Fenerbahçe, AEK Larnaca deplasmanına çıktığı sırada gözler sahadaki 17’lik genç oyuncunun üstündeydi.
Sırtına geçirdiği 10 numaralı formanın ona ne kadar çok yakıştığı, hafif sağına attığı saçlarının dalgalanması kadar gerçekti.
Onun bu klası, Fenerbahçeliler tarafından belki de abartılıyor. Abartılsın da…
Çünkü, sarı-lacivertli ekibin taraftarları çok uzun bir süredir kendi altyapılarından çıkan bir futbolcunun hasretiyle yanıp tutuşuyorlar.
Bu yüzden, abartmakla kalmasınlar, pamuklara da sarsınlar onu.
Evet, taraftarın şimdilik böyle düşünmesi çok doğal. Ancak, asıl önemli olan hocası Jesus’un onun hakkında ne düşündüğü ve tam olarak ondan ne istediği…
Bugün Arda’yı, 3-4-2-1 dizilişinin orta alanında izleme fırsatı bulduk. Arda, orta sahada Rossi’yle beraber oynadı.
Fenerbahçe bu sayede, hem orta sahada kalabalık oldu hem de kanatlardan Alioski ve Ferdi’nin ataklara daha fazla çıkmasına olanak sağladı.
Bu formasyonda oynamak, her takım için tabii ki de kolay değil. Orta sahada Lincoln ve Arda gibi ayağına hakim oyuncuların varlığı bu oyunun daha da güçlenmesini sağlıyor.
AARossi’nin patlayıcı kuvveti, İsmail’in sert ve yerinde müdahaleleriyle birleşince iyi bir Fenerbahçe izleyeceğimiz kesindi.
Böyle de oldu…
Aslına bakarsanız Altay’ın penaltı pozisyonundaki hakeme göre “hatalı” çıkışı olmasaydı, işler temsilcimiz açısından çok daha kolay olabilirdi. Maçta fark olması kaçınılmazdı.
Eğer öyle bir senaryo olsaydı, Arda’nın yeteneğini daha fazla gözlemleme şansına sahip olacaktık.
Topu ayağına aldığında ani dönüşleri, hakimiyeti, uzun pasları ve sahada olgun duruşu; onun neden Fenerbahçe’nin vazgeçilmezlerinden birisi olması gerektiğini açıkça gösteriyor.
Pası aldığı andaki ilk kontrolü, yaptığı şeyleri sanki herkesin yapabileceği izlenimini vermesi onu sahadaki herkesten daha farklı bir yere koyuyor.
Henüz 17 yaşında olan bu çocuk, Portekizli hocasının güvenini bir kez daha kazandı.
Bu takımda, oynaması gereken oyuncuların başında yer alacağını göstermek için oyun içindeki aksiyonlarını da geliştirdiği çok açık…
Gördüğü sarı kart bile bunun kanıtı. Tabii ki sarı kart görmesini övmek mümkün değil, ama kendi iç dünyasında geliştirmesi gereken şeyler olduğunun o da artık farkında.
Ve bundan sonrası için daha güçlü bir Arda’nın rakiplerine büyük bir gözdağı vereceğini görmek hiç de zor değil.
Hocası Jesus, yaptığı açıklamalarda da bunu açıkça belirtiyor. Arda'nın yeteneğinden onun da bir şüphesi yok, genç yıldızından istediği tek şey sahada daha güçlü olması ve en doğru kararları daha hızlı vermesi.
Arda, AEK Larnaca maçında daha güçlü ve istekliydi. Topu aldığında çevre kontrolünü yaptı ve kendisi için uygun bir pozisyon olmadığını gördüğü anda, topu başka bir takım arkadaşına aktardı.
Neredeyse her topu istedi, alamadığında ise oyuna küsmedi ve plana sadık kaldı.
Böylece Jesus onu, dünya futboluna kazandırdığı yıldızlardan birisine dönüştürecek.
Ve o, dünya futboluna sunduğumuz ikinci Arda olarak sahnedeki yerini alacak.
Türk futbolundan bir Arda geçti; sırada ikinci bir Arda var…
İlk Arda da hepimizi heyecanlandırdı ve müthiş bir kariyer yaptı. Peki ya ikinci Arda, onun için kullanılacak her kelime az kalıyor, çünkü topu ayağına her aldığında hayal ettirdiği şeylerin sınırı yok.
O da kendisinden beklentilerin çok fazla olduğunun bilincinde ve bu zorlu kariyer yolculuğunda fikir alabileceği birçok oyuncu var.
Hem antrenmanlarda hem de saha içerisinde daha fazla sorumluluk alarak ve daha güçlü kalarak başaramayacağı hiçbir şey olmadığını gösterme zamanı geldi.
Bunun zamanı geçmiyor tabii ki, çünkü yaş daha 17…
Fakat, futbol değil de insanlar nankör… Bizleri umutlandırdığı için artık daha fazlasını yapma zamanı şimdi başlıyor.
Hem kendin hem de yeteneğine hayran kalan milyonlarca insanı harekete geçirme vakti geldi.
Arda! Geceleri uçsuz bucaksız görünen denizlere, sabahın ilk saniyelerinde vuran güneş gibisin…
Tarih yazmak senin işin midir? Haydi, yap da görelim.
