Winners and losers of 2025 GFXGOAL

Futbolda 2025'in kazananları ve kaybedenleri: Harry Kane, Vinicius Jr, Postecoglou ve dahası

Barcelona, Şampiyonlar Ligi’nde kupaya çok yaklaşmasına rağmen, tarihin en unutulmaz yarı final eşleşmelerinden birinde Inter’e elenerek hayal kırıklığı yaşadı. Ancak Katalan ekip, henüz çok genç olmasına rağmen şimdiden yıldızlaşan Lamine Yamal ve Hansi Flick’in önde kurduğu savunma anlayışı sayesinde Avrupa’nın yeniden en güçlü takımlarından biri olduğunu kanıtladı. 

Dünyanın diğer köşelerinde ise Flamengo, hem Brezilya’da hem de Güney Amerika’da zirveye çıkarken; Lionel Messi MLS’te adeta sahnenin hakimi oldu. İngiltere Kadın Milli Takımı da, üst üste zorluklardan kurtulmayı başararak Avrupa Şampiyonası unvanını korudu. Liverpool, rekoru egale eden 20. İngiltere şampiyonluğuna görece rahat bir şekilde ulaşırken; Bayern Münih, 2024’te Bayer Leverkusen karşısında yaşadığı hayal kırıklığının ardından Almanya’daki üstünlüğünü güçlü bir biçimde yeniden ilan etti. Antonio Conte ise Napoli’yi dördüncü Serie A şampiyonluğuna taşıyarak ilk sezonlarında yarattığı etkiyi bir kez daha gösterdi. 

Elbette 2025, konuşulacak çok sayıda başka başlığa da sahne oldu; üstelik bunların hepsi olumlu değildi. Peki erkek ve kadın futbolunda yılın en büyük kazananları ve kaybedenleri kimlerdi? GOAL Türkiye, geride kalan yılı tüm yönleriyle mercek altına alıyor…

  • FC Bayern München v Borussia Mönchengladbach - BundesligaGetty Images Sport

    KAZANAN: Harry Kane

    Bayern Münih’in 2024-25 Bundesliga şampiyonluğunu 4 Mayıs’ta resmen ilan etmesinden yalnızca dakikalar sonra Harry Kane, Instagram’da siyah bir arka plan üzerine sadece bir kupa emojisi paylaştı. Söze gerek yoktu. Herkes bunun ne anlama geldiğini biliyordu: Lanet sona ermişti. Kulüp ve milli takım kariyerinde toplam 694 maçın ardından Kane, nihayet kendisine “şampiyon” diyebiliyordu. 

    İngiltere Milli Takımı kaptanı, daha sonra kulübün resmî sitesine yaptığı açıklamada duygularını şöyle dile getirdi: “İnanılmaz bir his. Sezon boyunca çok sıkı çalıştık, hem fiziksel hem de mental olarak kendimizi adadık. Oyuncular ve teknik ekipten oluşan özel bir grubuz. Ayrıca bu, kariyerimde kazandığım ilk kupa; bu yüzden tadı bir başka.” 

    Kane’in golleri, Bayern’in Alman futbolundaki tahtını Bayer Leverkusen’den geri almasında kilit rol oynadı. Eski Tottenham oyuncusu, 31 maçta 26 gole imza attı. Ancak işin ilginç yanı, bu sezonun daha da etkileyici geçmesi. 

    Tüm kulvarlarda maç başına bir golden fazla ortalama yakalayan Kane, 32 yaşında olmasına rağmen daha büyük başarıların artık çok daha yakın olduğu bir noktada. Üstelik sahada her zamankinden daha özgüvenli ve omuzlarındaki baskı da gözle görülür şekilde azalmış durumda. 

    Bayern Münih, Bundesliga’da unvanını savunmaya fırtına gibi bir başlangıç yaptı ve Kane açısından daha da önemlisi, Vincent Kompany yönetimindeki ekip bu sezon Şampiyonlar Ligi’nin ciddi adaylarından biri olarak öne çıkıyor. 

    İngiltere’nin de 2026 Dünya Kupası’nın favorileri arasında gösterildiği düşünüldüğünde, uzun yıllar kupa kazanamaması nedeniyle acımasızca eleştirilen bu oyuncu için 2026, kupalarla dolu bir yıl olmaya aday görünüyor.

  • Reklam
  • Crystal Palace v Manchester City - Emirates FA Cup FinalGetty Images Sport

    KAYBEDEN: Kupa hasreti

    2025’te kupa hasretine son veren sadece Harry Kane değildi. Birçok kulüp de yıllardır süren bekleyişlerini nihayet sona erdirdi. Elbette bazı hikâyeler diğerlerinden çok daha romantikti. 

    Örneğin Newcastle, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu’nun (PIF) desteğini alıyor olabilir. Ancak mart ayında Arne Slot’un Liverpool’unu şaşırtarak İngiltere Lig Kupası'nı kazanan ve 70 yıl sonra ilk yerel kupasını müzesine götüren Newcastle taraftarlarına bu mutluluğu çok görmemek gerekir.

    Wembley, iki ay sonra çok daha büyük bir sürprize sahne oldu. 

    Crystal Palace, Eberechi Eze’nin tek golüyle Manchester City’yi mağlup ederek tarihi bir zafere imza attı. Kulüp tarihinde alınan ilk kupanın ardından başkan Steve Parish, duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Bu grubun ne kadar inanılmaz olduğunu düşününce bunu hak ettik: taraftarlar, tarihimiz, defalarca elimizden alınan anlar… Bu bizim zamanımızdı. Gerçekten de bizim zamanımız gibi hissettirdi.” 

    Dört gün sonra ise Tottenham, en azından bir süreliğine ‘Spursy’ etiketinden kurtuldu. Premier Lig’de zor günler geçiren Manchester United’ı, nam-ı diğer “El Crapico” olarak anılan Avrupa Ligi finalinde mağlup ederek kupaya uzandılar. 

    Belçika’da Union Saint-Gilloise, son yıllardaki dikkat çekici yükselişini taçlandırarak 12. lig şampiyonluğunu kazandı; üstelik bu, tam 90 yıl sonra gelen ilk şampiyonluktu. Bu yeniden doğuşun mimarlarından biri de Brighton’ın sahibi Tony Bloom’du. 

    Hollanda’da ise Go Ahead Eagles, AZ Alkmaar karşısında penaltılarla kazanılan finalde kaleci Jari de Busse’nin olağanüstü kurtarışları sayesinde tarihindeki ilk KNVB Kupası’nı elde etti. Almanya’da Arminia Bielefeld neredeyse tarihi bir başarıya imza atacaktı; ancak üçüncü lig şampiyonu ekip, DFB-Pokal finalinde Stuttgart’a 4-2 yenildi. 

    Buna rağmen Stuttgart, bu galibiyetle 18 yıllık büyük kupa hasretini sona erdirdi. İtalya’da ise Bologna, İtalya Kupası finalinde işi şansa bırakmadı. Vincenzo Italiano’nun ustaca yönettiği ekip, Milan’ı 1-0 mağlup ederek Rossoblù’ya 1974’ten bu yana ilk kupasını kazandırdı. Bu zafer, Fiorentina ile üst üste iki Conference League finali kaybeden Italiano için de ayrı bir anlam taşıyordu. 

    Deneyimli teknik sorumlu, Bologna’daki ilk aylarını anlatırken şunları söyledi: “Başlangıçta bazı zorluklar yaşadık. Ama hem bireysel olarak hem de takım halinde giderek güçlendik. Şimdi lütfen beni kutlamaya bırakın, çünkü bu inanılmaz bir şey!” 

    İskoçya’da ise iki sezona yayılan sürpriz kupa kazananları dikkat çekti. Aberdeen ve St Mirren, on yılı aşkın süredir devam eden hasretlerine son verdi. 

    Aberdeen mayıs ayında İskoçya Kupası’nı kazanırken, St Mirren aralık ayında Lig Kupası’nı müzesine götürdü. Her iki sürprizde de mağdur olan taraf Celtic’ti!

  • Dembele Ballongetty

    KAZANAN: Ousmane Dembele

    Ousmane Dembele’nin Ballon d’Or'u kazanması… Hâlâ kulağa biraz tuhaf geliyor. Oysa potansiyelinin orada olduğu her zaman belliydi. 

    Dembele’nin 2015’te Rennes formasıyla Ligue 1’de parladığı ilk günden itibaren özel bir yetenek olduğu açıktı. Ancak çoğu kişi, Katalan kulüpten iki yıl önce Paris Saint-Germain’e son derece gergin bir ayrılıkla transfer olarak Barcelona tarihinin en kötü transferlerinden biri olarak anılmasını tescillemesinden çok daha önce, onun bir gün kendini toparlayabileceğine dair umudunu kaybetmişti. 

    Ne var ki 2025’in ilk yarısında Dembele’nin ortaya koyduğu performans kelimenin tam anlamıyla olağanüstüydü. Fransız kanat oyuncusu, Luis Enrique yönetiminde daha merkezde oynadığı hücum rolünde adeta hayat buldu ve PSG, tarihi bir üçleme yaparken takımın en dikkat çekici isimlerinden biri oldu. 

    Dembele’nin Ballon d’Or’u gerçekten hak edip etmediği elbette tartışmaya açık; zira geçen sezon PSG’nin en istikrarlı oyuncusu değildi. 

    Ancak bu ödülün, son derece etkileyici bir “geri dönüş” hikâyesi sunduğu inkâr edilemez. 22 Eylül’de Paris’te düzenlenen törende, annesi Fatimata ile birlikte sahnede gözyaşları içinde, kariyerini yeniden ayağa kaldırmasına yardımcı olan herkese teşekkür eden Dembele’yi izlerken etkilenmemek zordu. 

    Dembele duygularını şu sözlerle ifade etti: “Az önce yaşadığım şey olağanüstü, bunu anlatacak kelimeler bulamıyorum. Biraz heyecanlıyım. Bu kupayı kazanmak kolay değil ve onu futbolun efsanelerinden Ronaldinho’nun elinden almak inanılmaz bir duygu. 2023’te beni kadrosuna katan PSG’ye teşekkür etmek istiyorum. Burası inanılmaz bir aile. Başkan Nasser [Al-Khelaifi] benim için bir baba gibi. Ayrıca bana harika yaklaşan tüm kulüp çalışanlarına ve teknik sorumluya da teşekkür ediyorum; o da benim için bir baba gibi. Ve elbette tüm takım arkadaşlarıma…” 

    “Birlikte neredeyse her şeyi kazandık. İyi günlerimde de zor zamanlarımda da yanımda oldunuz. Bu bireysel ödül, aslında takımın hep birlikte kazandığı bir kupa.” 

    Belki de bu son cümle, Dembélé’nin neden nihayet sahip olduğu muazzam potansiyeli gerçeğe dönüştürebildiğini en iyi şekilde özetliyor. 28 yaşında, Ousmane Dembélé artık meseleyi gerçekten kavramış gibi görünüyor.

  • ENJOYED THIS STORY?

    Add GOAL.com as a preferred source on Google to see more of our reporting

  • FBL-WC-2026-EUR-QUALIFIERS-HUN-IRLAFP

    KAYBEDEN: Milli Takım maçlarından nefret edenler

    Futbolda, milli aralar hakkında sürekli yapılan yorumları bilirsiniz. Sky Sports’tan Kaveh Solhekol, eylül ayında, bu sayıca az ama sesi çok çıkan grubun adeta sözcülüğünü yaparak şu soruyu sordu: “Futboldan aldığımız keyif neden sıkıcı bir şey için bölünüyor?” 

    Bu inanılmaz derecede kibirli sözlerin yarattığı ilk şaşkınlık ve öfkeyi atlattıktan sonra, insanın milli futbolu “sıkıcı” bulan biri için üzülmekten başka bir seçeneği kalmıyor. 

    Çünkü şundan emin olun: Bu yıl futbolda yaşanan hiçbir şey, Kasım ayındaki milli aranın yarattığı heyecana yaklaşamadı. Baştan sona saf duygu doluydu. 

    İrlanda, önce Dublin’de Portekiz’i yenerek, ardından Budapeşte’de Macaristan’ı Troy Parrott’un son saniyede attığı, hat-trick’ini tamamlayan golle şoke ederek UEFA play-off’larına kalmayı başardı. 

    “Hayatımda bundan daha güzel bir gece yaşamadım,” dedi Parrott, RTE’ye. “Bu bir masal. Böyle bir şeyi hayal bile edemezsiniz. Gerçekten şu an hissettiklerimi tarif edecek kelimem yok. Bunlar mutluluk gözyaşları. Yıllardır ilk kez ağlıyorum.” 

    Andy Robertson da, İskoçya’yı 1998’den bu yana ilk kez Dünya Kupası’na taşıyarak, merhum arkadaşı Jota ile paylaştıkları hayali gerçekleştirdiğini düşünürken duygularına hâkim olamadı. Sol bek, BBC’ye şunları söyledi: “O, sakatlığı yüzünden Katar’ı kaçırmıştı, ben de İskoçya katılamadığı için kaçırmıştım. Bu yüzden biliyorum ki, bu gece bir yerlerde bana gülümseyerek bakıyordur.” 

    Haiti’nin Dünya Kupası’na katılması ise uzun süredir acı çeken bir halk için büyük bir sevinç kaynağı oldu. Sebastien Migne, ülkede devam eden ve 1,3 milyon insanı evlerinden eden çatışmalar nedeniyle Karayipler’e ayak basamamasına rağmen, Grenadiers’i tarihlerinde yalnızca ikinci kez ve 1974’ten bu yana ilk kez Dünya Kupası’na taşımayı başardı. 

    Fransız çalıştırıcı, Haiti’nin iç saha maçlarını oynamak zorunda kaldığı Curaçao’da, Nikaragua’ya karşı alınan 2-0’lık kritik galibiyetin ardından bir gazeteciye şunları söyledi: “Haiti’nin futbolun en büyük sahnesine geri dönmesi ülke için muhteşem.” 

    Curaçao’nun başarısı ise daha da dikkat çekiciydi. Jamaika karşısında kahramanca direnerek alınan 0-0’lık beraberlik, onları Dünya Kupası finallerine ulaşan en küçük ülke yaptı. Kanat oyuncusu Kenji Gorre, The Guardian’a şunları söyledi: “Bu, imkânsızın mümkün hâle gelmesi. 150 bin nüfuslu bu kadar küçük bir ada için bu gerçekten imkânsız gibi görünüyor ama şimdi futbolun en büyük zirvesine çıkıyoruz. İnanılmaz.” 

    İşte asıl mesele de bu: Futbol oynayan ya da takip eden neredeyse herkes için Dünya Kupası nihai hedeftir, çünkü ülkeni temsil etmek hayal edilebilecek en büyük onurdur. 

    Messi’nin hâlâ Arjantin’i sırtlamasının, Ronaldo’nun ise sadece Portekiz için oynayacağını söylemesinin nedeni budur. Dolayısıyla, İngiltere’deki bazı taraftarlar için milli futbol sıkıcı olabilir. 

    Ama dünyanın geri kalanında yaşayan milyonlarca insan için bundan daha büyük ya da daha güzel bir şey yok. 

    Parrott’un, tüm bir ülkeyi çılgına çevirdikten sonra söylediği gibi: “Futbolu bu yüzden oynuyoruz.” 

    Bizim de hâlâ izlememizin sebebi tam olarak bu.

  • Gennaro Gattuso Nazionale ItaliaGetty Images

    KAYBEDEN: İtalya'nın Dünya Kupası umutları

    Kasım ayında Norveç ile oynanacak Dünya Kupası eleme maçı öncesinde Gennaro Gattuso, Avrupa’da yalnızca grup liderlerinin finallere doğrudan katılması, grup ikincilerinin ise play-off oynamak zorunda kalmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. 

    “18 puan topladık, altı maç kazandık ama yine de bir üst tura çıkmak için iki maç daha oynamamız gerekiyor,” demişti Azzurri’nin teknik sorumlusu. “Bu bana pek doğru gelmiyor.” 

    Ancak Dünya Kupası kontenjanlarının dağılımında tartışmalı noktalar olduğu inkâr edilemez olsa da, Norveç karşısında üst üste alınan ağır yenilgiler gösterdi ki Gattuso’nun bu konuda sessiz kalması belki de daha yerinde olurdu. 

    Zira İtalya, gelecek yaz Kuzey Amerika’da düzenlenecek turnuvaya katılma ihtimalini hâlâ koruyabiliyorsa, bunda biraz da şans payı var. 

    Hatırlanacağı üzere Luciano Spalletti, Oslo’da alınan 3-0’lık hezimetin ardından görevden alınmıştı (ancak garip bir şekilde üç gün sonra Moldova ile oynanan maçta takımın başında kalmasına izin verilmişti). Gattuso döneminde sonuçlar bir nebze iyileşse de, kasım ayında San Siro’daki rövanş maçının ikinci yarısında yaşanan dağılma, Azzurri adına çok daha utanç vericiydi. 

    Play-off kura çekiminin İtalya’ya görece cömert davrandığı söylenebilir; 26 Mart’ta Bergamo’da oynanacak yarı finalde Kuzey İrlanda’yı geçmeleri bekleniyor. Ancak bunu başarsalar bile, finalde ya Cardiff’te Galler’le ya da Zenica’da Bosna-Hersek’le karşılaşacaklar. Üstelik üst üste üçüncü Dünya Kupası’nı kaçırma ihtimaliyle yüzleşen bir ülke için bu, hiç de kolay bir sınav olmayacak. 

    2006 Dünya Kupası şampiyonu Daniele De Rossi’nin sözleri tabloyu net biçimde özetliyor: “Avrupa’nın büyük ülkeleriyle geri kalanlar arasındaki fark giderek kapandı. Yıllar önce milli takımın 10 numarası denince akla [Francesco] Totti, [Alessandro] Del Piero, [Roberto] Baggio gelirdi. Şimdi Norveç’le oynuyorsunuz ve karşınızda dünyanın en iyi santrforu ya da en iyi kanat oyuncularından ikisi çıkabiliyor. Artık kabul etmemiz gerekiyor ki bugün, 20 yıl önce olmayan şekilde, İtalya’dan daha güçlü milli takımlar var.” 

    Asıl soru ise şu: Neden? İtalya Futbol Federasyonu (FIGC) Başkanı Gabriele Gravina, genç oyuncu yetiştirme konusundaki yaklaşımın kökten değişmesi gerektiğini kabul ediyor. Öte yandan, Serie A’da forma giyen ve milli takım için uygun olan oyuncu sayısının yalnızca 97 olmasına da dikkat çekiyor. 

    Gravina’ya Corriere dello Sport’a verdiği bir röportajda, İtalya’nın elit kulüplerinin fiilen Azzurri’nin “düşmanı” haline gelip gelmediği sorulduğunda şu yanıtı verdi: “Objektif olarak öyleler; istemeden de olsa. Her kulüp kendi çıkarını gözetiyor.” 

    Bu durum değişmediği sürece, İtalya’nın sonuçlarının da değişmesi zor görünüyor. Bu aşamada, Azzurri play-off kapısından Dünya Kupası’na sızmayı başarsa bile, İtalyan futbolunun tüm yapısının baştan aşağı yeniden inşa edilmesi gerektiği hissi ağır basıyor.

  • FBL-EUR-NATIONS-POR-ESP-TROPHYAFP

    KAZANAN: Cristiano Ronaldo

    UEFA Uluslar Ligi, ülkelere Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası’na katılmak için alternatif bir yol sunmasının ötesinde, çok da büyük önem atfedilen bir turnuva sayılmaz. Ancak 2025 finallerini kazanmak, Cristiano Ronaldo için her şey demekti. 

    Euro 2024’te gol atma çabalarının hayal kırıklığı yaratmasının ardından gözyaşlarına boğulan yıldız oyuncu, bir yıl sonra Almanya’ya geri döndü ve Portekiz’i ikinci kez zafere taşıdı. 

    Uluslar Ligi şampiyonluğu, Roberto Martinez’i görevden alınmaktan kurtarmakla kalmadı; aynı zamanda, Ronaldo’nun, Portekiz Milli Takımı’nı artık geriye çektiğine dair giderek artan görüşlere rağmen milli formayı giymeye devam etme kararını da haklı çıkardı. 

    Ronaldo, Sport TV’ye yaptığı açıklamada duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Ne büyük bir mutluluk! Portekiz için kazanmak her zaman çok özel. Kulüp düzeyinde pek çok kupa kazandım ama Portekiz’le kazanmanın yerini hiçbir şey tutmaz. Bu gözyaşları… Görevin yerine getirilmesi ve büyük bir sevinç. Portekiz söz konusu olduğunda, hisler her zaman farklıdır. Bu jenerasyonun kaptanı olmak büyük bir gurur. Milli takımda kupa kazanmak, her zaman ulaşılabilecek en yüksek noktadır.” 

    Ronaldo’nun gözü şimdi, bir Dünya Kupası’nda gerçekten iz bırakmaya çevrilmiş durumda. Üstelik bu hedefi, FIFA’nın kasım ayında Dublin’de oynanan eleme maçında şiddetli hareket nedeniyle kırmızı kart gören Ronaldo’ya verilen zorunlu üç maçlık cezanın son iki karşılaşmasını tartışmalı bir kararla askıya alması sayesinde daha da güçlendi. 

    Al-Nassr’ın da Suudi Arabistan Pro Ligi’nde fırtına gibi estiği düşünülürse, 2026’da Ronaldo’nun sahnelere mümkün olan en iyi veda için yıldızların adeta onun lehine dizildiği hissi giderek güçleniyor.

  • Real Madrid CF v Sevilla FC - LaLiga EA SportsGetty Images Sport

    KAYBEDEN: Vinicius Jr

    Vinícius Jr., Real Madrid’in La Liga–Şampiyonlar Ligi dublesinde kilit rol oynaması sayesinde 2024 Ballon d’Or’u kazanmak için son derece güçlü bir adaydı. Ancak Paris’teki ödül törenine, zirvenin Rodri’ye gittiğini öğrenir öğrenmez katılmayı bile reddetmesi, kanat oyuncusu adına son derece kötü bir izlenim yarattı. 

    Buna rağmen, Vinícius’un kırılgan egosuna ağır gelen bu darbeye daha güçlü bir şekilde karşılık vereceği düşünülmüştü. Sosyal medyada, “Gerekirse bunu 10 katı ile yaparım,” diye yazmıştı. “Henüz hazır değiller.” Ancak işler öyle gelişmedi. 

    Vinícius, Real Madrid adına oldukça zorlu geçen ve iç sahadaki üç kupayı kazanan Barcelona karşısında defalarca hayal kırıklığı yaşanan sezonun ikinci yarısında ciddi bir form düşüşü yaşadı. Bu nedenle bu yılki Altın Top yarışında adı bile geçmedi. 

    2026 için umutlar da pek parlak görünmüyor; zira Carlo Ancelotti’nin onu fazlasıyla kollayan yaklaşımının ardından göreve gelen, çok daha talepkâr bir profil çizen Xabi Alonso’ya Vinícius’un tepkisi hiç de iyi olmadı. 

    Ekim ayında Barcelona’ya karşı kazanılan El Clásico’nun son bölümünde oyundan alındığında sergilediği huysuz tavırları savunmak için türlü gerekçeler öne sürüldü. Oysa bu, Real Madrid’le özdeşleşen o “hak edilmişlik” duygusunu yansıtan uzun bir öfke nöbetleri zincirinin sadece son halkasıydı. 

    Bu nedenle Vinícius’un, Madrid’in Alonso ile bir an önce yollarını ayırmasını umut etmesi şaşırtıcı olmaz; aksi halde Bernabéu’da kapı gösterilen tarafın, artık “getirdiğinden çok sorun çıkaran” bu genç Brezilyalı olması kuvvetle muhtemel. 

    Vinícius, 2025 yılında ligde çıktığı 34 maçta yalnızca 8 gol atabildi. Şampiyonlar Ligi’nde ise geçen sezonun eleme turlarının başlangıcından bu yana sadece bir gol kaydetti. Takvim yılını ise Bernabéu tribünlerinin ıslıkları eşliğinde, gol orucunu 14 maça çıkararak kapattı. Tüm bunlar gerçekten üzücü; çünkü Vinícius’un tam hızla hücuma kalktığı anlar, futbolda izlenebilecek en elektrikli görüntülerden biri. 

    Ayrıca İspanya’daki kurumsallaşmış ırkçılığa karşı cesur duruşuyla nasıl ilham verici bir direniş sembolüne dönüştüğü de unutulmamalı. 

    Ne var ki 2024 Ballon d’Or töreni Vinícius’un zirveye çıkışını simgelemesi gerekirken, bugün duyulan gerçek endişe, bunun Neymar’ı andıran bir düşüşün başlangıcı olabileceği yönünde.

  • Liverpool v Brighton & Hove Albion - Premier LeagueGetty Images Sport

    KAZANAN: Arne Slot

    Arne Slot, son bir yıl içinde çoğu teknik yöneticinin tüm kariyeri boyunca yaşamayacağı kadar yoğun duygular yaşadı. 

    Önce, Liverpool’u Premier Lig’de yalnızca kulüp tarihinin ikinci şampiyonluğuna taşımanın sevinci ve gururu vardı, üstelik bunu bitime dört hafta kala başarması, efsanevi Jürgen Klopp’un ardından görevi devralmanın yarattığı baskıyla ne kadar mükemmel başa çıktığını açıkça ortaya koyuyordu. 

    Daha yakın zamanda ise Mohamed Salah’ın, bu sezonki düşüşün sorumlusu olarak kendisini hedef gösterdiğini ima ederek Slot’u “otobüsün altına atmakla” suçlamasıyla uğraşmak zorunda kaldı. Slot, 13 Aralık’taki Brighton maçında Salah’ı yeniden kadroya dahil ederek konuyu kapatmaya çalıştı. 

    İkili arasındaki ilişkinin hâlâ gergin olduğu açık olsa da, en azından Mısırlı oyuncunun Afrika Uluslar Kupası’nın ardından Liverpool’a geri döneceği anlaşılıyor. 

    Elbette Salah meselesi ve bunun beraberinde getirdiği pozisyonu ile insan yönetimi üzerindeki yoğun inceleme Slot ve oyuncularının yaz aylarında yaşamak zorunda kaldığı olayların yanında görece küçük kalıyor. 

    Zira, şampiyonluk kutlamaları sırasında Water Street’te toplanan taraftarların arasına Paul Doyle’un arabasıyla dalması sonucu 130 kişinin yaralanmasından yalnızca birkaç hafta sonra, Diogo Jota’nın ölümü Anfield’da büyük bir şaşkınlık ve yıkım duygusuyla karşılandı. 

    3 Temmuz’da İspanya’da geçirdiği bir trafik kazasında kardeşi Andre Silva ile birlikte hayatını kaybeden sevilen Portekizli futbolcu, henüz evlenmişti ve kaza sırasında sezon öncesi hazırlıklara dönmek üzereydi. Ölümü, tüm futbol dünyasında derin bir sarsıntı yarattı. 

    Liverpool’un kamuoyundaki yüzü olarak Slot, gerçekten trajik olan bu süreci elinden geldiğince en iyi şekilde yönetti; Jota’nın kaybından her zaman takdire şayan bir soğukkanlılık ve zarafetle söz etti. 

    Liverpool’un yeni yılda sezonu toparlayıp toparlayamayacağını zaman gösterecek. 

    Ancak ne olursa olsun, teknik yöneticinin sergilediği sıcaklık ve sakinlik, kulüp tarihinin en zor dönemlerinden birinde takıma önemli ölçüde yardımcı oldu.

  • Alexander Isak Liverpool 2025-26Getty

    KAYBEDEN: Alexander Isak

    Alexander Isak’ın Newcastle’dan Liverpool’a 125 milyon sterlinlik (167 milyon dolar) transferi, yaz döneminin sadece en pahalı hamlesi değil, aynı zamanda en tartışmalı transferiydi. Hayalini kurduğu Merseyside yolunu açmak için Newcastle forması giymeyi reddederek kulübüne adeta rest çeken İsveçli, St. James’ Park’taki herkesin öfkesini üzerine çekmek pahasına, kelimenin her anlamıyla “vurdu mu kıran” bir santrfor olduğunu gösterdi. 

    Isak, sahaya çıkmayı reddettiği için haklı olarak ağır eleştiriler alsa da, herkesin “tablonun tamamını görmediğini” savundu. İngiltere rekoru kıran bu transferin son gününde anlaşma tamamlandıktan kısa süre sonra gazetecilere konuşan Isak, “Bu konunun detaylarına girmek ya da çok fazla konuşmak istemiyorum,” dedi. “Bu defter kapandı. Ama hiçbir zaman bir sorun yaşamadım.” 

    Ne var ki Isak için işler, Anfield’a adım attığından bu yana pek yolunda gitmedi. 26 yaşındaki oyuncu, sezon öncesi kampı geçirmemesinin bedelini ağır ödedi. 

    Kasım ayında birkaç hafta sahalardan uzak kalmasına neden olan uyluk sakatlığının da, yetersiz fiziksel hazırlığın bir sonucu olduğu düşünülüyor. Bu nedenle Isak’a duyulan anlayış oldukça sınırlı kaldı. 

    Hatta birçok Liverpool taraftarı bile, Anfield kariyerine müthiş bir başlangıç yapan Hugo Ekitike dururken İsveçli forvetin zaman zaman neden tercih edildiğini sorgulamaya başladı. 

    Üstelik işler daha da kötüleşti; Tottenham deplasmanında Liverpool formasıyla Premier Lig’deki yalnızca ikinci golünü atarken bacağını kıran Isak, aylarca sahalardan uzak kalacak. Bu da Merseyside’daki ilk sezonunun neredeyse tamamen silinmiş sayılmasına yol açtı. 

    Elbette Isak, Premier League’de kendini kanıtlamış bir oyuncu ve Liverpool için hâlâ değerini gösterebilir. 

    Ancak mevcut tabloya bakıldığında, Darwin Núñez’e kıyasla bir geri adım olduğu bile söylenebilir. 

    En acı tarafı ise, bu noktaya gelinmesinde en büyük payın yine kendisine ait olması.

  • TOPSHOT-FLB-MLS-MIAMI-VANCOUVERAFP

    KAZANAN: Inter Miami projesi

    Inter Miami’nin MLS Cup zaferini kulübün işlerden sorumlu üst düzey yöneticisi Xavi Asensi “bir mucize” olarak nitelendirdi. Yıllar boyunca kulübe aktarılan büyük yatırımlar düşünüldüğünde bu tanım biraz iddialı olabilir; ancak ortaya çıkan hikâyenin gerçekten de son derece etkileyici olduğu kesin. 

    Her şeyin başlangıcında, Spice Girls ve Pop Idol’ün arkasındaki isim olan Simon Fuller vardı. 

    2007’de Sir David Beckham’ın MLS ekibi LA Galaxy’ye transferi için yapılan görüşmeler sırasında Fuller, Beckham’ın sözleşmesine son derece zekice bir madde eklenmesini sağladı. Bu madde, oyuncusuna yalnızca 25 milyon dolar (19 milyon sterlin) karşılığında bir genişleme takımı satın alma hakkı tanıyordu. 

    Aradan on üç yıl geçti ve Inter Miami, MLS’teki ilk maçından yalnızca beş yıl sonra şampiyonluğa ulaştı. Bugün kulüp, “Beckham markası” sayesinde futbol tarihinin en büyük oyuncusunu Florida’ya çekmeyi başaran, dünya çapında tanınan bir takım haline geldi. 

    Lionel Messi’nin 2023 yazında kulübe katılmasının sahadaki ve saha dışındaki etkisini abartmak neredeyse imkânsız. Dünya Kupası şampiyonu yıldız, MLS genelinde tribünleri doldurdu, izlenme oranlarını yükseltti ve Miami’nin ABD futbolunun zirvesine uzanan yolculuğunda rekor üstüne rekor kırdı. 

    Messi, aralık ayında Vancouver Whitecaps karşısında alınan 3-1’lik galibiyetin ardından ESPN’e şunları söyledi: “Bizim için, Miami halkı için çok güzel ve duygusal bir an; bu hedefe ulaşabilmek büyük mutluluk. Burası tabiri caizse çok genç bir kulüp. Daha önce oynadığımızda bir kupa kazanma şansımız olmuştu ama asıl hedef buydu: MLS’i kazanmak ve Amerikan liginin zirvesine çıkmak. Neyse ki bunu başardık.” 

    Gerçekten bir mucize miydi? Belki değil. Ancak Beckham bunu “inanılmaz bir yolculuk” olarak tanımladığında, buna katılmamak da mümkün değildi.

  • Nottingham Forest v Chelsea - Premier LeagueGetty Images Sport

    KAYBEDEN: Ange Postecoglou

    Ange Postecoglou, 2025 yılında tarihe geçti. Mauricio Pochettino, Jose Mourinho, Antonio Conte ve daha pek çok teknik yöneticinin başaramadığını başardı; kronik kaybeden Tottenham’la bir kupa kazandı. Üstelik Avustralyalı çalıştırıcı, adeta sözünü tutarcasına bunu kulüpteki ikinci sezonunda gerçekleştirdi. 

    Ancak ekim ayının ortalarına gelindiğinde Postecoglou’nun itibarı yerle bir olmuştu. Beş ay gibi kısa bir süre içinde yalnızca Tottenham'dan değil, Nottingham Forest’tan da gönderilmişti. 60 yaşındaki teknik yönetici, kendisine büyük bir haksızlık yapıldığını düşünüyordu. 

    Mayıs ayında kazanılan Avrupa Ligi kupasıyla son derece gurur duyuyor ve bunun kendisine en azından bir sezon daha görevde kalma hakkı tanıması gerektiğine inanıyordu. Postecoglou, City Ground’da işleri yoluna koyabilmesi için kendisine yalnızca altı haftadan biraz fazla süre verilmiş olmasına da büyük tepki gösterdi ve bunda haksız sayılmazdı. 

    Ancak teknik yöneticiler sonuçlara göre değerlendirilir ve Postecoglou’nun bu yılki sonuçları son derece kötüydü. Tottenham’ın 2024-25 sezonunun ikinci yarısında yalnızca dört Premier League galibiyeti alabildi; sezon, kulüp tarihinin en kötü derecesi olan 22 yenilgiyle sona erdi. 

    Nottingham Forest’taki utanç verici sekiz maçlık görev süresinde ise hiçbir kulvarda tek bir galibiyet bile elde edemedi. 

    Postecoglou’nun, basında kendisinin “başarısız bir teknik yönetici” ve Tottenham'dan kovulduktan kısa süre sonra İngiltere’nin en üst liginde yeniden iş bulmasının “şans eseri” olduğu yönündeki algıya öfkelenmesi anlaşılırdı. 

    Ancak gelinen noktada, onu Premier Lig’de yeniden görmemiz büyük bir sürpriz olur.

  • Sarina Wiegman Euro 2025 trophyGetty Images

    KAZANAN: Sarina Wiegman

    Sarina Wiegman, İngiltere'nin İtalya'ya karşı Euro 2025 yarı finalinde aldığı galibiyetin ardından esprili bir şekilde, "Bir gün bunun hakkında bir film yapacağız!" diye şaka yapmıştı. Ancak, Hollywood gerilim filmlerinden daha fazla değişiklik geçiren Üç Aslanın başarısının hakkını vermek için muhtemelen bir üçleme gerekecek.

    Tüm sezon baştan sona "kaos" gibiydi. Zira İngiltere turnuvanın açılışında Fransa'ya karşı tatsız bir yenilgi aldı. Ancak sonraki maçlarda da yaşanan olumsuzluğa rağmen toparlanarak kupayı kazandı.

    Oyuncuların, defalarca uçurumun kenarından dönmeyi başarmaları elbette büyük takdiri hak ediyor. Ancak soğukkanlılığıyla ün yapan Wiegman, Üç Aslanın talihsiz mağlup kimliğinden sıyrılıp, pes etmeyi asla kabullenmeyen ve üst üste iki kez Avrupa Şampiyonluğu kazanan bir takıma dönüşmesinin tartışmasız en büyük mimarı. 

    Orta saha oyuncusu Keira Walsh’ın sözleri de bunu açıkça ortaya koyuyor: “Maçın 95. dakikasında 1-0 gerideyken kenara baktığınızda onun son derece sakin olduğunu görmek inanılmaz bir fark yaratıyor. Bu da bir teknik sorumlu olarak onun ne kadar özel biri olduğunu fazlasıyla anlatıyor.”

  • FBL-NED-EREDIVISIE-AJAX-TWENTEAFP

    KAYBEDEN: Ajax

    30 Mart’ta Eredivisie lideri Ajax, Eindhoven’a giderek ikinci sıradaki PSV’yi 2-0 mağlup etti ve bitime sadece yedi hafta kala puan farkını dokuza çıkardı. PSV’li oyuncular açısından şampiyonluk yarışı o noktada bitmişti. 

    Noa Lang, artık tek odaklarının ikinci sırayı alarak Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılımı garantilemek olduğunu söyledi. Luuk de Jong ise bu kadar az maç kalmışken böyle bir avantajın daha önce hiç kaybedilmediğini hatırlattı. Haklıydı da, işte bu yüzden Ajax’ın sezon sonundaki çöküşü bu kadar sarsıcıydı. 

    NAC Breda ve Willem II’ye karşı alınan iki galibiyetin ardından, Nisan ayının sonuna gelindiğinde Ajax’ın konumu daha da güçlenmişti. Hollanda şampiyonluğu için son beş maçtan yalnızca yedi puan almaları yeterliydi. 

    Ancak bunu başaramadılar; sadece beş puan topladılar ve bunun üçü sezonun son gününde Twente’yi iç sahada yenerek geldi. Ne var ki bu galibiyetin hiçbir anlamı kalmadı; çünkü PSV, Sparta Rotterdam’ı mağlup ederek üst üste yedinci galibiyetini aldı ve ligi bir puan farkla zirvede tamamladı. Ajax, yaşanan bu şampiyonluk çöküşünün ardından doğal olarak yıkılmıştı. 

    Francesco Farioli, bir önceki sezonu beşinci sırada bitiren bir takımla ilerleme kaydettiklerini vurgulayarak olumlu yönlere odaklanmaya çalıştı. Ancak İtalyan teknik direktör, kulüple “vizyonlar ve zaman planlamaları” konusundaki görüş ayrılıklarını gerekçe göstererek birkaç gün sonra ayrıldı. 

    Takım kaptanı Jordan Henderson da Brentford’a transfer oldu. Beklenildiği üzere, o günden sonra işler daha da kötüye gitti. Farioli’nin yerine geçen John Heitinga kasım ayında görevden alındı. 

    Ajax şu anda Eredivisie’de üçüncü sırada yer alıyor; lider PSV’nin tam 16 puan gerisindeler ve Şampiyonlar Ligi puan tablosunda da son sıranın iki basamak üzerinde bulunuyorlar. 

    En azından son Avrupa maçlarını kazanmayı başardılar. 

    Belki de Ajax için tek teselli, 2026’nın 2025’ten daha acı olmasının pek mümkün görünmemesi!

0