ÖZEL RÖPORTAJ
İki İngiliz ekibi Manchester City ile Chelsea'nin kozlarını paylaşacağı Şampiyonlar Ligi finali, İstanbul'dan Portekiz'in Porto kentine alındı. Atatürk Olimpiyat Stadı'nın ev sahipliği yapması beklenilen büyük finale Drago Stadı şahit olacak.
UEFA'nın bu kararı öncesinde ise Şampiyonlar Ligi'nin gündemi İstanbul'du. Hatta büyük kupa İstanbul'a getirilip boğaz nezdinde fotoğrafları çekilmişti bile. Dolayısıyla alınan karar İstanbul'u biraz buruk bıraktı.
Ancak tüm Türkiye'nin gündeminde başka bir heyecan daha var. Genç yıldızlarıyla yeni bir dönüşüme giren A Milliler'i Avrupa Şampiyonası bekliyor. Türkiye ilk grup maçını 11 Haziran'da İtalya ile oynayacak. Peki 2002 ve 2008'deki başarıları tekrar edebilecek miyiz?
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, başlamadan biten Avrupa Süper Ligi projesini, Şampiyonlar Ligi finalinin Türkiye'den alınmasını ve Şenol Güneş yönetimindeki A Milliler'in Avrupa Şampiyonası heyecanını Goal Türkiye'ye değerlendirdi.
AAUzun zamandır konuşulan bir proje olan Avrupa Süper Ligi şimdilik rafa kalkmış görünüyor. Sizin Süper Lig ile ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Size göre projeyi ortaya çıkaran temel motivasyon ve sonrasında hayata geçmesini engelleyen faktörler nelerdi?
Spor yapısı itibarıyla kitleleri birleştiren, insanları kaynaştıran, bir amaç uğruna ortak hareket etmeyi öğreten bir aktivite aslında. İşin içinde bir rekabet var evet, ama ortak amaca ulaşmak için de birlikte hareket etmek gerekiyor. Bu bireysel sporlarda da böyle, takım sporlarında da. Rakibiniz olmadığı sürece yarışmanın bir anlamı var mı? Hangi branş olursa olsun, takım arkadaşınızla ortak hareket etmediğiniz sürece başarıya ulaşabilir misiniz? Ben sporun bu kaynaştırıcı yönünün tüm branşlarda ve organizasyonlarda temel amaç olması gerektiğini düşünüyorum.
Futbola gelince; futbol şu anda dünyanın en büyük ekonomilerinden biri. Bugün bir Dünya Kupası veya Şampiyonlar Ligi finalinde dünyadaki herkes gününü o maça göre organize ediyor. Tribünlerde belki 100 bin kişi takip ediyor, ama toplamda milyarlarca insan aynı anda sevinip üzülebiliyor. Ben bu kadar güçlü ve temelinde ortak hareket etmek olan bir olgunun mevcut iyileştirmeleri de yine bu ortaklık duygusuyla yapması gerektiğini düşünenlerdenim. Futbol her geçen gün büyüyen bir ekonomi ve düzenlemelerin de bu gelişime paralel olarak yapılması gerekiyor.
Ama bunun çözümü birkaç kulübün bir araya gelip farklı bir yapı kurmasından değil, mevcut yapı içinde şartların nasıl iyileştirilebileceğini araştırmaktan geçiyor. Ekonomiyi büyütürken sporun katılımcı ve birleştirici yönünü zedelememek gerekiyor. Çünkü futbol süper güçlerin olduğu kadar, küçük takımların varlığıyla da güzel. Dünyanın en iyi futbolcularını izlemekten zevk aldığımız kadar, küçük bir kasaba takımının rakiplerine meydan okumasından da zevk alıyoruz. Bence doğrusu, futbolun bu ruhunu koruyarak, ama çağın gerektirdiği düzenlemeleri de yaparak, birlik içinde devam edecek bir yapının korunmasıdır.
Avrupa Süper Ligi projesinin gelecekte yeniden hayata geçirilme ihtimali olduğunu düşünüyor musunuz? Böyle bir ihtimâle karşı Avrupa'daki meslektaşlarınızla ve diğer spor otoriteleriyle bir görüşmeniz oldu mu?
Ben bu projeyle ilgili düşüncemi daha ilk günde ifade ettim. Bu tip yaklaşımların sporun birleştirici ruhuna aykırı olduğunu düşünüyorum. Ama dediğim gibi, gelişen ve değişen şartlar farklı ihtiyaçları her zaman ortaya çıkaracaktır. Önemli olan tüm paydaşların haklarını koruyan, gelişime izin veren, katılımcı ve yeni şartlara entegre olabilen bir yapı kurmak. Avrupa Süper Ligi projesi, futbol otoritelerinin kararlı duruşu sonrasında çok hızlı bir şekilde çözüldüğü için bu konuyla ilgili olarak meslektaşlarımla fikir alışverişi yapacağım bir fırsat da olmadı. Sorun kendi içinde halledildi zaten.
Real Madrid Başkanı Florentino Perez, 16-24 yaş aralığındaki gençlerin futbola ilgisini kaybettiğini söyledi. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz? Gençlerin futbola ilgisini artırabilmek için neler yapılabilir?
Konuyla ilgili herhangi bir bilimsel araştırma var mı bilmiyorum. Dolayısıyla böyle bir görüşün doğruluğu noktasında sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Ama genel bir tespit yapmak gerekirse; çağımızda gençler, özellikle iletişim teknolojilerinin de gelişmesiyle çok farklı içeriklere ulaşabiliyor. Bundan 20-25 sene önce içeriklere sadece televizyondan, o da birkaç kanaldan ulaşabilirken, şimdi sınırsız içeriğe sınırsız araçtan ulaşabiliyor gençler. Dolayısıyla daha seçici davranıyorlar. Futbolu yönetenlere düşen görev, bu oyunu nasıl daha katılımcı, eğlenceli, gençleri içine alan bir yapıya dönüştürebileceklerini düşünmek olmalı. Çünkü sadece sporda değil, bütün alanlarda çok hızlı dönüşüm yaşanan bir çağdayız.
Ben gençlerle çok fazla zaman geçiriyorum, oturup sohbet ediyoruz. Onlarca farklı kaynaktan bilgi ediniyorlar, izliyorlar, dinliyorlar. Dünyadaki tüm gelişmelerden haberdarlar. Onların ilgi alanına girmek, dikkatlerini çekmek eskisi kadar kolay değil tabiî. Zaten bunu başarabilen yapılar kendine yer bulabiliyor. Ben sadece futbol için değil, tüm spor branşları için gençlerimizin daha katılımcı olmasını destekliyorum. Dediğim gibi, teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanmaları güzel, ama günün tamamını elektronik cihazlarla geçirmeleri de iyi değil. Spor yapmalı, takım ruhunu, rekabeti öğrenmeliler. Spor sadece fiziksel ve zihinsel gelişimi sağlamıyor; hayatın birçok alanında işe yarayacak sosyal yeteneklerinin de gelişmesini sağlıyor. Sporun tüm otoriteleri olarak gençleri bu çemberin içine daha aktif bir şekilde nasıl dahil edeceğimizi düşünmemiz gerekiyor.
Şampiyonlar Ligi finali son anda Türkiye’den alındı. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Şenol Güneş şu anda yapılacak bir finalin Türkiye’ye çok bir şey kazandırmayacağını, başka bir zamanda olmasının daha iyi olabileceğini söylemişti. Siz ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle biz her türlü hazırlığımızı tamamlamış, bu organizasyonun altından lâyıkıyla kalkacak şekilde planlamamızı yapmıştık. Gönül isterdi ki seyircilerin de olduğu, coşkulu bir final olsun, ama dünyanın şu anda içinden geçtiği durumda bu mümkün değildi. Türkiye artık bir spor ülkesi. Biz bu mottonun altını çiziyoruz. Nasıl tarihî, kültürel ve turistik anlamda çok zengin bir coğrafya isek artık spor imkânları konusunda da öyleyiz. Ülkemiz yılın büyük bir bölümünde, her türlü sporun rahatlıkla yapılabileceği bir coğrafya. Ülkemizin her yanında yeni ve son derece kapsamlı spor tesislerimiz var. Bu konuda rahatlıkla söyleyebilirim ki dünya standartlarının üzerindeyiz. Şu anda bu tesisleşmeyle birlikte ülkemizdeki spor kültürünü, spor alışkanlığını daha kalıcı hale getirecek projeler yapıyoruz. Birçok branşta bunların sonuçlarını da aldığımızı görüyoruz.
Bunu bir kenara koyalım, başka bir perspektiften bakalım. Türkiye genç nüfusu çok fazla olan bir ülke. Hem yerel hem de global ölçekte sporun her paydaşı için bakarsak burada ciddi bir potansiyel var. İstanbul hem tarihsel hem de kültürel anlamda kıtaların buluşma noktası. Futbol gibi tüm insanlığı birleştiren bir sporla bu anlamda ortak noktası var.
Atatürk Olimpiyat Stadı’mız bundan önce efsanevî bir Şampiyonlar Ligi finaline de ev sahipliği yapmıştı. Yine öyle olabilirdi. Ama pandemi şartları tüm planlamalarda revizyon yapmayı gerektirebiliyor. Biz bu seneki hakkımızdan feragat ettik, ama iki büyük organizasyonu ülkemize kazandırmış olduk. Bu sene UEFA Süper Kupası’na ve Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023’te Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapacağız.
Türkiye uzun süredir Avrupa Şampiyonası'na ya da Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmak istiyor. Şampiyonlar Ligi finalinin İstanbul’da düzenlenmesi bu anlamda bir katkı sağlar mı? Türkiye'nin yakın gelecekte büyük bir turnuvaya ev sahipliği yapabileceğine inanıyor musunuz?
Biliyorsunuz, iki yıl önce UEFA Süper Kupası’na ev sahipliği yaptı İstanbul. Türkiye olarak sadece futbolda değil, birçok branşta çok üst düzey organizasyona ev sahipliği yapıyoruz. Tesis, iklim, ulaşım, genç nüfus gibi çok önemli avantajları olan bir ülkeyiz. Olimpiyat dâhil dünyadaki bütün üst düzey organizasyonları düzenleyebilecek altyapımız da vizyonumuz da heyecanımız da var.
Türkiye çok genç bir ülke, coğrafyaların ve kültürlerin kesişim noktasında yer alıyoruz. Dünyada spor ekonomisi büyürken ve yeni pazarlara açılırken ihtiyaç duyulan iki şey organizasyon kabiliyeti ve oyunun heyecanına ortak olabilecek genç nüfustur. İki noktada da avantajlı bir ülkeyiz. Altını çizerek söylemek isterim ki, her anlamda, her türlü organizasyonun altından kalkacak potansiyele sahibiz.
GFX2004'te ilk kez bu final tecrübesini yaşayan bir İstanbul ve zahmetli ulaşımı olan, rüzgâr sorunlu bir Olimpiyat Stadı vardı. Aradan geçen 16 yılda İstanbul açısından neler değişti? İstanbul, Avrupa Şampiyonası gibi büyük bir turnuvanın altından kalkabilir mi?
Türkiye, 16 yılda özellikle spor ve tesis yatırımları konusunda çok büyük aşamalar kaydetti. Artık Anadolu’nun hangi şehrine giderseniz gidin çok modern tesisleri görüyorsunuz. Atatürk Olimpiyat Stadı da bu seneki final için çok titiz bir çalışmadan geçirilmişti. UEFA yaptığı bütün incelemelerde hazırlıklara tam not verdi. Başta sayın Cumhurbaşkanımızın desteği olmak üzere devletin tüm birimleri olarak koordinasyon içinde çok titiz bir çalışma yürütüldü. Soyunma odaları, localar, VIP tribünleri dâhil bütün fizikî alanlar elden geçirildi. Sahanın etrafındaki tartan pist aşağı indirilerek kapasite 72 bine çıkartıldı. Saha zemini değiştirildi. Tüm yönetim ve bilgi işlem sistemleri yenilendi. Medyanın çalışacağı alanlar yeniden düzenlendi. Rüzgâr sorunun giderilmesi için paneller yerleştirildi. Yani şu anda her hâliyle teknolojinin son imkânlarını kullanan bambaşka bir stat var.
Onun haricinde İstanbul’da bu çapta turnuvalarda kullanabileceğimiz farklı stadyumlarımız da var. Ben sadece İstanbul değil, tüm ülkenin ev sahipliği yapacağı bir Avrupa Şampiyonası’nın hem tesis hem iklim açısından çok mümkün olduğunu düşünüyorum. Ülkemizin farklı şehirlerinin içinde olacağı bir şampiyona, gelecek misafirler açısından da çok renkli olacaktır. Tarihiyle, kültürüyle, gastronomisiyle...
Millî Takım'ın başında öğretmen formasyonlu eğitici bir teknik direktör ve onun yönetiminde genç bir kadro var. Şenol Güneş ve A Millî Takım hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Şenol Hoca'nın bundan önce millî takımımızda kazandığı tarihî başarılar var. İkinci döneminde de millî takımızın aldığı skorlar ortada. Skorlar kadar önemli olan takımdaki pozitif atmosfer. Bu sempati tüm ülkeye de yansıyor. Futbol millî takımımız hepimizin takımı. Bizim en büyük gücümüz de bu birliğimiz. Bu atmosferin yaratılmasında Şenol Hoca'nın eğitimci yönünün çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Biz tüm ülke olarak bu takımı çok seviyoruz, onlar da sahada bizi mutlu edecek sonuçlar alıyorlar. Takımda bizi Avrupa’da çok güzel temsil eden gençlerimiz var. Onların başarıları, bu ülkede yetişen çocukların hayâl kurmalarını sağlıyor. Bence saha içi başarı kadar önemli bir nokta bu. Herkesin sahiplendiği bir takımımız var ve bu bizi çok mutlu ediyor.
Avrupa Şampiyonası’na bir aydan az bir süre kaldı. Millî Takım'dan turnuvadaki beklentileriniz neler? Bu genç takımın 2002 ve 2008’deki başarıları tekrar edebileceğini düşünüyor musunuz?
Ben şansımızın çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Futbol üç ihtimalli bir oyun, ama ben enerjimizle, potansiyelimizle ve heyecanımızla turnuvaya renk katacağımıza inanıyorum. Açılış maçını oynuyor olmamız bir avantaj. Tüm dünyanın beklediği maçta ev sahibi İtalya ile oynayacağız. Güzel bir başlangıçla ben turnuvanın sürpriz takımlarından biri olabileceğimizi söyleyebilirim. Turnuva bittiğinde oyunuyla ve coşkusuyla herkesin aklında kalan bir millî takım olacak inşallah.
