BROUGHT TO YOU BY
Cyle Larin Frustration Besiktas vs. Ajax 11/24/21Anadolu Ajansı

Bir çarşamba akşamıydı ve Türkiye'deki son Şampiyonlar Ligi maçı oynanmıştı


YORUM | Onur Özgen @ozgenonur


Beşiktaş’ın bu sezonki Şampiyonlar Ligi maçları dün akşama kadar ikiye ayrılabilirdi: Önde baskıyla başladığı ve daha çok topa sahip olmaya çalıştığı iç saha maçları, rakibi daha derinde karşıladığı ve kontrataklarla etkili olmaya çalıştığı dış saha maçları. Ama dış saha anlayışının iç sahaya taşındığı dün akşam bu ezber bozuldu. Zaten büyük çoğunluğu boş olan tribünlerle de bir iç saha atmosferi bulunmuyordu.

Hâliyle oyunun gelişim süreci de önceki iç saha maçlarına göre farklı oldu. İstanbul’daki Borussia Dortmund ve Sporting maçlarına daha proaktif bir anlayışla başlayan Beşiktaş, iki maçta da iyi oynadığını düşündüğü dakikalarda kalesinde golü görerek geriye düşmüştü. Dün akşamki Ajax maçının ilk yarısında ise topu domine eden bir taraf olmasa da, Beşiktaş net olarak oyunu daha geride kabul etmeyi tercih etti ve bir penaltı golüyle de olsa grubundaki beşinci maçında ilk defa öne geçti.

Sergen Yalçın, Beşiktaş'ın geçen sezonki oyununun alâmetifarikalarından olan önde baskıyı Şampiyonlar Ligi’ne taşımaya çalıştığı önceki iç saha maçlarında hüsrana uğramıştı. Dün akşam ise bu kaderinden kaçtı. En uçta en önemli pres gücü Michy Batshuayi’nin de olmadığı, takımın düşük tempolu özel ayakları Miralem Pjanic, Alex Teixeira ve Rachid Ghezzal’e 35’lik Mehmet Topal’ın eşlik ettiği bir düzende önde baskının iyi bir sonuç vermeyeceğini kabullendi. Ayrıca rakibin daha derinde karşılandığı bir savunma planının hücumdaki karşılığı, Kevin N’Koudou ve Cyle Larin’in kullanabileceği boş alanlar olabilirdi. Nitekim öyle oldu. 

Kevin Nkoudou Besiktas vs. Ajax 11/24/21Getty Images

Ajax için ise bir sorun yoktu. Beşiktaş kendilerine karşı önde basmayı tercih etseydi, geride bu baskıyı kırabilecek ve ileride savunma arkasına sızabilecek oyuncuları vardı. Ama diğer ihtimâlde de rakip yarı sahaya yerleşip boşluklar ve pozisyonlar yaratabilecek organizasyona ve beceriye sahiplerdi. Nitekim yine öyle oldu. Ama Sebastian Haller’in olmadığı ilk yarıda bu pozisyonları bitiremediler.

Aslında Dusan Tadic’in sahte dokuz olarak oynadığı düzene de aşinalardı. Hatta üç sezon önce Şampiyonlar Ligi’nde finali son saniyede kaçıran takımda da en uçta Tadic oynuyordu. Ama iyi bir santrfor beraberinde alışkanlık getiriyor. Ajax da belli ki Haller’in santrforda getirdiği rahatlığa fazlasıyla alışmış.

Gerçekten onun oyuna girmesi maçın tüm seyrini değiştirdi. Ajax daha fazla topa sahip olmaya, rakip yarı sahada oynamaya başladı. Ve artık ceza sahasında, bulunan pozisyonları bitirebilecek yetenekte ve kararlılıkta biri vardı.

Yoksa Ajax’ın hücumdaki saha yerleşiminde hiçbir değişiklik yoktu. İki stoper orta çizgiye kadar çıkmış, çift pivottan Davy Klaassen kendini öne atmış, Ryan Gravenberch derinde kalmış, iki bek oyuncusu Noussair Mazraoui ve Nicolas Tagliafico içe kat etmiş, kanatlar David Neres ve Dusan Tadic çizgiye basıp oyunu genişletmişti. 

Ajax’ın pozisyon oyununun kudreti de buradan geliyor: Oyuncuların yerleri sürekli değişiyor, ama pozisyonlar hep sabit kalıyor. Sahada kendileri tarafından işgâl edilmeyen hiçbir boşluk kalmıyor. Örneğin sağ bek Mazraoui çizgiye hareketlendiğinde, içteki boşluğu Neres dolduruyor. Ya da ters tarafta Tagliafico iç koridordan savunma arkasına hareketlendiğinde, Steven Berghuis daha derinde bekliyor. Tıpkı ilk golde olduğu gibi. 

Sebastian Haller's Goal Celebration Ajax vs. Besiktas 11/24/21Getty Images

Maçın ardından attığı goller hakkında konuşan Haller, “Bu şans değil, pozisyonlar oluşturuluyor. Ne kadar oynarsan o kadar tecrüben artıyor. Doğru zamanda, doğru yerde oluyorsun,” derken bundan bahsediyordu.

Johan Cruyff’a göre dünyanın en güzel golü boş kaleye atılan goldür. Çünkü arkasında sadece bir beceri yoktur, aynı zamanda büyük bir uyum ve kolektiflilik içerir. Ve rakip takımın bu kolektif uyum karşısında düştüğü çaresizliği de gösterir.

Böyle özel takımlar dışarıdan seyredildiğinde çok hareketli oyunculara sahipmiş gibi görülebilir, ama aslında hareket eden sadece topun kendisidir. Pep Guardiola bunu birkaç hafta önce verdiği bir demeçte, “Biz topun olduğu yere gitmeyiz, top bizim olduğumuz yere gelir,” diye açıklamıştı. Bu, Ajax için de geçerli. Top sürekli onların olduğu yere geliyor, çünkü hep doğru yerde oluyorlar. Bu yüzden karşılarındaki takımın kaderi de topun peşinde koşmak oluyor. Dün akşam Beşiktaş’ın ikinci yarıda başına gelen de buydu. Topa sahip olabildiği nadir anlarda da onu iyi kullanmayı becerebilecek olgunluktan ve akıldan uzaktı.

İkinci devrenin başlarında skor henüz Beşiktaş’ın lehineyken bir pozisyon oldu. Ajax’ın rakip yarı sahada kaptırdığı bir topun ardından Umut Meraş sol kanattan hızla ileriye çıktı. Topa sadece bir defa dokunup, önünde depara başlayan N’Koudou’ya pasını verebilseydi Beşiktaş için harika bir kontratak olabilirdi. Ama Umut topa bir kez daha dokununca, bu ihtimâl ortadan kalktı ve Sergen Yalçın oyuncusuna hemen pas vermediği için sinirlendi. 

Oysa sinirlenecek bir şey yoktu. Daha doğrusu, sinirlenmek için çok geçti. Çünkü bu sadece Umut’a ait bir sorun değildi, aynı zamanda Beşiktaş’ın oyun pratiğinin geriliğini gösteriyordu. Çünkü bu sorunun çözüleceği saha Dolmabahçe’deki maç sahası değil, Ümraniye’deki antrenman sahasıydı. Antrenman sahasında halledilemeyen sorunların maç sahasında oyuncular tarafından çözülmesini bekleyemezsiniz.

Sergen Yalcin Besiktas Coach vs. Ajax 11/24/21Getty Images

Beşiktaş’ın sezon başında çoğunlukla parlak bir kariyere sahip olan, Sergen Yalçın’ın deyimiyle “tartışılmayacak” oyunculara gitmesinin arkasında da bu anlayış yatıyor. Tıpkı az zamanda zengin olup lüks içinde yaşamak, kolay yoldan para kazanarak rahata ermek isteyen bir köşe dönücü gibi. Ama Şampiyonlar Ligi’nde köşe dönücülere yer yok. Nitekim dün akşamki Ajax maçı, büyük ihtimâlle uzunca bir süre Türkiye’de oynanacak olan son Şampiyonlar Ligi maçıydı. 

Fark ettiniz mi? Ajax’ta oyuna sonradan 2002 ve 2003 doğumlu oyuncular girerken, Beşiktaş’ta ise sahanın en yaşlı oyuncusu Mehmet Topal’ın yerini ondan üç yaş büyük Atiba Hutchinson aldı. Başka bir deyişle, gruptaki diğer bir takım olan Sporting’in teknik direktörü Ruben Amorim ile aynı nesilden oyuncular... Amsterdam’daki maçta zorunlu olarak özkaynak oyuncularını kullanan Beşiktaş’ın esas gerçekliği işte bu.

Bir önceki Şampiyonlar Ligi sezonunda namağlup grup lideri olan bir takımın dört yıl boyunca burada olamamasını da, dört yıl sonra grubunda puan alamamasını da bu sahte ve sürdürülemez gerçekliğin doğal bir sonucu olarak görmek lâzım.

1966, 1993 ve 2021. Bunlar, Beşiktaş ve Ajax’ın bugüne dek karşılaştığı yıllar. Elli beş yıl içinde yaklaşık otuzar yıl arayla altı defa karşılaşmışlar ve altısını da Ajax kazanmış. Futbol elbette üç ihtimâlli bir oyun. Dün akşam Beşiktaş da bir şekilde maçı kazanmayı başarabilirdi. Ama gerçeklere ve gelişmeye bu kadar kapalı olanlar için uzun vadede tek bir ihtimâl var: Kesin mağlubiyet.

Geçtiğimiz ay içinde Ajax’ın CEO’su Edwin van der Sar, kulübün devasa antrenman tesislerine dört futbol sahası daha ekleyeceklerini açıklamıştı. Rakibi olarak görülen, ama aslında rakip bile olmadığı Beşiktaş’ın ise yıllardır toplam dört futbol sahası bulunuyor. Sadece bu bile iki kulübe dair yeterince şey anlatıyor olmalı. Şayet gelişimleri ve futbola bakışları bu şekilde olmaya devam ederse, gelecek otuz yıl içindeki yedinci buluşmanın sonucunu tahmin etmek hiç zor değil. Tabiî, yolları bir daha aynı yerden geçerse...

Reklam