Salih Uçan: "Bazı şeyler benim elimde değildi, ama yine de yaşadığım her şeyden çok memnunum"
Uzun süre oynamayı bekledi ve aradığı huzuru Akdeniz'in sakinliğinde buldu. Şimdi İstanbul'un keşmekeşi onu yeniden çağırıyor. Ama bu defa çarpışmaya çok daha hazırlıklı.

“Fellaini’nin ülkemizde vücut bulmuş hâli. Ayağına hâkim, iyi kesici, iyi pasör. Buralar entry dolar yakında. Ben de, “Ben demiştim,” derim.”
“Beyaz atlı prens” isimli ekşisözlük yazarı, 10 Mayıs 2012’de bunları yazdığında, bu henüz Salih Uçan hakkında girilmiş altıncı entry idi. Dokuz yılın ardından ise kendisi haklı çıkmanın gururunu doyasıya yaşayabilir. Çünkü Salih hakkında girilen entry’ler an itibarıyla 288 sayfaya ulaştı.
Ama elbette bu sayfalarda hep yukarıdaki gibi iyi şeyler yazmıyor. Hatta büyük çoğunluğunun olumsuz eleştirilerden ve hayâl kırıklıklarından oluştuğu da söylenebilir. Salih’e yıllar sonra neden böyle olduğunu sorduğumda ise karşımda kendisi ve geçmişiyle barışık bir insan görüyorum.
“Tecrübeli insanlar, gençlere her zaman şunu söyler,” diyor Salih, “Çalışmayı bırakma, küsme, kızma”. Dönem dönem kendisinin de bunları yaşadığını itiraf ediyor. Küstüğü, sinirlendiği, çalışmayı bıraktığı zamanlar olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Ama bunların hepsi bir tecrübe. Bunları yaşamam gerekiyormuş.”
Peki hiç keşkesi yok mu? Elbette var. O da kendi keşkelerini sıralamaya başlıyor. Ve kendisini Roma’ya transfer eden dönemin futbol direktörü Walter Sabatini ile arasında geçen konuşmayı anımsıyor:
“Roma’ya transfer olduğumda bana, ‘Salih, ben seni ilk sezonunda izledim, beğendim ve o zaman transfer edecektim. Ama o sezon çok fazla yükselmiştin, kulübünün senin için büyük bedeller isteyeceğini biliyorduk, bu yüzden seni istememiştik. İkinci sezonunda ise daha az oynamaya başlamıştın ve seni hemen o sezonun devre arasında istemiştim,’ demişti. O zaman gitseydim farklı şeyler olabilirdi. Çünkü devre arasında beni istediklerine göre demek ki ihtiyaçları vardı.
“O sezon Fenerbahçe’de şampiyon olmuştuk, yazın Roma beni tekrar istemişti ve 20 yaşında kiralık olarak Roma’ya gitmiştim. Ama Fenerbahçe’de çok fazla oynayamamış bir oyuncuydum. Bu yüzden kuvvetsizdim.
“Fenerbahçe’deki ikinci dönemimde ya da Roma'daki ikinci sezonumda genç Salih’in elinde olmayan şeyler de vardı. Kiralık olarak bir yere gitmek istemiştim, ama Aziz Yıldırım bunu reddetmişti. ‘Ya Fenerbahçe’ye geri dön ya da Roma’da kal,” demişti.
“Bir futbolcunun kariyerinde antrenör, başkan ya da kendi seçimleri gibi birçok şey önemli olabiliyor. Ama seçimlerimi yaparken bazı şeyler benim elimde değildi. Yine de yaşadığım her şeyden çok memnunum.”


Salih’in Roma’da oynamadan geçirdiği iki yılın onun kariyerini büyük sekteye uğrattığını düşünebilirsiniz. Ama o sizinle aynı fikirde değil. Geçmişe takılıp kalmanın bir şeye yaramayacağının farkında. Bu yüzden Roma’da yeteri kadar oynayamamış olmasına hayıflanmak yerine bu iki yılın ona kazandırdıklarına şükrediyor:
“Geriye dönüp baktığımda iyi ki gitmişim diyorum. Dünya yıldızlarıyla arkadaşlık kurdum. Francesco Totti bir futbol efsanesidir, öyle değil mi? Benim arkadaşım. Edin Dzeko, Miralem Pjanic, Daniele De Rossi… Bunlar dünya futbolunda önemli isimler ve hepsi benim arkadaşlarım. Ve hepsinden çok şey öğrendim.”
Salih’in bardağa ısrarla dolu tarafından bakmasında elbette Alanya’da geçirdiği iki iyi sezonun da etkisi olabilir. Son yıllarda, kariyeri düşüşe geçmiş ya da potansiyeline tam anlamıyla erişememiş oyuncular için neredeyse bir rehabilitasyon merkezine dönüşen Alanyaspor’u özel kılan şeyin ne olduğunu soruyorum.
“Kendi gücünün farkında olan bir kulüp,” diyor Salih. “Çok pahalı transferler yapamayacaklarını, bu yüzden orta seviyede bir takım kurup, kaliteli ve karakterli oyuncuları bir araya getirmeleri gerektiğini biliyorlar.
"Ne geçen sezon ne de bu sezon bir yıldız oyuncumuz vardı. Yıldızları kendi içimizden çıkardık. Genç arkadaşlarımız da takıma çok katkı sağladı.”
Salih, aynı zamanda şehrin coğrafî şartlarının da kulübün başarısında büyük payının olduğunu düşünüyor:
“Alanya inanılmaz güzel bir şehir. Hava her zaman güneşli ve sıcak. Sabah uyandığınızda güne pozitif başlıyorsunuz. Neredeyse hiçbir zaman kapalı, iç karartıcı bir hava olmuyor. Dolayısıyla bu sizi çok motive ediyor.
“Tüm bu etkenler sayesinde Papiss Cisse 34 yaşında büyük takıma gitti. Vagner Love aynı şekilde. Ozan Tufan burada kiralık olarak yarım dönem oynadı ve Fenerbahçe’ye güçlü bir şekilde döndü. Merih Demiral bir buçuk senede kendisinin bile hayâl edemeyeceği yerlere geldi. Ben de kariyerimde önceki beş yılda başaramadığım şeyi Alanyaspor’da iki senede başardım.”
Kariyerinde ilk defa bu sezon 2000 dakikanın üzerinde süre alabildiği için bu durumun onu fizikî açıdan zorlayıp zorlamadığını merak ediyorum. “Çok rahat bir sezon geçirdim,” diyen Salih ise bu merakımı net bir dille gideriyor:
“Futbolda en önemli şey mental açıdan rahat olmak. Hafta sonu oynayıp oynamayacağım konusunda kafam rahatsa sorun yok. Çünkü iyi oynayacağımı biliyorum. Fenerbahçe, Roma ya da Empoli’de ise bu konuda çok stresliydim.
“Bir önceki sezon Alanyaspor’da da ilk on beş hafta Erol Bulut beni yedek oturtmuştu. Hep sonradan oyuna alıyordu. Oynamaya başladıktan sonra ise performansım direkt yukarıya doğru çıkmaya başlamıştı.
"Kafa olarak rahatsam, hocamın ve takım arkadaşlarımın bana güvendiklerini hissediyorsam, o zaman kendi açımdan bütün problemleri çözerim.
“Bu sezon üç günde bir maç oynadık. Birçok maçta ortalama 11.5 kilometre mesafe kat ettim. Genelde benim hakkımda koşmadığım, mücadele etmediğim, güçsüz olduğum şeklinde bir algı vardır. Ama bu sezon en çok top kapan oyunculardan biriyim. İstatistiklerimle bu algıları kırdığım ve öldürdüğüm için de çok mutluyum. Aşırı mutluyum.”


Salih doğru söylüyor. Bu sezon ligde en fazla top kazanan beşinci orta saha oyuncusu o. Kimileri onun bu sezon daha agresif bir oyuncuya dönüştüğünü düşünebilir. Ama Salih’e göre o zaten hep öyle bir oyuncuydu.
“Hiçbir zaman mücadele etmeyen bir oyuncu değildim,” diyor. “70-75 defa genç millî oldum ve bu maçların hepsinde 6 numarada oynadım. Nasıl bir futbolcu olduğum sorulduğunda ilk akla gelen cevap yetenekli bir oyuncu olduğumdur. Ama gençken benim en büyük özelliğim çalım yemememdi. En çok top kapan oyuncu bendim. Genç millî takımda Abdullah Ercan bana ‘ahtapot’ diyordu.
“Fakat nasıl olduysa, Fenerbahçe’deki ikinci dönemimde bir anda koşmadığım, yeterince mücadele etmediğim, top kazanmadığım söylenmeye başladı. Ama bunları asla ve asla kabul etmiyorum. Ben koşan bir oyuncuyum.”
Salih oyun tarzını açıklarken kendi takımından bir örnek veriyor: “Elbette Siopis gibi bir oyuncu değilim. Siopis nasıl bir oyuncudur? Ufak boyludur, topa yüzde yüzüyle ve süratli bir şekilde girer. O tarzda bir oyuncu değilim. Ben topu yeteneğimle, zekâmla kaparım. Bunu ayırt etmek gerekiyor.”
“Atiba gibi diyebilir miyiz?” diye araya girme ihtiyacı hissediyorum. “Diyebiliriz,” diyor Salih. “Ben fiziksel olarak çok geniş, kalın bacakları olan, kaslı bir oyuncu değilim. İnce-uzun bir yapım var. Bu yapımdan dolayı beni görenler güçsüz olduğumu düşünüyorlar. Ama gerçek öyle değil.”

Alanyaspor bu sezon Süper Lig’in en fazla topa sahip olan ve isabetli pas yapan takımıydı (%61.3 topa sahip olma ve maç başına 459 isabetli pas). Bir önceki sezon Erol Bulut yönetiminde ligin en etkili kontratak takımlarından biriyken bir anda böyle bir radikal dönüşüm gerçekleştirmek kolay bir şey olmasa gerek. Salih’e bu taktiksel dönüşümün onu zorlayıp zorlamadığını sorduğumda ise yine olumsuz bir cevap alıyorum.
Çağdaş Atan ve eski yardımcısı Francesco Farioli’nin kendilerinden uygulamalarını istedikleri şeylere zaten Roma ve Empoli’den alışkın olduğunu, bu yüzden hiçbir uyum sorunu yaşamadığını ve bu oyun tarzının kendisine bilhassa yakıştığını söylüyor. Ama Bulut’un kontratağa dayalı takımında da iyi bir performans gösterdiğinin altını çiziyor:
“Erol Hoca öncelikle savunmayı sağlama alıp, kontrataklarla sonuca gitmeyi seviyordu. Ön tarafta da Junior Fernandes, Djalma Campos, Efecan Karaca ve Papiss Cisse gibi geçişleri çok iyi oynayan hücumcularımız vardı.
“O dönemde iki 6 numarayla oynuyorduk: Manolis Siopis ve Ceyhun Gülselam. Sonrasında aralarına ben de katılmıştım. Savunmanın içinden doğru pası verip takımı hızlı bir şekilde atağa çıkarmak adına o sezon da iyi bir katkı sağladığımı düşünüyorum.”
Buna karşın Salih, Çağdaş Atan’ın kendisinden daha farklı beklentileri olduğunu belirtiyor:
“Sezon başında konuştuğumuzda ona bir önceki sezon 6 numarada oynadığımı, çok iyi maçlar çıkardığımı ve bu pozisyonda oynamak istediğimi söyledim. Ama onun bana cevabı çok net oldu. ‘Salih, ben senin yeteneğinde bir oyuncuyu kendi kaleme değil, rakip kaleye yakın tutmak isterim. Çünkü o bölgede senin ara paslarına, şutlarına ve topu olumlu kullanmana daha çok ihtiyacım var,” dedi.
“Sezon içinde bu oyuna daha yatkın olduğumu anladım. Üç günde bir maç oynamamıza rağmen çok rahat bir sezon çıkardım. Dolayısıyla topun bizde kalmasının bana kendimi daha rahat hissettirdiğini söyleyebilirim.”
Peki topa sahip olma oyununun incelikleri nedir? Topa hükmederek oynamak isteyen bir takımın nelere ihtiyacı vardır?
“Çok çalışmak ve çok tekrar yapmak gerekiyor,” diyor Salih. “Kamp boyunca bunun tekrarlarını yaptık. Her antrenmanda önce ısınıyorduk, ardından kalecimiz oyunu geriden başlatıyordu.”
“İkincisi ise kalite. Kaliteli ayakların sayısının fazla olması lâzım. Bizim takımımızda bu vardı. Aksi takdirde topu ne doğru kullanabilirsiniz ne de çevirebilirsiniz.”
Bu sezon Süper Lig’de öne çıkan antrenörlerden biri de Francesco Farioli’ydi. Sassuolo’da Roberto De Zerbi’nin kaleci antrenörüyken sezon başında Atan’ın yardımcılığına getirilen Farioli’nin Alanyaspor’un topa sahip olma oyununda büyük katkısı olduğu söylendi. Nitekim aynı oyunu sezonun ikinci yarısında başına geçtiği Fatih Karagümrük’e taşımayı da başardı.
Dolayısıyla Salih’in Farioli hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum. “Dışarıdan özel birine benziyor. Gerçekten öyle mi?” diye sorduğumda aldığım ilk cevap, “Çok ateşli bir adam,” oluyor.
“Genç ve işini seven biri. Çocuksu bir yapısı da var. Çağdaş Hoca ile birlikte bize bir sistem getirdiler. Bu sistem de bizi 15-16 hafta boyunca ligde lider tuttu.
“Bizden ayrıldıktan sonra aynı oyunu Karagümrük’e götürdü ve orada da başarılı oldu. Gelecekte iyi yerlere gelebileceğini düşünüyorum.”

Salih, 19 yaşındayken verdiği bir röportajda, 6 numarada oynarken kendisini Sergio Busquets’e benzettiğini söylemişti. Peki şu anda kime benziyor? Hâlâ Busquets'e mi? Kendini nasıl bir oyuncu olarak görüyor ve neyi geliştirmesi gerektiğini düşünüyor?
“Son iki sezonda birçok şeyi geliştirdiğimi düşünüyorum,” diyor. “Çünkü öncesinde çok fazla maç oynayamadım. Eskiden tempomu geliştirmem gerektiğini düşünüyordum. Bu sezon ise bence bunu başardım."
“Ama elbette tempomu daha da yükseltmem lâzım. Örneğin bir maçın 70. dakikasında enerjimin büyük bölümünü harcamışsam, demek ki bunu 80. dakikaya kadar çıkarmam gerekiyordur.”
Salih çok uzun süre boyunca oynamayı bekledi. Kendisine gerçekten güvenildiğini hissettiğinde ise bunun karşılığını hemen verdi. Artık futbol hayatının olgunluk döneminde ve spot ışıkları yeniden onun üzerinde.
İlk devrede her şey istediği gibi gitmemişti, bu yüzden şimdi sabırsızlıkla ikinci devreyi bekliyor. Biz de öyle.

