Bir sporcunun kısa süre içerisinde kimsenin tanımadığı biriyken tüm dünyanın konuştuğu biri haline gelmesi sık gerçekleşen bir durum değildir.

Megan Rapinoe, kadınlar futbolunu yakından takip edenlerin (ya da ABD Milli Takımı taraftarlarının) tanımadığı bir isim değildi. Dünya Kupası kazanan, Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya alan bir oyuncudan bahsediyoruz.

Ama bu yıl, ikinci Dünya Kupası şampiyonluğundan da daha büyük bir iş başardı.

Kültürel anlamda bir süper yıldız olmayı başaran ilk kadın futbolcu oldu. Kadın futbolunda ünü ABD’yi aşan ve bu oyunla ilgilenen herkesin aklında ve dudaklarında yer edinen bir figür haline geldi. Beyaz Saray’daki adamların bile…

Rapinoe kendisini sadece saha içinde değil, saha dışında da diğerlerinden ayırdı.

Dünya Kupası’nda Altın Ayakkabı, Altın Top, FIFA En İyiler ödülünde birincilik ve şimdi de Goal 50 kadınlar kategorisinde zirve… Fransa’da takım arkadaşlarıyla geçirdiği harika yazın meyvelerini topluyor.

Ama tek derdi saha içerisinde elde ettikleri değil. Bundan daha fazlasını umursuyor.

İnsanları iyi bir Amerikalı olmanın ne demek olduğu hususunda kendi vicdanlarını keşfetmeleri ya da en azından bunun hakkında kafa yormaları yönünde teşvik ediyor.

Aktivist geçmişinin de yardımıyla, Rapinoe, insanları LGBT sporcu olma noktasında oturup etraflıca düşünmeye ve farkındalık sahibi olmaya itti.

ABD bayrağı ve milli marşı etrafında şekillenen saygı tartışması, cinsiyetler arasındaki ücret eşitsizliği ve kadınlar sporunun karşılaştığı adaletsizlikler gibi birçok konuda kitlelerin sesi oldu.

Megan Rapinoe, pozisyonunu sosyal mesajlarını yaymak için kullanırken, erkeklerin oyunundaki birçok ezberle ters düşecek cümleler sarf etmekten çekinmedi.

Kariyerinin başından bu yana bu oyunun en yaratıcı ve yıpratıcı isimlerinden biriydi ama herkesin tanıdığı biri haline gelmesi için 34 yaşına gelmesi ve bir kültürel ikon olması gerekti. 

Etkisi çok büyük. Mirası dev gibi ve daha da büyüyor.

Rapinoe, Amerika’nın sahip olduğunun farkına varmadığı futbol yıldızı.

Dünya sahnesine çıkışı, en gerekli olduğu anda zuhur etti. Donald Trump’a panzehir niyetine duyulması gereken bir ses oldu. Dünyanın dört bir yanındaki kız çocuklarının ve kadınların sesi.

Redding, “Calabama” adıyla da anılan bir şehir. Yani California ile Alabama’nın karması.

California eyaletinin büyük bölümü liberalken ve Demokratlara oy veriyorken, Redding ise tam aksine Cumhuriyetçi bir yer. 

Megan’ın babası, Jim, bir asker emeklisi. Kendi inşaat şirketi var ve 2016’da Donald Trump’a oy vermiş.

Megan, aynı yıl, NFL oyuncusu Colin Kaepernick’in ABD toplumundaki eşitsizliğe tepki olarak gerçekleştirdiği milli marş esnasında diz çökme eylemine destek verince Redding’de olay oldu.

Memleketindeki milliyetçi Amerikalılar her daim Megan’ın başarılarıyla gururlanmışlardı.

Ama milli marş protestosu bazılarını rahatsız etti.

Öyle ki Redding’de kendisinin adını taşıyan bir futbol tesisi bile var, 15 Rapinoe Way caddesinde. Ama milli marş konusu, Megan hakkındaki fikirleri keskin bir şekilde böldü.

Bir yanda sahada elde ettiği başarılar nedeniyle hissettikleri gurur var, diğer yanda politik fikirlerini kendisine saklaması gerektiği konusundaki görüşler.

Fakat Megan Rapinoe böyle biri olamaz. Onun dünyasında saha içi ve saha dışı birbiriyle iç içe geçmiş durumda, biri olmadan diğeri olmuyor.

Baskın tutuculuğa el pençe divan duran biri hiçbir zaman olmadı. Düşündüğünü söylüyor ve söylediği şeyler hakkında etraflıca düşünüyor.

Eğer aktivist yanı göz ardı edilecek ve sadece bir futbol oyuncusu olarak, bu spora dair yetenekleri ve başarılarıyla kabul edilecekse hiç kabul görmemeyi yeğliyor.

FIFA’nın En İyiler ödüllerinde yılın en iyi kadın futbolcusu seçildiğinde, kendisine sunulan platformu sıkı çalışmanın ve takım arkadaşlarının önemine dair klişe bir konuşmaya ayırmaktansa futboldaki ırkçılığa parmak basmak için kullandı.

Kendisine ödül veren kurumu, Kadınlar Dünya Kupası finalini erkeklerdeki Copa America ve Concacaf Gold Cup finalleriyle aynı güne koyduğu için saygısızlıkla suçladı.

Takım arkadaşlarıyla birlikte başlattıkları eşit ücret tartışması hâlâ devam ediyor. Bu esnada kadınlar takımının başarıları erkekler takımının yetersizliğini gözler önüne seriyor.

Rapinoe, ABD’de kadın futbolunun ‘Büyük Patlama’sı olan dönemde başlayan bir hikâye.

Babası onu ikiz kardeşi Rachael ile birlikte ABD ile Brezilya arasındaki 1999 Kadınlar Dünya Kupası yarı final maçına götürdüğü anda kaderi kesinleşmişti.

99’lular olarak bilinen gruptan bazı isimlerle aynı soyunma odasını da paylaştı. Onlardan biri de Kristen Lilly.

Artık o da o jenerasyonun simgesi Lilly gibi bir ikon.

Her engelin üstesinden gelebilmiş bir kadın. Birden fazla diz sakatlığını, Olimpiyat Oyunları’nı ve Dünya Kupası’nı kaçırmanın acısını atlatarak dünyanın en popüler oyununda zirveye yükselmiş bir sporcu.

Başarısı onu Amerikan spor dünyasının vicdanında bir altın kız yapmalıydı ama öyle olmadı.

Devir sporcuların çenelerini kapamaları ve uyum sağlamaları gerektiği görüşünün hakim olduğu bir devir ama Rapinoe bunu reddeden sayılı isimden biri.

ABD Başkanı Trump’a olan muhalefetini en iyi anlatan videoda söylediği gibi: “S…min Beyaz Saray’ına gitmiyoruz.”

Amerika’nın en popüler futbolcusu, devletin başkanıyla direkt bir ihtilaf içinde.

Trump’ın 2016 yılında Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına seçilmesi ülkedeki düşmanlık ve tahammülsüzlük duygularının pekişmesine neden oldu. Rapinoe bunlar hakkında sessiz kalabilecek birisi değil.

Bilakis, ezilen ve marjinalize edilen insanlar için sesini yükseltmeyi seçti.

WNBA oyuncusu olan partneri Sue Bird ile birlikte ESPN’in Vücut Sayısı’nda kapak olan ilk eşcinsel çift oldular.

2012 yılında eşcinsel olduğunu açıklamasından bu yana, Rapinoe, LGBT hakları konusunda hep konuşkan oldu. Sessiz olmak suç ortağı olmak demekti. Sessiz olmadı.

Trump da o açıklamaya karşı sessiz kalmadı, Rapinoe’nun Beyaz Saray’la ilgili konuşmadan önce Dünya Kupası’nı kazanmaya odaklanması gerektiğini söyledi.

Bu açıklamanın ardından ilk maçında Dünya Kupası çeyrek finalinde Fransa karşısına çıkan Megan Rapinoe iki gol attı.

Artık fenomen hale gelen gol sevincinde kollarını iki yana açarak dünyaya adeta bir mesaj gönderiyor. O mesajı final maçında da gönderdi.

Hollanda ağlarına bir penaltı golü gönderen Megan, ABD’nin bu turnuvadaki dördüncü şampiyonluğunu yaşamasını sağladı ve turnuva tarihinde gol atan en yaşlı oyuncu oldu.

Redding’de başlayan yolculuğunun zirvesi buydu. Rapinoe, bir kez daha, dünyanın en tepesinde.

2011 Dünya Kupası’nda Kolombiya’ya attığı golden sonra saha kenarı mikrofonuna yaklaşıp Bruce Springsteen’in Born in the USA’ini söyledi.

Birçok açıdan tam bir Rapinoe şarkısı. İlk dinleyişte aşırı milliyetçi ezberle dolu bir müzikal eser olduğunu zannedebilirsiniz.

Ama derinden incelediğinizde şarkı aslında Amerikan toplumunun yolunu nasıl kaybettiğini, oğullarını ve kızlarını nasıl yabancılaştırdığını anlatıyor.

Rapinoe milli marş esnasında ayakta durduğunda -ki artık diz çökmek yasak- onurlu bir sessizliği koruyor. 

Dünyaya Amerikalıların tek tip insanlar olmadığını gösteriyor. En az Trump hayranları kadar bu ülkeyi sevebileceğini gösteriyor. Tıpkı şarkının ismi gibi, ABD’de doğdu ve bu ülkeyi temsil ediyor.

Rapinoe’nun ülkesinden nefret ettiğini düşünme hatasına düşmeyin.

Ülkesini seviyor, değiştirmek ve daha iyi yapmak istiyor. Sevgi bu değilse nedir, bilmiyorum.