ANALİZ | Onur Özgen @ozgenonur
Birbiri ardına gelen sakatlıklar, cezalılar, kötü kadro planlaması ve düşen oyun kalitesi... Beşiktaş ve Galatasaray’ı değerlendirmek için aklımıza gelen şeyler, pek iç açıcı değil.
Dolayısıyla iki takımın karşılaşması, futbol adına ne yazık ki çok şey vadetmiyor. Ve dürüst olmak gerekirse, maç öncesi bize konuşacak çok fazla şey de vermiyor. Ama elbette birkaç şey var.
Öncelikle büyük takım olmanın gereklerinden biri olan topa sahip olmak, daha fazla pas yapmak, oyunun büyük bölümünü rakip yarı sahada oynamak gibi şeyler, yüksek ihtimalle bu maçın galibini belirlemeyecek. Zira bu sezon iki takım da ne zaman topla daha fazla oynadıysa, ne oyunda ne de skorda bir üstünlük kurabildi.
Beşiktaş, ligde şu ana kadar %60’ın üstünde topla oynadığı beş maçın üçünde mağlup oldu. Aynı şekilde Galatasaray da ligde %60’tan fazla topa sahip olduğu yedi maçın dördünde puan kaybetti. Bu da gösteriyor ki, iki takım da topu kendisine bırakıp geriye yaslanan rakiplere karşı zorlanıyor. Bir diğer deyişle topa sahip olma oyunun gereklerini yerine getiremiyor.
AAÖte yandan, Beşiktaş geçtiğimiz hafta Ankaragücü’nü son derece rahat bir şekilde geçerken, rakibine sadece %51’lik bir topla oynama üstünlüğü kurabilmişti. Galatasaray ise Kayserispor deplasmanında güle oynaya kazanırken %49’la topla oynamıştı. Bu da iki takımın da direkt oyuna daha yatkın olduğunu gösteriyor. Ama ligdeki birçok maçta rakipler topu bilinçli olarak bıraktıkları için, direkt oyunun uygulanabilirliği fazla olmuyor.
Nitekim, Galatasaray’ın Kayserispor maçında çok iyi işleyen direkt oyuna dayalı 3-5-2’si, Konyaspor’a karşı hiç işlemedi. Bunun topun %61 oranında Galatasaray’da kalması dışında iki nedeni daha vardı: Galatasaray topu merkezden rakip kaleye götürebilecek yegane oyuncusu Younes Belhanda’dan yoksundu. Ve Aykut Kocaman’a yeniden kavuşan Konyaspor, Kayserispor’a göre çok daha dar oynamıştı.
Beşiktaş ise tıpkı Galatasaray’ın istediği gibi ligin en geniş oynayan takımlarından. Dolayısıyla, Kayserispor maçındaki direkt hücum planı, Beşiktaş’a karşı da işleyebilir. Ama Galatasaray bunu hangi merkez orta sahayla yapacak? Fernando Reges, Selçuk İnan, Sofiane Feghouli üçlüsüyle yapamayacağı zaten malûmdu, Konyaspor karşısında da bir kez daha teyit edildi. Buna rağmen Beşiktaş karşısında da bu üçlü sahada olacak, çünkü Galatasaray’ın elinde başka merkez orta saha oyuncusu yok.
O hâlde Fatih Terim’in bu üçlüyü en doğru şekilde konumlandırması ve rol dağılımını da buna göre yapması gerek. Bir kere, Selçuk’un mevcut temposuyla oynayabileceği tek yerin savunma önü, üstlenebileceği tek rolün de derin oyun kuruculuk olduğu kabul edilmeli. Nitekim Kayserispor maçında bu şekilde çok fazla sırıtmadan 90 dakika sahada kalabilmişti.
AAFakat aynı pozisyonun ve rolün oyuncusu Fernando’nun sakatlığı geçince, Konyaspor maçında 8 numaraya alınan Selçuk, bu pozisyonun yükünü taşıyamamış; Galatasaray da hücumda tempo ve yaratıcılık sorunu yaşamıştı. Bu yüzden Selçuk’u mutlaka savunma önünde oynatması gereken Galatasaray’ın Beşiktaş maçında kullanabileceği tek formasyon var: 4-1-4-1.
Kayserispor ve Konyaspor maçlarında kullanılan 3-1-4-2’yi derbide görmemiz zor. Çünkü cezalı duruma düşen Serdar Aziz’in yokluğunda sol stoperde kullanılabilecek tek oyuncu Ahmet Çalık. O da üçlü savunmanın kenarında oynamak için yeterli hıza sahip değil. Öte yandan Feghouli, merkez orta sahada kullanılmak zorunda ve bu yüzden elde kalan tek kanat forvet Henry Onyekuru olduğu için 4-3-3 de uygulanamaz. Dolayısıyla tek seçenek Mariano’nun sağ kanatta kullanılacağı 4-1-4-1 gibi görünüyor.
Beşiktaş ise Ankaragücü maçında sadece farklı kazanmadı, aynı zamanda farklı da oynadı. Bunun da başlıca nedeni Güven Yalçın ve Dorukhan Toköz’ün ilk 11’de başlamasıydı. Ziyadesiyle yaşlı bir kadrosu olan Beşiktaş, önde ve arkada iki genç ve dinamik oyuncuyla çok daha hareketli bir görünüme büründü.
AAAyrıca elindeki bir oyuncunun ligin ne kadar üstünde yeteneklere sahip olduğunu da gördü: Adem Ljajic. Ljajic’in nihayet fark yaratabilmesinde de Dorukhan ve Güven’in doğrudan payı vardı. Arkasındaki Dorukhan’ın önde baskısıyla kazandığı toplar ve önündeki Güven’in hareketliliğiyle yakaladığı boş alanlar, Sırp oyuncunun sahneye çıkmasını sağladı.
Şenol Güneş, derbide bu iki oyuncuya güvenir mi, yoksa Gary Medel ve Vagner Love’ın tecrübelerine mi sarılır, bilinmez. Ama Ljajic’in başrolünde olduğu direkt oyunun sahada işlerlik kazanması için neye ihtiyaç olduğunu artık biliyor: Önde nitelikli baskı ve hareketlilik.
Ralf Rangnick, bir takımın gol bulma olasılığının topu kaptıktan sonraki on saniye içinde, topu geri kazanma olasılığının ise topu kaybettikten sonraki sekiz saniye içinde maksimuma çıktığını söyler. Derbide Rangnick’in bu tespitinin farkına varan taraf bir adım öne geçmiş olacak.




