Türk basketbolu dün gece Fenerbahçe'nin erkek basketbolunda EuroLeague şampiyonluğunu getirmesiyle kulüpler seviyesinde Avrupa'nın zirvesine, basketbolun "Şampiyonlar Ligi'nde" en tepeye çıktı.
Daha önce Galatasaray'ın kadınlar basketbolunda aynı seviyede getirdiği büyük başarı, böylece erkeklerde de tekrarlandı.
Ancak Türk basketbolu için Avrupa'da kupalar, finaller, yarı finaller... Futbolun aksine ne sürpriz ne şaşırtıcı. 1996'da Efes'in Koraç Kupası'nı kaldırarak yaktığı ateş son yıllarda yapılan yatırımlarla giderek yükseliyor.
Öyle ki Türk medyasındaki sevilen tabirle, yaşanan başarılar artık unutuluyor bile.
Beşiktaş erkek basketbolda basketbolun Avrupa'daki üç numaralı kupasını kazanalı 5 yıl, Galatasaray basketbolun "Avrupa Ligi" EuroCup'ı kazanalı bir yıl, Banvit ona rakip organizasyon FIBA Şampiyonlar Ligi'nde final oynayalı bir ay oluyor.
Fenerbahçe Basketbol şampiyon olmasaydı bile üç sene üst üste yarı final, iki sene üst üste final yapmış olacaktı.
Bir yanda futboldan gelen ve futbola giden devasa bütçeler ve devasa hayal kırıklıkları duruyor.
Diğer yanda ise geliri kısıtlı olmasına ya da sadece sponsor yatırımlarıyla beslenmesine rağmen basketbolda gelen büyük başarılar duryor.
UZMANLARLA ÇALIŞ, UZMANLARA GÜVEN
Bütün iddialı basketbol takımlarımızın başında kıtada ya da ülkemizde adını duyurmuş antrenörler bulunuyor.
Fenerbahçe, Avrupa tarihinin en iyi Obradovic'le; Galatasaray, Türkiye'nin en iyi koçlarından Ergin Ataman'la; Anadolu Efes, Sırp basketbolunun usta isimlerinden Perasovic'le; Darüşşafaka Doğuş geçen sezon NBA'de çalışan usta Blatt'le; Beşiktaş, Karşıyaka'nın kaderini değiştiren Ufuk Sarıca'yla; Banvit kıtanın en çok gelecek vadeden isimlerinden Filipovic'le...
Bütün bu isimlerle sürekli iyi sonuçlar alınmıyor, düşüşler ve çıkışlar yaşanıyor. Ancak hepsi belli bir proje kapsamında ve güven duygusuyla görevinin başında.
Türk basketbolu hocasını sezon başı tur geçemedi diye kovmuyor. Taraftarından baskı yedi diye hoca değiştirmiyor. İşin uzmanını seçiyor, işin uzmanına güveniyor.
SPORU SPORCULARA BIRAK
Yukarıda saydığımız bütün bu kulüpler ve daha küçük ve başarısız olanlar da dahil olmak üzere, Türk basketbolunun karar vericileri basketboldan geliyor.
İşin finansal yönüne bakan yöneticiler elbette var ve onlar da kulübün yönetiminde söz sahibi.
Bütçeleri ve hedefleri yönetimler belirliyor, kadroları ve oyuncuları karar vericiler seçiyor.
Türk basketbolunun yönetiminde, futbolun tam aksine sportif ve finansal kaygılar birbirine olabildiğince karışmıyor.
İSTİKRARI SEÇ
Basketbolda da, tıpkı futbolda olduğu gibi, kısa süre önce sürekli antrenör ve oyuncu sirkülasyonunun yaşandığı günler görüyorduk.
Galatasaray, Ataman'la; Fenerbahçe, Obradovic'le belli bir plan içinde yatırımı seçti. Biri EuroCup şampiyonluğu, diğeri diğeri EuroLeague şampiyonluğu getirdi.
Banvit istikrarlı bir organizasyon kültürüyle senelerdir Türkiye'de bir TFF 2. Lig takımının bütçesiyle Türkiye ve Avrupa'da mücadele ediyor.
Bu konuda en büyük hataları yapan Efes bile yatırımın bütçesini küçültüp kısa ve uzun vadeli hedefler belirleyerek yeniden yola çıktı. Bu sezon halinden memnun.
Beşiktaş, Ufuk Sarıca'yla uzun vadeli hedefleri olan bir yola çıkıp başarılı bir ilk adım attı.
Türk basketbolu kaos yerine istikrarı seçiyor, kârlı çıktığını da görüyor.
KALİTEYİ ARA, ARADIĞINI BUL
Türk ekiplerinin bütçeleri yüksek. Burası doğru.
Fakat sporda çok para harcamak, iyi para harcamak anlamına gelmiyor. Bunu en iyi futbolu takip edenler biliyor.
Basketboldaki ekiplerimiz yüksek bütçeleriyle kaliteli ve tecrübeli seçmek için uğraşıyor. İhtiyaçlarına göre oyuncu bulmak için çalışıyor.
Bir dönem futboldaki gibi "yıldız yağmuru" furyasından dili fena yanan takımlar, yoğurdu üfleyerek yiyor.
Çok daha kısıtlı bütçelerdeki takımlarımız EuroLeague'e (hatta nadiren de olsa NBA seviyesine) çıkabilen oyuncuları daha potansiyel aşamasında keşfedebiliyor.
SONUÇ
Basketbolun da kendi içinde sorunları büyük. Son dönemde altyapılar eskisi gibi çalışmıyor, yerli oyuncular çıkmıyor. Gelirler olması gerekenden düşük. Takımlar sponsorlara bağımlı.
Ayrıca futbolda yönetici konumundaki isimlerin de basketbolda benzer sorumluluklara sahip olduğunu söylemeli.
Zaten mesele de bu: Basketbolu yönetenlerin farklı olması değil, basketbola yaklaşımın farklı olması sonucu değiştiriyor.
Türk futbolunun aksine, basketbolumuz sorunlarını ötelemeye ya da gizlemeye değil çözmeye uğraşıyor. Belki de en büyük fark bu.




