Koke Spain Russia World Cup 07/01/18Getty Images

YORUM | İspanya’nın sonu: Tiki-taka, anti-futbolu doğurdu


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur
“Bir oyuncunun topa 100 kez dokunduğunu ve %95 pas isabet oranıyla oynadığını söyleyen bir istatistiği ele alalım. Javier Mascherano, grup aşamasında herkesten daha fazla topa dokunan oyuncuydu. İzlanda maçında topla 140’tan fazla buluştu. Peki Mascherano iyi oynadı mı? Bu başka bir hikâye. Çünkü Mascherano’nun ardından topla en fazla oynayan ikinci ve üçüncü oyuncu, Arjantin’in iki stoperiydi. Bu da pasların sıradan, rakip için zararsız ve amaçsız olduklarını gösteriyordu.”

Jorge Valdano, geçtiğimiz gün Guardian için kaleme aldığı, futbolda veri analizinin, bilimin ve teknolojinin kullanımının oyunun ruhundan ne kadar uzak olduğunu vurguladığı yazısında böyle diyordu. Valdano’nun Real Madrid ile olan bağları sayesinde muhtemelen Arjantin’in ardından turnuvada desteklediği ikinci takım olan İspanya da Rusya karşısındaki performansıyla yukarıdaki bu sözlerin rahatlıkla muhattabı olabilir.

Tıpkı Arjantin’in İzlanda karşısında topa %77.9 sahip olduğu gibi İspanya da Rusya karşısında topun %79 hakimiydi. Tıpkı Mascherano’nun 153 defa topla buluşması ve %94.3 pas isabet oranıyla oynaması gibi; İspanya’da da aynı bölgede oynayan Koke, 172 defa topla buluştu ve %96.1 pas isabet oranıyla oynadı. Ve yine Arjantin’de Mascherano’nun ardından topla en fazla oynayan iki oyuncunun Nicolas Otamendi ve Marcos Rojo olması gibi, İspanya’da da Koke’nin ardından topla en fazla oynayan oyuncular Sergio Ramos ve Gerard Pique’ydi.

Koke Spain Russia World Cup 07/01/18Getty Images

Elbette bu durum, sadece Arjantin ve İspanya’nın gerçeklikleri değil. Dünya Kupası’nda grup aşamasından bu yana değişmeyen bir şey var: Topa sahip olan takımlar, derin savunma yapan rakiplerine karşı zorlanmaya ve boyun eğmeye devam ediyor. Turnuvanın topa en fazla sahip olan üç takımı Almanya (%71.9), Arjantin (%65.9) ve son olarak İspanya (%74.6), daha şimdiden Rusya’ya veda ettiler. Ki bu üç takım, son iki Dünya Kupası’nda ya şampiyon olmuşlardı ya da final oynamışlardı.

Haberin devamı aşağıda

Peki neden savunma ağırlıklı reaktif oyunların zafer üstüne zafer kazandıkları bir turnuva izliyoruz? Çünkü hücum etmesini beklediğimiz takımların bazıları yeterli kaliteye sahip değil (Arjantin gibi), bazıları da organizasyonluktan önlerindeki duvarı aşamıyor (Almanya ve İspanya gibi).

Geride bıraktığımız sezon boyunca Pep Guardiola ve öğrencileri, Premier Lig’de derin savunmaların nasıl aşılabileceğini Avrupa’da en iyi gösteren takımdı. İspanya, Rusya karşısında 120 dakikada 1000 pası aşarken; Manchester City de ligdeki beş 90 dakikada 1000 pas sınırına dayanmıştı.

Sergio Busquets Spain Russia World Cup 07/01/18Getty Images

Ama City bu beş maçta 16 gol atarken, İspanya ise kapalı Rus savunması karşısında hiçbir varlık gösteremedi. Çünkü ceza sahasına giremedi. Topa çok fazla sahip olan takımlara karşı en kullanılan savunma biçimi derin savunmadır. City de sezon boyunca beşli, hatta zaman zaman altılı savunma hatları arasında boşluklar aradı. Çoğu zaman da buldu. Zira rakipleri, kenarları ve merkezi ne kadar kapatsalar da iç koridorlarda muhakkak boşluklar verdiler. City de Raheem Sterling ve Leroy Sane'nin koşuları, David Silva ve Kevin De Bruyne'ün derin paslarıyla bu boşluklara bir şekilde sızdı.

İspanya'daysa maç boyunca bu boşlukları tehdit edecek bir koşucunun ve derinden bu boşlukları fark edebilecek bir merkez ikilinin eksikliği yaşandı. Fernando Hierro'nun aklına rakip ceza sahasını tehdit edebilecek Rodrigo Moreno'yu oyuna almaksa, ancak ilk uzatmanın sonlarında gelebildi. Nitekim Rodrigo da oyuna girer girmez sağ iç koridordan sızdı ve İspanya adına maçın en net pozisyonunu buldu, ama çok geçti. Diğer yandan Hierro, üstlerine neredeyse hiç gelmeyen Rusya karşısında merkezde Sergio Busquets - Koke ikilisinin gereksiz olduğunuysa 120 dakika boyunca düşünemedi. Acaba Rusya'da sakatlanan Yuri Zhirkov'un yerine ikinci devrenin başında oyuna giren, 75 dakika boyunca toplam beş pas yapabilen ve hiçbirinde isabet bulamayan Vladimir Granat'ın bulunduğu savunma bloğunun karşısında 120 dakika boyunca çift defansif orta saha oyuncusuyla oynamakla ne düşünmüş olabilir?

Bu kadar tutucu bir kenar yönetimine maruz kalan İspanya ile City'nin oyunlarındaki yapısal farklardan biri de, haliyle merkez forvetlerin etkinliklerinde ortaya çıkıyordu. City’nin merkez forvetleri Gabriel Jesus ve Sergio Agüero, geçen sezon takımın en fazla isabetli pas yaptığı beş maçta ortalama 28 pas alırken, İspanya’nın 9 numarası Diego Costa ise Rusya karşısında 80 dakikada sadece 10 pas alabildi. City, bu beş maçta ceza sahasına ortalama 19.5 pas gönderirken; İspanya, 120 dakika boyunca Rusya ceza sahasına yalnızca 7 isabetli pas atabildi. Yani 1007 isabetli pasın sadece %1’i rakip ceza sahasına gönderilebildi.

Diego Costa Spain Russia World Cup 07/01/18

Futbol literatüründe Guardiola’nın Barcelona’sıyla özdeşleşen ama aslında Guardiola’nın nefret ettiği tiki-taka tam olarak bu işte. Marti Perarneu’nun “Pep Confidential” kitabında Guardiola bu konudaki görüşlerini şöyle özetliyor:

“Bunu kafanıza iyice kazıyın. Tiki-taka'dan nefret ediyorum. Tiki-taka, çılgınlar gibi pas yapmak anlamına geliyor. Hiçbir işe yaramayan, gereksiz bir iş. Barcelona tiki-taka oynamıyordu. Bu tamamen insanların uydurması. Tüm takım sporlarında esas olan oyunu rakip sahaya yıkmak, rakibi zorlamak ve bunaltmaktır. Bu şekilde rakibin üzerine gelmesini ve açık vermesini beklersin. Doğru an geldiğinde de yumruğu indirirsin. Futbol böyle oynanır. Tiki-taka’nın ise bunlarla hiçbir alakası yok.”

Guardiola’nın takımlarında pas yapmaktaki amaç topu değil rakibi hareket ettirmektir. O kadar çok sayıda ve oyunun yönünü sürekli değiştirerek pas yaparlar ki, rakip takım ne kadar geriye yaslanırsa yaslansın, bir yerde dayanamaz ve hipnotize olup pozisyonunu kaybeder. O an geldiğinde de topu birkaç saniye içerisinde ağlarında görür. Çünkü o dakikalarca sabırlı bir şekilde pas yapan takım, boşluğu bulduğunda ışık hızıyla rakip kaleye iner.

İspanya da bir zamanlar aynen bu şekilde oynuyordu. Barcelona’nın altın çağı olan 2008 – 2012 arasında iki kez Avrupa Şampiyonu, bir kez Dünya Şampiyonu olması tesadüf değil. Tıpkı Barcelona’nın düşüşe geçtiği, La Masia’dan yetişen jenerasyonun yaşlandığı ve arkasının gelmediği dönemde İspanya’nın çökmesinin tesadüf olmaması gibi.

Jordi Alba Sergio Ramos Koke Fernando Hierro Spain Russia World Cup 07/01/18Getty Images

Aslında Julen Lopetegui, daha önce alt yaş milli takımlarında birlikte de çalıştığı yeni jenerasyonla eleme gruplarında çok başarılı maçlar çıkarınca, bu görüntü dağılmış ve İspanya 2012 ve 2014’teki hüsranların ardından yeniden favori olarak bu turnuvaya gelmişti. Ama Real Madrid ile anlaşan Lopetegui’nin turnuvanın başlamasına iki gün kala kovulması hesapları altüst etti.

Lopetegui’nin yerine idareten getirilen Hierro’nun ilk Portekiz maçından beri yeni jenerasyona tamamen sırtını dönmesi ve son iki turnuvada olduğu gibi tamamen defansif gayelerle topa sahip olan, kendisine karşı 6-3-1-1 ve 5-4-1 gibi dizilişlerle çıkan rakiplere karşı bile stoperden bozma sağ bek ve çift defansif orta sahayla çıkmaktan vazgeçmeyen anti-futbol anlayışıysa İspanya’nın bir kez daha ipini çekti.

Reklam