beklerinden ise merkeze yanaşmalarını istiyor. Böylece hem geriden oyun kurarken daha fazla pas opsiyonuna sahip olmayı hem de topu kaptırdıklarında merkezde daha kalabalık olmayı hedefliyor.
Bu görevlendirmeye göre Caner zaman zaman Gary Medel’in yanında oyun kurulumuna yardımcı olmaya çalışıyor bazen de iç koridordan topsuz koşular yapıp savunma arkasına sızmayı deniyor. Gökhan’a ise daha savunmacı bir rol veriliyor. Takım rakip yarı sahaya yerleştiğinde Caner öne çıkarken, Gökhan ise üçüncü stoper olarak geride kalıyor. Nitekim bu yeni rollerinin bir sonucu olarak iki oyuncu da maçta en fazla topla buluşan oyuncular oldular: Gökhan (88), Caner (83).

Alışık olmadığı bir rolü üstlenmeye çalışan bir diğer oyuncu ise Adem Ljajic. Serie A’da ağırlıklı olarak 4-3-3’ün sol kanat forveti olarak izlediğimiz Ljajic, geçen sezon ise Şenol Güneş’in 4-2-3-1’inde forvet arkası olarak oynamış ve geçiş oyununda özellikle skorerliğiyle ön plana çıkmıştı. Avcı ise onu üçlü merkezin solunda kullanıyor ve ondan hem oyunu kurmasını hem de tempoyu ayarlamasını bekliyor. Ljajic'in ise bu yeni beklentilere cevap vermekte şu an için oldukça zorlandığını söyleyebiliriz.
Yeni bir oyun, beraberinde yeni alışkanlıklar da istiyor. Beşiktaş’ın şu an en zorlandığı konu bu: Alışkanlıklarını değiştirmek. Oyuncuların kafasında hep bir düşünceyle oynadığı hissedilebiliyor. Her birine bazı bireysel roller verilmiş. Hem bunları yerine getirmeleri hem de takımın yeni kolektif yapısına uyum sağlamaları gerek. Ve kabul edelim ki bunun altından hemen kalkabilmeleri hiç kolay değil. Şu an için oyuncular sanki sahada sürekli ne yapmaları gerektiğini düşünüyor gibiler. Belli ki taktik antrenmanlarda yapmak istedikleri şey üzerine çok çalışmış, teorik olarak da birçok şey öğrenmişler. Ama maç farklı; karşıda da bir takım var ve hiçbir zaman ne yapacaklarını tam olarak bilemiyorsunuz. Dolayısıyla olasılıklar çoğalıyor. Bu yüzden düşünmeyi bırakıp bir an önce karar vermeniz lâzım.
Üstelik çabuk karar vermek de yeterli değil. Doğru zamanda doğru kararı vermek; topa sahip olma oyununun en önemli kuralı budur. Beşiktaş’ta ise bu kural henüz işlemiyor. Oyuncuların pas vermeleri gereken yerde topla oynadıklarını ya da top sürmeleri gereken yerde ekstra pas yaptıklarını görüyoruz. Bu da takımın hücumda alan bulamamasına neden oluyor. İlk yarıdaki manzara buydu. Göztepe’nin sıkı 4-4-2’si karşısında alan bulamayan, topa sahip olan, ama sadece geride paslaşabilen, ileriye doğru çıkamayan, dolayısıyla rakip yarı sahaya yerleşemeyen, rakip ceza sahası önünde etkili olamayan ve pozisyon üretemeyen bir Beşiktaş vardı.
Avcı maç öncesinde oynamak istedikleri oyunu üç başlıkta özetlemişti: Topa sahip olmak, hızlı oynamak ve topun kaptırıldığı yerde baskı yapmak. Beşiktaş ise sadece topa sahip olabildi. İlk yarının uzatma dakikalarında kullanılan bir köşe vuruşu sonrası ise neredeyse ilk defa rakip ceza sahasına yüklenebildi. Golü de bu şekilde ve nihayet Caner’in kafasını kaldırmasıyla buldu.
Depo PhotosBu gol önemliydi. Çünkü bu sayede ilk kez Beşiktaş’ın Avcı yönetiminde skor olarak öne geçtiğinde nasıl oynayacağını görme fırsatımız olacaktı. Ve geçmiş sezonlarda geçiş hücumlarına alışık olan takımın bunun da etkisiyle daha rahat ettiği görüldü. Beşiktaş yine topa sahip oldu; ama hücumda alanlar bulmaya başlayınca Avcı’nın da istediği gibi tempoyu artırdı ve 15 dakika içinde farkı üçe çıkardı.
Son otuz dakikada oyuna giren Georges-Kevin N’Koudou’nun ise Tottenham’da takıma dahil olmayı bir türlü başaramasa da Mauricio Pochettino’nun sıkı antrenman düzeninin içinde kendini hazır tuttuğunu gördük. Fransız oyuncu kısa süre içinde yaptıklarıyla Boyd ve Lens’ten farklı olarak sadece geniş alanda değil, dar alanda da etkili olabileceğini gösterdi. Özellikle rakibe sırtı dönükken rahat bir şekilde topu kontrol edebilmesi sayesinde Avcı ondan set hücumlarında da faydalanacaktır.
Beşiktaş için en sevindirici gelişme ise rakibe net bir pozisyon vermeden maçı tamamlayabilmesiydi. Geçen sezon özellikle savunma geçişlerinde paramparça olan ve sezonu küme düşen Bursaspor’dan dokuz gol fazla yiyerek kapatan Beşiktaş için bu oldukça memnun edici bir durum. Ama elbette bunu ligin hücum kalitesi en sınırlı takımlarından birine karşı başardığını da unutmamalı.
Abdullah Avcı ve öğrencileri bir geçiş sürecinde. Sancılı geçmesi muhtemel olan bu sürecin, mümkün olduğunca az kayıp verilerek atlatılması ise çok mühim. Çünkü kazanılan her maç, oyuncuların kendilerinden istenen yeniliklere daha kolay adapte olmalarını sağlayacaktır.





