Futbolda, milli aralar hakkında sürekli yapılan yorumları bilirsiniz. Sky Sports’tan Kaveh Solhekol, eylül ayında, bu sayıca az ama sesi çok çıkan grubun adeta sözcülüğünü yaparak şu soruyu sordu: “Futboldan aldığımız keyif neden sıkıcı bir şey için bölünüyor?”
Bu inanılmaz derecede kibirli sözlerin yarattığı ilk şaşkınlık ve öfkeyi atlattıktan sonra, insanın milli futbolu “sıkıcı” bulan biri için üzülmekten başka bir seçeneği kalmıyor.
Çünkü şundan emin olun: Bu yıl futbolda yaşanan hiçbir şey, Kasım ayındaki milli aranın yarattığı heyecana yaklaşamadı. Baştan sona saf duygu doluydu.
İrlanda, önce Dublin’de Portekiz’i yenerek, ardından Budapeşte’de Macaristan’ı Troy Parrott’un son saniyede attığı, hat-trick’ini tamamlayan golle şoke ederek UEFA play-off’larına kalmayı başardı.
“Hayatımda bundan daha güzel bir gece yaşamadım,” dedi Parrott, RTE’ye. “Bu bir masal. Böyle bir şeyi hayal bile edemezsiniz. Gerçekten şu an hissettiklerimi tarif edecek kelimem yok. Bunlar mutluluk gözyaşları. Yıllardır ilk kez ağlıyorum.”
Andy Robertson da, İskoçya’yı 1998’den bu yana ilk kez Dünya Kupası’na taşıyarak, merhum arkadaşı Jota ile paylaştıkları hayali gerçekleştirdiğini düşünürken duygularına hâkim olamadı. Sol bek, BBC’ye şunları söyledi: “O, sakatlığı yüzünden Katar’ı kaçırmıştı, ben de İskoçya katılamadığı için kaçırmıştım. Bu yüzden biliyorum ki, bu gece bir yerlerde bana gülümseyerek bakıyordur.”
Haiti’nin Dünya Kupası’na katılması ise uzun süredir acı çeken bir halk için büyük bir sevinç kaynağı oldu. Sebastien Migne, ülkede devam eden ve 1,3 milyon insanı evlerinden eden çatışmalar nedeniyle Karayipler’e ayak basamamasına rağmen, Grenadiers’i tarihlerinde yalnızca ikinci kez ve 1974’ten bu yana ilk kez Dünya Kupası’na taşımayı başardı.
Fransız çalıştırıcı, Haiti’nin iç saha maçlarını oynamak zorunda kaldığı Curaçao’da, Nikaragua’ya karşı alınan 2-0’lık kritik galibiyetin ardından bir gazeteciye şunları söyledi: “Haiti’nin futbolun en büyük sahnesine geri dönmesi ülke için muhteşem.”
Curaçao’nun başarısı ise daha da dikkat çekiciydi. Jamaika karşısında kahramanca direnerek alınan 0-0’lık beraberlik, onları Dünya Kupası finallerine ulaşan en küçük ülke yaptı. Kanat oyuncusu Kenji Gorre, The Guardian’a şunları söyledi: “Bu, imkânsızın mümkün hâle gelmesi. 150 bin nüfuslu bu kadar küçük bir ada için bu gerçekten imkânsız gibi görünüyor ama şimdi futbolun en büyük zirvesine çıkıyoruz. İnanılmaz.”
İşte asıl mesele de bu: Futbol oynayan ya da takip eden neredeyse herkes için Dünya Kupası nihai hedeftir, çünkü ülkeni temsil etmek hayal edilebilecek en büyük onurdur.
Messi’nin hâlâ Arjantin’i sırtlamasının, Ronaldo’nun ise sadece Portekiz için oynayacağını söylemesinin nedeni budur. Dolayısıyla, İngiltere’deki bazı taraftarlar için milli futbol sıkıcı olabilir.
Ama dünyanın geri kalanında yaşayan milyonlarca insan için bundan daha büyük ya da daha güzel bir şey yok.
Parrott’un, tüm bir ülkeyi çılgına çevirdikten sonra söylediği gibi: “Futbolu bu yüzden oynuyoruz.”
Bizim de hâlâ izlememizin sebebi tam olarak bu.