Senol Gunes Besiktasseskimphoto.com

YORUM | Terim ve Güneş: İlk defa iki İstanbul takımının başında


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur

Türk futbolunda üç teknik direktörün yeri ayrı tutulur: Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş. Milli Takım en başarılı dönemlerini bu üçlünün yönetimi altında yaşadı. Ayrıca üç teknik direktör de, ülkenin en büyük dört takımında görev yaptı ve büyük başarılar elde etti. Ama bu üç teknik direktörden ikisi, Denizli ve Güneş, sadece bir maçta iki İstanbul takımının başında karşı karşıya geldi (14 Aralık 2015'te Beşiktaş'ın Galatasaray'ı 2-1 yendiği maç).

Terim ise iki meslektaşına karşı bu deneyimi hiç yaşayamadı. Terim'in Galatasaray’ı çalıştırdığı ilk dönemde Denizli, Kocaelispor’u çalıştırıyordu. Güneş ise Trabzonspor’un başındaydı. Terim’in ikinci Galatasaray dönemindeyse Denizli, Manisaspor’u; Güneş ise A Milli Takım’ı yönetiyordu. Terim üçüncü defa Galatasaray’ın başına geçtiğindeyse Denizli sırasıyla Persepolis ve Rizespor’un, Güneş ise yine Trabzonspor’un teknik direktörlüğünü yapıyordu.

Haberin devamı aşağıda
Fatih Terim Senol Gunes Mustafa DenizliAA

Terim ile Güneş, bugüne kadar 12 defa karşı karşıya geldiler. Terim bu maçlarda rakibine büyük bir üstünlük kurdu. 12 maçın 6’sını kazandı, 5’inden beraberlikle ayrıldı ve sadece birinde mağlup oldu. Ama bu karşılaşmaların neredeyse tamamında Terim daha güçlü kadroların başındaydı. Şimdi ilk defa iki İstanbul takımının başında karşı karşıya gelecekler ve bu sefer Güneş’in elinde daha güçlü ve alternatifli bir kadro bulunuyor.

Aslında iki teknik direktörün de benzer çok yanları var: Bir defa ikisi de oyunu rakip yarı alanda oynamayı istiyor ve bu açıdan daha kontrollü bir futbolu temsil eden Denizli’den ayrılıyorlar. Diğer yandan ikisi de direkt oyunu seviyor. Terim’in Başakşehir maçının ardından düzenlediği basın toplantısında söylediği gibi, şu anda Avrupa’da başta Jürgen Klopp’un Liverpool’u olmak üzere pek moda olan şiddetli karşı prese dayalı direkt oyun, 1996 – 2000 arasındaki Galatasaray’ın sonu UEFA Kupası şampiyonluğuyla biten döneminin imza oyunuydu.

Fatih TerimAA

Ama son yirmi yılda futbol çok değişti. Arrigo Sacchi’nin de dediği gibi, “Futbol, hayatın kendisi gibi her gün değişiyor. Geri kalmamak için güncel kalmalı ve gelişmeye devam etmelisiniz. Olduğunuz yerde kalmak ise geri gitmekle eşdeğer.” Terim’in sorunu da burada başlıyor: Gelişmeye devam etmek.

Yirmi yıl önce yaptıkları, Türk futbolu için devrim niteliğindeydi. Üçlü sistemin ligi domine ettiği bir dönemde, beklerin de hücuma katıldığı dörtlü sistemin orta sahada bir fazla oyuncuyla oynamak anlamına geldiğini söyleyerek dörtlü sisteme geçmişti. Ayrıca dört merkez orta sahalı, ikinci ve üçüncü bölgede yoğun prese dayalı oyunuyla da rakiplerine ezici bir üstünlük kurmuştu. Ancak aradan geçen sürede futbolda birçok icatlar gerçekleşti ve her geçen gün başka yenilikler görmeye devam ediyoruz. Terim ise 1996 – 2000 arasındaki başarılı dönemine biraz fazla takılı kalmış durumda.

Örneğin o dönemde kapalı savunmaları açmak için ileriye top şişirip, pivot santrforun indirdiği toplarla tehlikeler yaratabiliyor ve bir şekilde sonuca gidebiliyordu. Ama artık en sıradan takımlar bile, nasıl pozisyon alması gerektiğini daha iyi biliyor. Dolayısıyla bu takımların kilidini açabilmek için üzerine daha düşünülmüş hücum varyasyonlarına ihtiyaç var.

Terim’in hücumda üretim sorunu yaşadığı Kasımpaşa, Sivasspor ve Gençlerbirliği maçlarında orta sahayı pas geçip, iki uzun boylu santrforuna geriden ve kenardan bol bol top şişirmeye dayalı oyuna sarılması ve sonucunda bu üç maçta dokuz puan kaybetmesiyse, kendini güncellemeye ihtiyacının olduğunu net olarak gösterdi.

Fatih TerimAA

Güneş ise bu konuda, özellikle Güney Kore’den dönüşünün ardından Terim’in bir adım önüne geçti. Belki Terim’in Galatasaray’daki ilk dönemindeki gibi oyuna yenilikler getirmedi. Ama bilhassa 2009’dan bu yana çalıştırdığı bütün takımlarda dünyada oynanan güncel futbolun niteliğine ve seviyesine yakın oyunlar izlettirdi.

Örneğin Türk futbolundaki çift defansif orta saha alışkanlığının aksine, dünya futboluna yön veren takımlarda olduğu gibi, orta sahada kesicilere değil, oyunun iki yönünü de oynayabilen tempolu ve yaratıcı merkez oyuncularını kullandı. Trabzonspor’da Gustavo Colman ve Selçuk İnan, Bursaspor’da Ozan Tufan ve Fernando Belluschi, Beşiktaş’ta Atiba Hutchinson ve Oğuzhan Özyakup. Topa daha fazla hükmetmesini sağlayan bu orta saha tercihleri sayesinde yıllardır proaktif oyundan güzel örnekler verdi. 

Beşiktaş’taki ilk sezonunda Slaven Bilic’in oturttuğu oyun geometrisine, kısa ve tek paslara dayalı hücum varyasyonları ekledi. Açıkçası elinde de buna çok uygun bir oyuncu grubu buldu. Ardından kadro büyük bir sirkülasyona uğrasa ve oyun yapısında ciddi değişimler görünse de, her geçen sezon top hakimiyetini artırmayı başardı. İlk sezonunda %58 ile topa sahip olan takımı, şu anda %61 ile ligin zirvesinde yer alıyor.

Senol Gunes Besiktasseskimphoto.com

Diğer yandan Güneş, üst üste kazanılan şampiyonlukların ardından oyununu Şampiyonlar Ligi seviyesinde de test etti ve orada da başarılı oldu. Beşiktaş iki sezonda Benfica, Napoli, Lyon, Porto, Leipzig ve Monaco gibi Avrupa’nın saygın takımlarıyla 12 maç oynadı ve bu maçların yarısından galip ayrıldı, sadece bir defa kaybetti. Bu başarılarının ardından da Bayern Münih ile oynamaya hak kazandı, ama henüz o seviyede olmadığını gördü.

Fakat özellikle Şampiyonlar Ligi grubunda Avrupa çapında bir oyuna sahip olduğunu belli etti. Deplasmandaki Porto maçında attığı ilk gol, üç pasın neticesinde gelen tipik bir direkt oyun golü, son gol ise 15 pasın sonunda atılmış nefis bir pozisyon oyunu golüydü. İçerdeki Monaco ve Porto maçlarında ise topa sahip olarak oyunu kontrol edebileceğini gösterdi. Leipzig’e karşı ise daha derin savunma yapıp, hızlı hücumlarla pozisyon aradı. Her maçın ve maç içindeki anlarının gereğini yapabildiği altı karşılaşmanın sonundaysa grubundan namağlup lider çıkan ilk Türk takımı oldu.

Şimdi Güneş’in önünde bir zorlu hedef daha var. İlk defa bir İstanbul takımının başında karşılaşacağı Terim’i, bu sezon ligde sadece iki puan kaybettiği kendi evinde yenip, üst üste üçüncü defa şampiyonluğa ulaşmak ve Gordon Milne’den sonra Beşiktaş’ın başında bunu başaran ikinci teknik direktör olmak.

Bunun için de kariyerinde sadece bir defa mağlup edebildiği Terim’i, eşit şartlarda mücadele ettiğinde yenebileceğini göstermesi gerek. Terim de geri döndüğünü ve hâlâ en iyinin kendisi olduğunu göstermek isteyecektir. Belki tek bir maç bunu öğrenmek için yeterli olmayabilir. Ama takımı daha iyi bir oyunla kazanan tarafın, diğerine karşı ciddi bir prestij elde edeceği kesin.

Reklam